... Devamı Anadoluda bir kasaba. Tamburi Cemil Beyin ölümünden (1916) birkaç yıl sonrası. Osmanlı çökmekte. Osman Çavuş gibileri de yetkilerini kendi yararlarına kullanıyorlar. Neyse ki Deli Muratlar var.
Deli Murat.. İki katlı ahşap evinden çıkışı bile gösteri gibi. 17lik Efe Tespihi, ona çok yakışan fesi, bilekliği, köstekli saati, beyaz kuşağında çok sevdiği altıpatları (sonraları karakoldaki Kolağasından aldığı koltu kullanıyor), omuza atılı ceketi ve arkasına basılı pabuçları. Pencere, kafes arkası ve mahalle çeşmesindeki genç kızlar ona hayran. Erkekler de korkuyla karışık bir saygı duyuyorlar. Köyün yaşlı ama dinç demircisi Mehmet Ustayı bilek güreşinde her zaman yenecek kadar güçlü.
Osman Çavuş, güzel Ayşeyi koynuna almak umuduyla gittiği korulukta Muratın bir güzel dayağını yiyince, olayı bambaşka biçimde anlatıyor; Bak Mehmet Usta, ben seni çok severim Kulağıma bir dedikodu çalındı da senin hesabına üzüldüm. Şu bizim Deli Murat var ya.. diye başlayan konuşması Uyan Mehmet Usta uyan. Deli Muratın gözü senin kadınında diye devam eder ve (silahını vererek) Al bunu, yolunu bekler, evine giderken vurursun onu. Namus meselesi bu. Fazla bir ceza da yemezsin. Ben de senin lehine mahkemede ispatçılık yaparım diye sonlanır.
Ama işler istediği gibi gitmez.