Araf Yorumları

Araf filmi detayları

@samsaara

1 yıl önce

4.4 / 10

Çok boşluklar bırakılmış normalden fazla soru işareti oluşturuyor bazı karakterler neden bu filmde, neden yazılmışlar dedirtti. Kafamdaki en büyük soru işareti şu çaresizlik mi? Yoksa farkına varmak mı?

@eski_takvim

7 yıl önce

1 / 10

Gidenzamanıma yandım, doğum sahnesive kızın köprünün üzerindeki ağlama sahnesi dışında vasat bir film:/

@poormf

7 yıl önce

4 / 10

Bir koltuğa birden fazla karpuz sığdırılmaya çalışılınca doğal olarak kaymalar, dağılmalar olur diyerek bağışlayıcı olamayız bu film için. Dağınık (araya serpiştirilen filmin bütünlüğü içinde türbine oynayan kel alaka görüntüler gibi), basit, klişe de olsa görece akıcı bir anlatımı da var. Lakin sona doğru yükselen grafik finaliyle her şeyi tümden berbat edivermiş.

Neslihan Atagül’ün oyunculuğu iyi. Filmin en önemli numarası sayılabilecek baş erkek karakterin hiç konuşmamış olması neye delalet eder bilinmez ve dahi bu haliyle bilinmesini gerektirecek kadar üzerinde düşünülmeye değer görülmez.

Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine benzerliğine yönelik atıflarda bulunulmuş bu film için. Doğruluk payı var var olmasına da, söylenmesi atlanan bir başka gerçeklik daha var. Filmin kendisi anlatımı ayrı tutmak kaydıyla, aynı üçüncü sayfa kültürüne denk bir senaryo tutturmuş onun dışına çıkıp yeni ve doğru bişeyler diyememiş. Süresinin gereksiz uzunluğu da bu bocalamanın bir başka göstergesi..
... Devamı
Bir koltuğa birden fazla karpuz sığdırılmaya çalışılınca doğal olarak kaymalar, dağılmalar olur diyerek bağışlayıcı olamayız bu film için. Dağınık (araya serpiştirilen filmin bütünlüğü içinde türbine oynayan kel alaka görüntüler gibi), basit, klişe de olsa görece akıcı bir anlatımı da var. Lakin sona doğru yükselen grafik finaliyle her şeyi tümden berbat edivermiş.

Neslihan Atagül’ün oyunculuğu iyi. Filmin en önemli numarası sayılabilecek baş erkek karakterin hiç konuşmamış olması neye delalet eder bilinmez ve dahi bu haliyle bilinmesini gerektirecek kadar üzerinde düşünülmeye değer görülmez.

Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine benzerliğine yönelik atıflarda bulunulmuş bu film için. Doğruluk payı var var olmasına da, söylenmesi atlanan bir başka gerçeklik daha var. Filmin kendisi anlatımı ayrı tutmak kaydıyla, aynı üçüncü sayfa kültürüne denk bir senaryo tutturmuş onun dışına çıkıp yeni ve doğru bişeyler diyememiş. Süresinin gereksiz uzunluğu da bu bocalamanın bir başka göstergesi...

Usta işi değil yani... 40/100
A

@asodiyolla

8 yıl önce

filmdeki oyunculuklar tertemiz,bunda oyuncuların doğal yeteneklerinin yanında yeşim ustaoğlu’nun da yönlendirmesinin de payı olduğu bariz.dramatize olması çok muhtemel oyunlar olabildiğinde sade yorumlanmış bu da etkileyiciliğe artı puan eklemiş.onun dışında diğer bazı yönetmenler gibi ele aldığı coğrafyayı dışardan bilir görünen ama aslında bilmeyen bir göz edasıyla çarpık bir şekilde eleştirmemiş yönetmen,her şey nasılsa o şekilde gösterilmiş,sanat filmi çekmenin ve marjinalliğin yolunun burdan geçmediğini de kanıtlamış böylece..

@lowen

11 yıl önce

5.5 / 10

Biraz Zeki Demirkubuz vari bir film çekme çabası gibi geldi bana. Tabii, yönetmen bunu hiç aklından geçirmemiş ya da tam tersi Demirkubuz sinemasına hayran olabilir. Sadece bana hissettirdiği buydu. Tam bir üçüncü sayfa filmi. Olmuş mu? bence eksik yönleri çok fazla. Karakterleri konuşturmayınca, sahneleri uzun tutunca iyi bir film çekmiş olmuyorsunuz bana göre. Anlatmak istediğini böyle anlatabiliyorsa ne ala, ya da bu adam, bu kadın böyle diyebiliyorsan.

Birbiriyle iki kelime konuşmadan yatağa giren bir çift gördünüz mü?

Filmin iyi yanlarından birisi yöre halkını çok iyi yansıtmayı başarabilmesi. İnternet kafe geyikleri, düğün sahnesi -Özcan Deniz oynamasa iyiymiş- mükemmeldi. Bu yörelerde dönemin en apaçi şarkısı eşliğinde, çılgınca oynamak bütün düğünlerin değişmez geleneğidir.’ Dale Don Dale! şarkısıyla çıkan gelin-damat gördü bu gözler o yörelerde. Filmin en etkileyici sahnesi hiç şüphesiz tuvalet sahnesiydi. Hem yönetmenlik, hem
... Devamı
Biraz Zeki Demirkubuz vari bir film çekme çabası gibi geldi bana. Tabii, yönetmen bunu hiç aklından geçirmemiş ya da tam tersi Demirkubuz sinemasına hayran olabilir. Sadece bana hissettirdiği buydu. Tam bir üçüncü sayfa filmi. Olmuş mu? bence eksik yönleri çok fazla. Karakterleri konuşturmayınca, sahneleri uzun tutunca iyi bir film çekmiş olmuyorsunuz bana göre. Anlatmak istediğini böyle anlatabiliyorsa ne ala, ya da bu adam, bu kadın böyle diyebiliyorsan.

Birbiriyle iki kelime konuşmadan yatağa giren bir çift gördünüz mü?

Filmin iyi yanlarından birisi yöre halkını çok iyi yansıtmayı başarabilmesi. İnternet kafe geyikleri, düğün sahnesi -Özcan Deniz oynamasa iyiymiş- mükemmeldi. Bu yörelerde dönemin en apaçi şarkısı eşliğinde, çılgınca oynamak bütün düğünlerin değişmez geleneğidir.’ Dale Don Dale! şarkısıyla çıkan gelin-damat gördü bu gözler o yörelerde. Filmin en etkileyici sahnesi hiç şüphesiz tuvalet sahnesiydi. Hem yönetmenlik, hem oyunculuk açısından, filmin zirve noktalarından biriydi bana göre.
S

@shutterbugiconi

11 yıl önce

4 / 10

Hani nerde araftan çıkmanın yollarını arayanlar?!

Yeşim Ustaoğlu beşinci uzun metrajlı filmi Araf'ı "yaşarken teğet geçtiğimiz, farkında olmadığımız anlara odaklanmış bir film. Hayatımızın pek çok anında yaşadığımız anlara çok dikkat etmeden, özen göstermeden yaşayıp geçiveriyoruz. Anları hissetmeye başladığımız zaman, her anın ne kadar kıymetli olduğunu hissettiren bir film" diye özetlemiş...

Ustaoğlu, filminde anlattığı yanı başımızda hep duran, görmediğimiz ya da görmezden gelmeyi seçtiğimiz boş yaşamların hangisini acaba tam olarak teğet geçmemiş diye düşünmeden edemedim.

Araf daha açılış sahnesiyle hemen aklınıza Gözetleme Kulesi'ni getiriyor. Hangi filmi önce izlediyseniz kuvvetle biri ötekini aklınıza getirecek ve kendinizi iki filmi belli açılardan kıyaslarken bulacaksınız. Siz daha bir dinleme tesisini görür görmez "acaba hangi arızalı yaşamlardan kesitler sunacak film bize" diye kendinizi sorgularken yolda kamyonla yaratılan metafor
... Devamı
Hani nerde araftan çıkmanın yollarını arayanlar?!

Yeşim Ustaoğlu beşinci uzun metrajlı filmi Araf'ı "yaşarken teğet geçtiğimiz, farkında olmadığımız anlara odaklanmış bir film. Hayatımızın pek çok anında yaşadığımız anlara çok dikkat etmeden, özen göstermeden yaşayıp geçiveriyoruz. Anları hissetmeye başladığımız zaman, her anın ne kadar kıymetli olduğunu hissettiren bir film" diye özetlemiş...

Ustaoğlu, filminde anlattığı yanı başımızda hep duran, görmediğimiz ya da görmezden gelmeyi seçtiğimiz boş yaşamların hangisini acaba tam olarak teğet geçmemiş diye düşünmeden edemedim.

Araf daha açılış sahnesiyle hemen aklınıza Gözetleme Kulesi'ni getiriyor. Hangi filmi önce izlediyseniz kuvvetle biri ötekini aklınıza getirecek ve kendinizi iki filmi belli açılardan kıyaslarken bulacaksınız. Siz daha bir dinleme tesisini görür görmez "acaba hangi arızalı yaşamlardan kesitler sunacak film bize" diye kendinizi sorgularken yolda kamyonla yaratılan metaforik efektlerden--yaşlı ninemiz zar zor lokmasını çiğnerken kameranın odaklandığı Zehra'nın mimiklerinden,ki o kendisini uzaklara götürecek birinin, bir yabancının hülyasını kurarak çalışırken burnunun önünde duran işçi kentinin emekçisi,sisli kentin puslu çocuğu Olgun'un(Barış Hacıhan) masaları temizlemesinden etkilenmiş olabilirsiniz... Ne de olsa Ustaoğlu daha önceki filmlerinde olduğu gibi gene uluslararası bir ortak film yapmış, hayatlarını görmezden geldiğimiz insanları muhteşem bir toplumsal ve bireysel gözlemcilikle süzmüş ve o beceriyle de sıradan hayatların tam da bam teline dokunmuştur değil mi?

Hayallerini işten arta kalan zamanda seyrettiği televizyonun sıradan programlarında yaratılan suni ışıltılarda arayan insanların hikayesini acaba kime anlatmayı düşündünüz diye sormazlar mı insana? Kamyonuyla metaforik sanrılar yaratılan Mahur (Özcan Deniz) daha ilk bakışta, bulunduğu yeri beğenmeyen ve uzaklara kaçıp gitme hülyasıyla yaşayan kızımız Zehra (Neslihan Atagül) üzerinde delişmen bir etki bırakıyor ve o hercai havayla hiç konuşmadan, hatta soyunmadan kızımızı yatağa atıyor. ( tam olarak başka bir yerde sevişiyorlar aslında-spoiler olmasın diye yazmayayım burada) Bir süre sonra galiba soyunmayı öğreniyorlar ama sonra yine konuşmuyorlar, ama orada da gene kaçırılmaması gereken bir sosyal gözlem var... Erkek dokunmaz, zevkine bakar geçer. Az konuşmalı, uzun kamera odaklamalı, artistik sinematografiyle film çekin hatta seçtiğiniz ana karakteri hiç konuşturmayarak ondan daha karizmatik bir oyuncu kotarmaya çalışın ama hikaye nerede arkadaş?

Evet, bu toplumda cinsellik hala kuvvetli bir tabu... Evet, bu toplumda ensest tecavüzler namus davası adıyla örtbas ediliyor... Evlilik öncesi cinselliğin sürtüklük olarak görüldüğü bir toplumda iki yüz bin kadınımız kuma olarak yaşıyor, evet gencecik kız çocukları dedeleri yaşındaki adamlara peşkeş çekiliyor falan... Bunlar bu toplumda vardı ve hep var olacak ama siz bu tabuyu-cinselliği pederşahi toplumun takıntılarına vurgu yapmadan anlatamazsınız, anlatsanız da yapay olur arkadaş! Filmdeki arızalı, metazori ilk cinsellik sahnelerini geçtim ( daha iyisi, daha inandırıcı olanı için bakınız,örneğin; "Coğunluk"), tek kelime etmeden aşık olup sevişen insanları bir kenara koydum ama ataerkil bir toplumda kötüye kullanılan bir kız çocuğunun 'babası neredeydi' ,' annesi n'apıyordu' diye sormaz mı insan? Ben söyleyeyim, karakterimizi annesiyle iletişim halinde yalnızca, annesini babasının donlarını külüstür bir ütüyle ütüleyip hem ütüyü hem kızını çekiştirirken görüyoruz. Kendisine ilgi duyan iş arkadaşı Olgun'un da kendisinden farkı yok. Babası alkolik ve onunla hiç konuşmuyor. Annesi canına tak edip evi terk ettiğinde annesine kendisine yalan söylediği için köpüren Olgun'un annesiyle de gene tek sözcük ettiğini duymuyoruz. Hayatına sadece Acun programlarının ışıltısıyla renk katan, bilgisayarı sadece sevgili bulmak, bamya kadar pipisi olan adamların aletine webcamden bakmak için kullanan insanların hayatını anlatıyor olabilirsiniz ama bu insanların öyküsü sadece onların mimik ve jestlerinde ya da sadece kendi aralarında yaptığı beylik,ergen muhabbetlerinde değil ki arkadaş!? Müsaade edin de seyirci bu insanların azğından kendi hikayelerini bir dinlesin Allah aşkına. Aslında bu öyküde kendi ağzından hikayesini eser miktarda dinlediğimiz tek insan Zehra'nın iş arkadaşı Derya. Derya'nın (Nihal Yalçın) adeta bir katarsis havasında çocuğunudaha doğarken neden bırakmak zorunda kalışını anlatışı ve şimdi neler hissettiğini ağlayarak ifade etmesi Gözetleme Kulesi'nde Seher'in Nihat'a filmin sonunda filmin ruhuna çok zıt bir şekilde ahkam kesmesini andırıyor.

Türk Sineması'nın seyircisiyle imtihanı yazımda Semih Kaplanoğlu'ndan bir kesit aktarmıştım.

"Sen ne yaptığını biliyorsan, ne yazdığını, ne çektiğini biliyorsan; bunun da üç aşağı beş yukarı nasıl karşılanacağını bir şekilde biliyorsundur. Seyirci ve okuru düşünerek bir şey yaparsan onun sonuçları da vardır. Onun matematiği de vardır aslında. Genel olarak popüler kültür, popüler sanat, popüler işlerin belirli formülleri var. Eğer böyle bir niyetle hareket etmiyorsan, sadece yaptığın işin iç niyetiyle alakalıysan, dışardan nasıl göründüğü senin önceliğin değilse, pazarlamasıyla bir alakan yoksa kendi yaptığını yaparsın. Seyirci teveccüh eder-etmez, alır-almaz, izler- izlemez. O onların bileceği iş. Sinema, popüler kültür ürünü olduğu için bazı filmler hemen tüketilmek ister. İzlerler ve bitirirler. Bazı romanlar da böyledir. Okunur ve bırakılır. Yarın kimse hatırlamaz. Bazı işler de tarihe ve uzun zamana yayılabilir. Bu şekilde olduğu zaman seyirciyle tarihle, zamanla? Yıllarca o ilişki süre gider. Etkiyi kontrol edemezsin."

Ustaoğlu gibi yönetmenlerin filmimi 40.000 kişi ancak izlemiş, biraz daha farklı yapayım bu işi demeyeceğini biliyorum. Onların yaptıkları bir tür sanatsal mastürbasyon ama bu filmleri yaparken işin içinde sadece katıksız toplumsal gözlem, metafori, muhteşem görsellik ve bol bol minimalizm olmadığı hani şu bahsi geçen arafta kalmışlık halini yaşayan bir mikro dünyayı hakikaten yaşayan insanların hikayesi görmek isterdim. Mesela Ustaoğlu'nun anlattığı mikro dünyada hem Zehra hem Olgun bir evin bir çocuğu. Filmde yalnızlaşma, anlaşılama, köklerine ve özüne yabancılaşma gibi konular üzerinde durulurken, iyi kötü herkesin bir arkadaşı var ama filmde hiç kimsenin kardeşi yok. Yalnızlaşma ve yabancılaşma teması için Türk toplumunda bu fazla zorlama değil mi Allah aşkına?

"Arafta kalmışlık halini yaşadığı hikayenin sonunda acı ya da tatlı herkes kendine bir yön tayin edebilmeyi deneyecek, araftan çıkmanın yollarını arayacaktır." diyen Ustaoğlu filminde aslında hiç kimsenin yön filan tayin etmediğini,uzaklara gitmeye meyyal Zehra'nın önünün tıkandığını, yönünü tekrar çaresizlikten Olgun'a çevirdiğini, kurakcakları yuvanın muhtemelen ebeveynlerinin yaşadığından pek de farklı olmayacağını farkında değil midir? Yoksa bu mudur onun araftan çıkmaktan anladığı?

Bir not: Araf'ın DVD'si 2 disk özel versiyon olarak da sunuldu. İkinci diskte Ustaoğlu filmi anlatıyor. Bunu yabancı menşeili DVDlerdeki "commentary" gibi düşünebilirsiniz. Türkiye'de çıkan DVD'lerde neden oyuncu ve yönetmen mülakatları, TV yayınlarından kesitler, eleştirmenlerle röportajlar filan yer almaz bilmem. Bunun yapıldığı çok az DVD çıktı Türkiye'de. Benim aklıma gelen mesela Bir Panayır Hikayesi'nin DVDsi. Bir de artık Kültür Bakanlığı'nın görme engelliler için özel betimleme ve işitme engelliler için Türkçe altyazıyı zorunlu hale getirmesi lazım bence. Bu da ülkemizde sadece tavsiye olarak kalanlardan maalesef...

@kimolaki

11 yıl önce

yönetmen yeşim ustaoğlu birkaç ay önce okulumuza söyleşiye gelmişti ve söyleşinin öncesinde izlemiştik bu filmi. bilemiyorum. tamamen hayattan bir konuya sahip olmasına rağmen sıkıldığım film.

@essam

12 yıl önce

tamam kapana kısılmışlık, mecburiyet falan iyi anlatılmış ama ilk 30-40 dakikalık bölümü iyi bir yönetmen 7-8 dakikada çok iyi anlatırdı zaten. böyle zamanımı gereksiz harcayan filmlere oldum olası kızıyorum. özcan denizin oyunculuğunu hiç beğenmedim ama kızın oyunculuğu fena değildi. gereğinden fazla olan süresi yüzünden vasatı aşamamış bir yapım.
V

@volk

12 yıl önce

9.9 / 10

Acelesi olmayan sade anlatımına bayıldığım yapım kapana kısılmışlık duygusunu izleyiciye geçirmek konusunda oldukça başarılı. Özellikle dinlenme tesisi ve kamyonla yaratılan metafora hayran kalmamak imkansız. Müzik kullanılmaması, dialogları ve oyuncu performanslarıyla abartısız ve samimi bir hikaye anlatan Araf’ı çok beğendim. Uzun süresi biraz gözümü korkuttuysa da izlerken hiç fark etmedim. Bu da benim gözümde Yeşim Ustaoğlu’nu gerçek bir "usta" yapıyor. Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. Tavsiye ederim. İyi seyirler.

@gundula

12 yıl önce

Hayatın acıları kadılar içindir filmi... ’İnsanını sevildiğini sandığında, sevilmediğini anlamasının’ en büyük acı olduğu kesindir...
SPOILER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL