Filmin odağı kesinlikle Mark Schultz'un başarılı(!) kariyeri değil. Ve kesinlikle klasik bir propoganda filmi değil. Hepsinden önce bu klasik bir propaganda filmi olsa 84 olimpiyatlarını konu olarak seçerdi. Tabi kol kırma hadisesinden yine bahsetmezdi . Oysa filmin odağında;
Başarısız,kin ve kibir dolu Du Pont,
Pek zeki olmayan ve rahatlıkla manipüle edilebilen Mark,
İyi bir aile babası ve iyi bir antrenör olan Dave,
Ve bu üçlünün arasındaki ilişki yer alıyor. Birbirlerinin hayatlarını nasıl etkilediklerini izliyoruz 2 saat boyunca. Bence çok başarılı bir hikaye ve iyi bir yönetmenlik var ortada.
Merak etmeyin öyle sportmen bir amerikalının "helal be sana! koçum benim!" nidaları eşliğinde şampiyonluğa yürüdüğü bir propaganda filmi izlemeyeceksiniz.
Yaşamın anlamı ancak bir kişi durup ne istiyorum ki diye sorduğunda başlarmış. Ama bu soruyu sorabilmesi için de bir şeyin eksikliği, yoksunluğu hissedilebilmesi gerekirmiş. Ancak bu şekilde biçimlenirmiş yaşam. Tabii bu yoksunluğu giderebilmek için de onu elde etmeye çalışırmış kişi. Mark da bu eksikliğin farkındaydı. Hem de can sıkıcı bir şekilde. Ve tabii abisinin gölgesinde kalan bir yaşamın güçlüğüyle de boğuşuyordu. Peki onun bu sürekli bir bekleyiş içinde olan yaşamına Pont'un girmesi neleri değiştirdi? Onu nereye sürükledi? Ya da nerede bıraktı? Zaten film bu soruların cevaplarını, aynı zamanda da bir başkasının gölgesinde kalmanın nasıl hissettirdiğini çok iyi şekilde veriyor izleyiciye. Mark'ın soğuk duruşu ve donuk bakışlarının altındaki katılaşmış öfkeyle birlikte...
80?li yılların en ünlü ve en olaylı güreşçileri Schultz kardeşlerin eksantirik milyarder Pont?la işbirliğine gittikleri yaklaşık bir buçuk senelik dönemi anlatıyor filmimiz. Oldukça karanlık ve soğuk bir anlatım tercih eden yönetmenimiz üç aktörden de üst düzey performanslar almış. Daha çok Steve Carell öne çıksada ben en çok Ruffalo?nun karakterini ve performansını beğendim. 84?de Markın milli güreşçimiz Reşit Karabacak?ın kolunu kırarak aldığı Altı madalyayla ilgili bir çok yazı ve röportaj bulmak mümkün ki film çekilmeseydi benim gibi güreşle pek alakası olmayan hiçkimseninde bu olaydan haberi olmazdı. Filme geri dönersek sporcuların genel olarak yaptığı tüm hataları ve yaşanan trajediler sonrası hayatlarının gidişatları dahil her unsur eserde varki bu olaylar örgüsünün tamamen gerçek olaylardan olduğu gibi uyarlanmasıda eseri seğretmek için bir başka neden. Film için en büyük eleştiri uzun süresine rağmen oldukça dar bir anlatı tutturması, önemli ve mutlu anlarda bile tedirgin edic... Devamı
80?li yılların en ünlü ve en olaylı güreşçileri Schultz kardeşlerin eksantirik milyarder Pont?la işbirliğine gittikleri yaklaşık bir buçuk senelik dönemi anlatıyor filmimiz. Oldukça karanlık ve soğuk bir anlatım tercih eden yönetmenimiz üç aktörden de üst düzey performanslar almış. Daha çok Steve Carell öne çıksada ben en çok Ruffalo?nun karakterini ve performansını beğendim. 84?de Markın milli güreşçimiz Reşit Karabacak?ın kolunu kırarak aldığı Altı madalyayla ilgili bir çok yazı ve röportaj bulmak mümkün ki film çekilmeseydi benim gibi güreşle pek alakası olmayan hiçkimseninde bu olaydan haberi olmazdı. Filme geri dönersek sporcuların genel olarak yaptığı tüm hataları ve yaşanan trajediler sonrası hayatlarının gidişatları dahil her unsur eserde varki bu olaylar örgüsünün tamamen gerçek olaylardan olduğu gibi uyarlanmasıda eseri seğretmek için bir başka neden. Film için en büyük eleştiri uzun süresine rağmen oldukça dar bir anlatı tutturması, önemli ve mutlu anlarda bile tedirgin edici atmosferin azalmaması karakterleri daha derinleştirme şansı olmasına rağmen bunu bir türlü kullanamaması. Rahatlıkla ilginç hikayesinin ve oyuncu performanslarının hakkını vermeyen bir anlatım ve kurguya sahip olduğunu söylemek mümkün Foxcatcher için.
Uzun süredir beklediğim ve izleme listemde olan bir filmdi Foxcatcher Takımı. Özellikle de favori oyuncularım arasında yer alan Channing Tatum olunca bu bekleme daha bir hevesli, iştahlı olmuştu. Gerçek olaylardan esinlenerek yapılmış filmde, Mark ve Dave Schultz kardeşlerin karmaşık ilişkisine tanık oluyoruz. Tabii arada bir de paranoyak şizofreni hastası olan koç John du Pont var. Film aslında çok beklediğim gibi çıkmadı, yani yapım bu üçü arasındaki ilişkiye o kadar fazla odaklanmış ki başka diğer her şey filmde etkisiz eleman gibi kalmış. Bir başarı öyküsü bekledim, Dave Schultz?un güreşte adım adım yükselişini izleyeceğimi zannederken tamamen karanlık bir filmle karşılaştım. Her şey de o kadar durgun ve ağır ilerliyor ki bir yerden sonra cidden bunaldım. Süre zaten çok uzun 2 saatten fazla? Çatık kaşlı bir sporcu, baskıcı bir koç, sürekli çatışma içinde olan iki kardeş ve at arabası misali son derece ağır aksak ilerleyen bir kurgu. Hikaye kesinlikle iyi işlenmemiş. Tamam oyunculuk... Devamı
Uzun süredir beklediğim ve izleme listemde olan bir filmdi Foxcatcher Takımı. Özellikle de favori oyuncularım arasında yer alan Channing Tatum olunca bu bekleme daha bir hevesli, iştahlı olmuştu. Gerçek olaylardan esinlenerek yapılmış filmde, Mark ve Dave Schultz kardeşlerin karmaşık ilişkisine tanık oluyoruz. Tabii arada bir de paranoyak şizofreni hastası olan koç John du Pont var. Film aslında çok beklediğim gibi çıkmadı, yani yapım bu üçü arasındaki ilişkiye o kadar fazla odaklanmış ki başka diğer her şey filmde etkisiz eleman gibi kalmış. Bir başarı öyküsü bekledim, Dave Schultz?un güreşte adım adım yükselişini izleyeceğimi zannederken tamamen karanlık bir filmle karşılaştım. Her şey de o kadar durgun ve ağır ilerliyor ki bir yerden sonra cidden bunaldım. Süre zaten çok uzun 2 saatten fazla? Çatık kaşlı bir sporcu, baskıcı bir koç, sürekli çatışma içinde olan iki kardeş ve at arabası misali son derece ağır aksak ilerleyen bir kurgu. Hikaye kesinlikle iyi işlenmemiş. Tamam oyunculuklar süper ona bir şey demem. Ki Channing Tatum?un rolüne çok iyi hazırlandığı besbelli. Her şeyde kendinden emindi özellikle güreş sahnelerinde harika işler çıkarmış. Normal sahnelerindeki hareketleri bile profesyonel bir güreşçiyi andırıyordu müthişti yani. O romantik adam kimliğinden çok iyi sıyrılmış. Ama dediğim gibi Tatum?un oyunculuğu ve performansı haricinde filmde tatmin edici hiçbir unsur yok. Gerilim yok, süreklilik yok, dozu artarak devam eden ölümcül bir ağırlılık söz konusu. Sadece son sahne tatmin edici oldu. Sanırım gerilimin ve heyecanın en üst noktaya ulaştığı tek sahneydi. Ve tabii filmin en başından kapanış sahnesine kadar sürekli bir ?USA? propagandası. Bir ülkenin tarihi bu kadar şişirilir, insanın gözüne gözüne sokulur yani? Çok hevesle beklediğim ama beni Tatum dışında tamamen hayal kırıklığına uğratan bir yapım oldu, izlemeden önce iki kere düşünün derim. 10/5.5
Öyle bir fragman yapmışlar yetmemiş tanıdığımız yüzleri öyle bir değiştirmişler ki ah diyorsun kesin izlemeliyim. Fragmanla güzel satılmış adaylıklarla süslenmiş sonuç olarak boşa harcanmış bir film.. Benim için, sadece makyaj değilde oyunculuk görmeyi umarak geçirten ve bu kadar gerilimli bir konuya rağmen gerilememenin verdiği gerginlikle süren hayalkırıklığı örneği . .
Filmle ilgili bizide ilgilendiren ekstra bilgiler.
Film 1987'den itibaren başlıyor fakat Mark Schultz 1984 Los Angeles Olimpiyatlarında 82 kiloda aldığı altın madalya şahibelidir. Hatta 82 kilo favorisi avrupa şampiyonu güreşçimiz Reşit Karabacağı kural dışı bir oyunla kolunu kırarak yendikten sonra şampiyon olmuştur.
Filmde de geçen 1988 Seul Olimpiyatlarında kaybettiği ve sonrasında güreşi bıraktığı yarı final mücadelesinde ise Necmi Gençalp'e 14-0 yenilerek büyük hezimet yaşamıştır. Filmde ki Necmi Gencalp hintli gibi görünüyor buda dünyadaki imajımızdan kaynaklı sanırım.
Mark Schultz abisi Dave kadar iyi bir güreşçi olmadığı ve sakatlamaya yönelik oyunlar yaptığı o dönem bilinen bir gerçek fakat holywood onuda bir efsaneye dönüştürdü.
@shamur_musti
6 yıl önce
5 / 10
@asdf_13
7 yıl önce
8 / 10
Başarısız,kin ve kibir dolu Du Pont,
Pek zeki olmayan ve rahatlıkla manipüle edilebilen Mark,
İyi bir aile babası ve iyi bir antrenör olan Dave,
Ve bu üçlünün arasındaki ilişki yer alıyor. Birbirlerinin hayatlarını nasıl etkilediklerini izliyoruz 2 saat boyunca. Bence çok başarılı bir hikaye ve iyi bir yönetmenlik var ortada.
Merak etmeyin öyle sportmen bir amerikalının "helal be sana! koçum benim!" nidaları eşliğinde şampiyonluğa yürüdüğü bir propaganda filmi izlemeyeceksiniz.
@nebuchadnezzar
7 yıl önce
@naksidil
7 yıl önce
7.5 / 10
" Parayla her şeyi satın alabilirsin ama , çocukluğunu ve vazgeçmek zorunda bırakıldığın hayalleri geriye alamazsın "
@tanju08
9 yıl önce
7.2 / 10
@uhtred
9 yıl önce
@konayuki
10 yıl önce
tanıdığımız yüzleri öyle bir değiştirmişler ki
ah diyorsun kesin izlemeliyim.
Fragmanla güzel satılmış
adaylıklarla süslenmiş
sonuç olarak boşa harcanmış bir film..
Benim için, sadece makyaj değilde
oyunculuk görmeyi umarak geçirten
ve bu kadar gerilimli bir konuya rağmen
gerilememenin verdiği gerginlikle süren
hayalkırıklığı örneği . .
@estiarte
10 yıl önce
5.5 / 10
@sofist
10 yıl önce
Film 1987'den itibaren başlıyor fakat Mark Schultz 1984 Los Angeles Olimpiyatlarında 82 kiloda aldığı altın madalya şahibelidir. Hatta 82 kilo favorisi avrupa şampiyonu güreşçimiz Reşit Karabacağı kural dışı bir oyunla kolunu kırarak yendikten sonra şampiyon olmuştur.
Filmde de geçen 1988 Seul Olimpiyatlarında kaybettiği ve sonrasında güreşi bıraktığı yarı final mücadelesinde ise Necmi Gençalp'e 14-0 yenilerek büyük hezimet yaşamıştır. Filmde ki Necmi Gencalp hintli gibi görünüyor buda dünyadaki imajımızdan kaynaklı sanırım.
Mark Schultz abisi Dave kadar iyi bir güreşçi olmadığı ve sakatlamaya yönelik oyunlar yaptığı o dönem bilinen bir gerçek fakat holywood onuda bir efsaneye dönüştürdü.
@fawkessa
10 yıl önce