1 hafta önce
İnsan Sesi filmine yorum yazdı:
Jean Cocteau'ya ait bir oyun olan "The Human Voice"i, Pedro Almodovar kısa bir film olarak sinemaya uyarlamış. Her Almodovar filminde olduğu gibi yönetmenin renk fetişinin, bu filmin atmosferine de hakim olduğunu görüyoruz. Özellikle kırmızının etkisini görmemek mümkün değil, hele konu aşk ve ayrılık olunca buna Almodovar kırmızısı bile diyebiliriz sanırım. Film, Tilda Swinton'un tek kişilik performansına bağlı bir şekilde ilerliyor. Swinton'un canlandırdığı karakterin eski sevgilisi ile arasında geçen uzun telefon görüşmesi filmin neredeyse tamamını oluşturuyor. Zaten Almodovar filmlerine aşina olanlar bilir, telefon görüşmeleri filmlerinde neredeyse olmazsa olmazdır. Hal böyle olunca sinemadan ziyade, sanki tiyatro sahnesinde tek kişilik bir performansa şahitlik ediyoruz. Almodovar'ın filmini Tilda Swinton'un oyunculuk şovuna teslim etmesi, kendisine yönetmenliğini ortaya koyabileceği kısıtlı bir alan bırakmış, bunu sadece mekan ve diğer tercihleri üzerinden yapabilmiş. Hikaye ilerle ... DevamıJean Cocteau'ya ait bir oyun olan "The Human Voice"i, Pedro Almodovar kısa bir film olarak sinemaya uyarlamış. Her Almodovar filminde olduğu gibi yönetmenin renk fetişinin, bu filmin atmosferine de hakim olduğunu görüyoruz. Özellikle kırmızının etkisini görmemek mümkün değil, hele konu aşk ve ayrılık olunca buna Almodovar kırmızısı bile diyebiliriz sanırım. Film, Tilda Swinton'un tek kişilik performansına bağlı bir şekilde ilerliyor. Swinton'un canlandırdığı karakterin eski sevgilisi ile arasında geçen uzun telefon görüşmesi filmin neredeyse tamamını oluşturuyor. Zaten Almodovar filmlerine aşina olanlar bilir, telefon görüşmeleri filmlerinde neredeyse olmazsa olmazdır. Hal böyle olunca sinemadan ziyade, sanki tiyatro sahnesinde tek kişilik bir performansa şahitlik ediyoruz. Almodovar'ın filmini Tilda Swinton'un oyunculuk şovuna teslim etmesi, kendisine yönetmenliğini ortaya koyabileceği kısıtlı bir alan bırakmış, bunu sadece mekan ve diğer tercihleri üzerinden yapabilmiş. Hikaye ilerledikçe ilişkiye dair öğrendiğimiz detaylara paralel olarak, filmde kullanılan mekanın aslında stüdyo içinde bir dekor olduğunu fark ediyoruz. Stüdyonun soğuk ve işlevsel yapısının aksine, kadının yaşadığı evdeki sıcaklık ve estetik yapı arasındaki farklılığın sona doğru önümüze konulması ise manidar. Artık sona ermek üzere olan bir ilişki ve karakterin bu durumu kabullenemeyişinin ortaya koyduğu etki üzerine bu durumu seyirci olarak şöyle yorumladım. Evin estetik görünümü, aşk ve aşık bireyin gördüğü ya da görmek istediğidir. Gerçekte olan ya da seyircinin gördüğü ise platonun içinde, bir sonraki gösteri öncesi yok edilecek bir dekordan ibarettir. Mekanın bu şekilde gösterilmesi özdeşleşmeyi kırarken, yine o ana dek karakterin yaşadığı umutsuzluğu ve çaresizliği onunla birlikte yaşayan seyircinin artık rahat bir nefes almasını sağlıyor. Bu durum karakter için ise ancak içine hapsolduğu evden yani yarattığı illüzyondan kurtulması ile son buluyor.