The Monkey King filmine yorum yazdı:
Şiddet var, kendini beğenmiş, narsist, uyuz bir maymun var. Bence çocuklara göre bir çizgi film degil. Yetişkinler vakit geçirmek için izleyebilir.
The Monkey King filmine yorum yazdı:
Şiddet var, kendini beğenmiş, narsist, uyuz bir maymun var. Bence çocuklara göre bir çizgi film degil. Yetişkinler vakit geçirmek için izleyebilir.
İrlanda Rüyası filmine yorum yazdı:
Hayatta keşkelerle kendimizi yiyip bitirmeye gerek olmadığı, yaşadığımız hayatın, olabilecek ihtimaller arasında en iyisi ve hayırlısı olduğu, sadece olanı yaşamamız gerektiği mesajını veren keyifle izlenebilecek bir film.
Guillermo del Toro's Cabinet of Curiosities dizisine yorum yazdı:
Kendi en iyilerim:
Konu/içerik, verdiği mesaj açısından;
The Outside
Korku-gerilim açısından;
Dreams in the witch house
The Murmuring
Görsellik-atmosfer açısından;
The Viewing (ama içi bomboş)
Age of Samurai: Battle for Japan dizisine yorum yazdı:
Bizde Osmanlı öncesi Anadolu beylikleri döneminin Japon ve daha vahşi versiyonu.
Protesto amaçlı harakiri yapan devlet yetkilileri,
"Bak! yardım göndermezsen düşman tarafına geçer, sana saldırırım!" diyen sadakat timsali komutanlar,
Kadın, çoluk-çocuk demeden, hayvanlar da dahil yapılan katliamlar.
İktidarda kalmak uğruna iyice paranoyaklaşan ve acımasızlaşan liderler.
Belgesel Japonya'da 16. yy'in ikinci yarısında itibaren şiddetlenen ve 17.yy'ın başlarına kadar devam eden Daimyo (13. yüzyıl Anadolu beylikleri benzeri feodal bey, toprak ağası, derebey)'lar arası Japonya'yı birleştirme ve iktidar mücadelelerini anlatıyor.
Strateji oyunu meraklıları bilir. Pc'de strateji oyunlarını sevenler için söyleyeyim: Belgeseldeki dönem, Total War Shogun 2 oyununun geçtiği zaman aralığı ile tam olarak aynı. Oyunu yeni oynayacaklar oyundaki kavram ve olaylara aşinalık kazanmak için izleyebilir. Daha önce oynamış olanların bu belgeseli izledikten sonra oyunu tekrar oynaması oyunu daha keyi ... DevamıBizde Osmanlı öncesi Anadolu beylikleri döneminin Japon ve daha vahşi versiyonu.
Protesto amaçlı harakiri yapan devlet yetkilileri,
"Bak! yardım göndermezsen düşman tarafına geçer, sana saldırırım!" diyen sadakat timsali komutanlar,
Kadın, çoluk-çocuk demeden, hayvanlar da dahil yapılan katliamlar.
İktidarda kalmak uğruna iyice paranoyaklaşan ve acımasızlaşan liderler.
Belgesel Japonya'da 16. yy'in ikinci yarısında itibaren şiddetlenen ve 17.yy'ın başlarına kadar devam eden Daimyo (13. yüzyıl Anadolu beylikleri benzeri feodal bey, toprak ağası, derebey)'lar arası Japonya'yı birleştirme ve iktidar mücadelelerini anlatıyor.
Strateji oyunu meraklıları bilir. Pc'de strateji oyunlarını sevenler için söyleyeyim: Belgeseldeki dönem, Total War Shogun 2 oyununun geçtiği zaman aralığı ile tam olarak aynı. Oyunu yeni oynayacaklar oyundaki kavram ve olaylara aşinalık kazanmak için izleyebilir. Daha önce oynamış olanların bu belgeseli izledikten sonra oyunu tekrar oynaması oyunu daha keyifli yapabilir.
Kül filmine yorum yazdı:
Filmde dikkatimi çeken Gökçe'nin ve eşinin ev ve işyerindeki gri, mavi, donuk ve soğuk tonlar. M'yi ziyarete gittiği mahalledeki renkli, canlı ve hareketli görsellik. Herhalde bu durum içinde yaşadığı monoton, duygu yoksunu hayata ve buranın dışındaki belirsiz ama heyecanlı dünyaya bakışını temsil ediyor olabilir.
Sanırım, filmin sonunda konuşma yapan Taner Alpar isimli yazarın edebi kurgusunun sinemaya aktarılmış halini izledik. Neden? Çünkü yazarın bahsettiği ve Anna Karenina'ya atıf yaptığı gibi Gökçe'yi filmin sonunda trenin yaninda görüyoruz ki o da kitabının muhtemelen son bölümü. İkinci sebep sofra sahnesinde Kenan'in konuşmasının çok tiyatral olması. Öyle bir durumda önceden polis çağırırsın ve önemli bir suç delili olan kitabı yakmazsın. Yazar, kitabında geçen "Kül" isimli kitap taslağının yazarı Duygu Akkaya'nin ihanet sonucu başına gelen ölüm olayının tekrar bir sofra etrafında yine ihanete uğrayan Kenan'ın başına gelmesini istemiş. ... DevamıFilmde dikkatimi çeken Gökçe'nin ve eşinin ev ve işyerindeki gri, mavi, donuk ve soğuk tonlar. M'yi ziyarete gittiği mahalledeki renkli, canlı ve hareketli görsellik. Herhalde bu durum içinde yaşadığı monoton, duygu yoksunu hayata ve buranın dışındaki belirsiz ama heyecanlı dünyaya bakışını temsil ediyor olabilir.
Sanırım, filmin sonunda konuşma yapan Taner Alpar isimli yazarın edebi kurgusunun sinemaya aktarılmış halini izledik. Neden? Çünkü yazarın bahsettiği ve Anna Karenina'ya atıf yaptığı gibi Gökçe'yi filmin sonunda trenin yaninda görüyoruz ki o da kitabının muhtemelen son bölümü. İkinci sebep sofra sahnesinde Kenan'in konuşmasının çok tiyatral olması. Öyle bir durumda önceden polis çağırırsın ve önemli bir suç delili olan kitabı yakmazsın. Yazar, kitabında geçen "Kül" isimli kitap taslağının yazarı Duygu Akkaya'nin ihanet sonucu başına gelen ölüm olayının tekrar bir sofra etrafında yine ihanete uğrayan Kenan'ın başına gelmesini istemiş. Ayrıca filmin başlarındaki kutlama sahnesinden anlıyoruz ki yazar, romanlarında sürekli kendi hayatını anlatan ve bu çerçeveden çıkamayan bir karakter olarak kitabına kendini eklemiş ki bunu bir özeleştiri olarak sondaki basın toplantısında dile getiriyor.
İçerik olarak olmasa da filmde görünen kurgusal bir romanın filmin konusu olması açısından John Carpenter'in In the Mouth of Madness filmine benzetilebilir. Bir kitabın insanın kaderini etkilemesi ve yönlendirmesi açısından da
The Number 23 filmi ile benzerliği var.
Cehennem Azabı filmine yorum yazdı:
Film polisiye bir tür gibi başlıyor. Görünen şeylerin arkasında mantıksal bir örgü çıkıyor. Bu şekilde cinayetleri ve gizemleri çözeceklerini zannettim. Sonra bir anda mistizme dönüyor. Olağanüstü şeyler çıkıyor. Alışkın olduğumuz şey, bir filmde bu ikisinden sadece biri olur. Mesela Eco'nun Gülün Adı veya Jules Verne'nin Karpatlar Şatosu kitaplarında olağanüstü gibi görünen şeylerin arkasında mantıksal bir açıklama vardır. Bu filmde ikisini bulamaç yapmışlar. Gerçi mantıksal bir olay örgüsü gibi görünüp olağanüstü olaylara evrilen Hayalet Süvari gibi filmler de var. O yüzden çok eleştirmiyorum.
Bir manastırda rahip görünümlü satanist bir grup dünyayı ele geçirmesi ve yönetmesi için korkunç yöntemlerle Şeytanı cehennemden çağırıyorlar. Ve Şeytan da geliyor. Film böyle bitiyor. Sene 1987. Sonra? Aradan kaç sene geçti. Tahminin Şeytan dünyaya bakıp "bana gerek kalmamış" diyerek herhalde cehenneme geri döndü.
Züğürt Ağa filmine yorum yazdı:
Züğürt Ağa, Şener Şen'in canlandırdığı ve hepsi birbirinden değerli "kaybedenler kulübü" karakterlerinin başında gelir. Klubün diğer üyeleri Mesudiye'li Mesut, Muhsin Bey, Haşmet Asilkan ve Latif Şahin'dir. Hepsi bir şeyler için iyi niyetle çabalamıştır ama olmamıştır.
Şanım yürüsün, namım yürüsün diyerek hesap kitap yapmayan, gururundan da taviz vermeyen, fakat sonunda yalın ayak kalan bir feodal beyin dramatik hikayesi. Yine de tüm suç onun değil; marabasından, siyasetçisine, şıhından, babasından, eşine dostuna kadar bir çok kişiden fayda değil, zarar görmüştür. Yağmursuzluk/kuraklık da cabası. Oblomov'daki Stoltz gibi kendisini ikaz edecek, arka çıkacak birisi de olmamıştır Kahya da emir kulu sonuçta. Onun da elinden çok fazla bir şey gelmemiştir. Karısının uyarılarını da dinlemeyerek bildiğini okumaya devam etmiştir. Filmin sonunda verdiği çizmeler ağalık/güç/iktidar alametinden ve gururundan geriye kalan son semboldür.
Irreplaceable You filmine yorum yazdı:
Acının sömürüsü yapılmadan ölüm ve ayrılık acısı dokunaklı bir şekilde anlatılmış. Bizde olsa salya sümük ağlattırana kadar uğraşırlardı. Bu açıdan acıyı anlatış tarzları bizim bakışımıza uymayabilir. Filmin sonundaki şarkı da çok güzeldi.
Kız Kardeşim Evleniyor filmine yorum yazdı:
Durgun, dingin ve amaçsızca ilerleyen bir film. Hepsi bu.
Paris Is Us filmine yorum yazdı:
Anna'cım sen Paris olabilirsin ama sevgilin Greg Barselona. Herif hırs küpü. Millet Paris diye çıldırır bu adam kafayı Barselona ile bozmuş. Neyse bu konu tartışmaya açık.
Asıl mesele Anna'nın yaşadığı tuhaf dönüşüm. Filmde sona yaklaştıkça artık biz Anna'yı göremiyoruz. Gördüğümüz tek şey Anna'nın da içinde ruhsal olarak kaybolduğu ve Anna'nin gözünde Paris'le özdeşleşen kargaşa, kaos, panik ve ölüm korkusu. Anna'nın ölümün kıyısına gelip buradan kurtulmanın getirdiği travmanın sebep olduğu bunalımlar, kendisine ve sevgilisine yabancılaşıp korktuğu şeyin kendisine yani Paris'e dönüşmesine neden oluyor.