5 yıl önce
Organize İşler : Sazan Sarmalı filmine yorum yazdı:
erdal tosun döktürmüştür. filmin en iyi oyuncularından birisiydi kesinlikle.
Organize İşler : Sazan Sarmalı filmine yorum yazdı:
erdal tosun döktürmüştür. filmin en iyi oyuncularından birisiydi kesinlikle.
Satıcı filmine yorum yazdı:
kargo’nun badlik amiri diye eski bir şarkısı, o şarkıda da "suçlu yok, yanlış var" diye benim de zaman zaman kullandığım bi söz var. asghar farhadi’nin de filmlerinde bunu sinemasal bir dille söylediğini ya da başka bir söylemle "katil suçlu mu?", "ee şimdi kim haklı/haksız?" sordurttuğunu düşünüyorum. belki de farhadi herkesin kendi bakış açısından haklı olduğunu ve sürekli haklı/haksız aramanın yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyordur, bilmiyorum; bunu kendisiyle karşılıklı kadehlerimizi tokuşturacağımız bir gün sormak isterim.
filme gelirsek de bugün izledim. yine günlük hayatta karşılaşabileceğimiz bir olay ve sonrasında "kim haklı/haksız" soruları. ancak sorular o kadar kuvvetli ve çeldirici; sahneler o kadar da vurucu değil. bunun yanında filmde küçük mantık hataları, hadi bunu ben anlamadım diyelim, bazı yerlerde önemli belirsizlikler var. yönetmen, anlatmadığı yerden sormuş. bunlar neyse de film boyunca, filmle nerdeyse bi bağlantısı olmayan (ya da benim anlamadığım) o tiyatro v ... Devamıkargo’nun badlik amiri diye eski bir şarkısı, o şarkıda da "suçlu yok, yanlış var" diye benim de zaman zaman kullandığım bi söz var. asghar farhadi’nin de filmlerinde bunu sinemasal bir dille söylediğini ya da başka bir söylemle "katil suçlu mu?", "ee şimdi kim haklı/haksız?" sordurttuğunu düşünüyorum. belki de farhadi herkesin kendi bakış açısından haklı olduğunu ve sürekli haklı/haksız aramanın yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyordur, bilmiyorum; bunu kendisiyle karşılıklı kadehlerimizi tokuşturacağımız bir gün sormak isterim.
filme gelirsek de bugün izledim. yine günlük hayatta karşılaşabileceğimiz bir olay ve sonrasında "kim haklı/haksız" soruları. ancak sorular o kadar kuvvetli ve çeldirici; sahneler o kadar da vurucu değil. bunun yanında filmde küçük mantık hataları, hadi bunu ben anlamadım diyelim, bazı yerlerde önemli belirsizlikler var. yönetmen, anlatmadığı yerden sormuş. bunlar neyse de film boyunca, filmle nerdeyse bi bağlantısı olmayan (ya da benim anlamadığım) o tiyatro ve ilk duyulduğunda son derece hoş ve neşelendiren ancak daha sonra düşününce filmin o trajik ilerleyişiyle tezatlık oluşturan düğün salonlarından kopup gelmiş o kapanış müziği de neyin nesiydi öyle?
iran sinemasını çok severim ve günümüz itibariyle farhadi, bahman ghobadi ile birlikte o coğrafyanın en etkili iki yönetmeni durumunda. ancak farhadi’nin bundan önceki son üç filmini, darbareye elly, jodaeiye nader az simin ve le passe’yi izlemiş ve beğenmiş birisi olarak, farhadi’den çok daha iyi bir film bekliyordum. hayal kırıklığına uğradım resmen.
sözün özü filmi pek de beğenmedim. oscar adaylığı varmış, cannes’da ödül kazanmış, bunlar iyidir hoştur ama benana!
Kızıl Sakal filmine yorum yazdı:
"önemli olan fakirlik ve cehaletle mücadele etmektir. tıbbın acizliklerini azaltacak tek yol bu. fakirlik için politik bir sorun derler. ama politika fakirler için şimdiye kadar ne yapmış? fakirlik ve cehaletten kurtulmak için hangi yasa geçti?"
filmin yapım yılı: 1965!
The Hateful Eight filmine yorum yazdı:
olmuş bu film. tam bir tarantino klasiği olarak hafızalarda, tarihte yerini alacak. konu olarak hiçbir derinliği olmamasına rağmen muhteşem diyaloglarla gözlerinizi kırpmadan, görüntünün tamamen kırmızıya boyandığı, yüzünüze gözünüze parçalanmış beyin parçaları ve kanın sıçradığı sahneler -ki bunlar tarantino filmlerinin nerdeyse olmazsa olmazı durumunda- ve bunun yanında samuel l jackson ve michael madsen gibi birçok filminde rol verdiği, vazgeçemediği oyuncuların üstün performansı. oyunculuklar genel anlamda başarılıydı ancak gözlerim christoph waltz’ı aramadı değil. hatta cellat rolündeki tim roth’un yerinde olsaydı filmi bir kademe daha yükseltebilirdii diye düşünüyorum. aslında sima olarak da benziyordu tim’e ama acaba başka bi projesi mi vardı da giremedi bu filme diyorum ama başganın vardır elbet ki bi bildiği. yılların kurdu kurt russell’ı da ayrı bi beğendiğimi eklemem gerek buraya. ve filmin saygı kuşağında, ennio morricone’nun müziklerini kullanması tarantino’ya olan sevgimi ... Devamıolmuş bu film. tam bir tarantino klasiği olarak hafızalarda, tarihte yerini alacak. konu olarak hiçbir derinliği olmamasına rağmen muhteşem diyaloglarla gözlerinizi kırpmadan, görüntünün tamamen kırmızıya boyandığı, yüzünüze gözünüze parçalanmış beyin parçaları ve kanın sıçradığı sahneler -ki bunlar tarantino filmlerinin nerdeyse olmazsa olmazı durumunda- ve bunun yanında samuel l jackson ve michael madsen gibi birçok filminde rol verdiği, vazgeçemediği oyuncuların üstün performansı. oyunculuklar genel anlamda başarılıydı ancak gözlerim christoph waltz’ı aramadı değil. hatta cellat rolündeki tim roth’un yerinde olsaydı filmi bir kademe daha yükseltebilirdii diye düşünüyorum. aslında sima olarak da benziyordu tim’e ama acaba başka bi projesi mi vardı da giremedi bu filme diyorum ama başganın vardır elbet ki bi bildiği. yılların kurdu kurt russell’ı da ayrı bi beğendiğimi eklemem gerek buraya. ve filmin saygı kuşağında, ennio morricone’nun müziklerini kullanması tarantino’ya olan sevgimi pekiştirdi. keza onun müzikleri olmadan bi western filmi hala eksik geliyor gözüme galiba.
filmle ilgili tek eleştirim, özellikle de django unchained ve inglourious basterds filmlerinde özellikle yiyeceklerle kullandığı küçük, iç gıdıklayıcı görsel şölenlerin olmamasıydı. oysa ki film de buna son derece müsaitti. gözlerim cristoph ile birlikte tüm film boyunca o görseli beklemekle geçti nerdeyse.
filmin ilk yarısında, "bu nasıl tarantino filmi lan, hani nerde o etrafa sıçrayan kan, beyin parçaları" diye sitem etsem de ikinci yarısında beklediğimi aldım. ancak bi western filmine göre kan ve vahşet biraz az mı kaçmış ne?! yadı, damağımda kaldı diyebilirim. evet, manyağım!!
yine filmin ilk yarısını, kim lan bu 8 adam/kadın diye karakterleri saymakla, elemekle geçirirken filmi öyle bitireceğimden korkmadım değil.
son olarak, günlük hayatında dahi şapkasız çıkmayan samuel’i şapkasız görmek bi dumur yaratmakla birlikte bir parça burukluk da yaratmadı değil. üzdün be samuel reiz!
velhasılı kelam, tarantino isminin hakkını vermiş sonuna kadar. seviyorum bu adamı!
Sadece Aşıklar Hayatta Kalır filmine yorum yazdı:
vampir filmlerini izlemememden ötürü uzun süredir sürüncemede beklettiğim ve bugün bir cesaretle açıp izlediğim, az önce bitirdiğim ciminin son filmi. filmin ilk çeyreğini, filmi, karakterlerin ne tür bir vampir olduğunu anlamakla geçti. hani benim bildiğim vampirler, sürekli sağa sola saldırıp kan içen, drakula gibi tepelerde yaşayan, böğüren varlıklar...dedim ya pek vampir filmi izlemediğim için kafamda çocukluktan kalan vampir tasviri böyle olunca, bir süre boyunca filmi kafamda oturtmaya çalıştım. filmin kendi adıma en sıkıcı kısımları da burasıydı. oturmaya başlamasıyla filmin seyir zevki artan bir ivmeyle yükselmeye başladı. cimi, benim ve birçok kişinin kafasındaki, az önce detaylarından bahsettiğim vampir tasvirini, bildiklerimizi göz önüne alırsak olağan dışı ancak gerçekçi ve ironik bir şekilde ele almış. hani utanmasam "ulan vampirler de senin benim gibi insanmış" diyecem nerdeyse. filmin en çok hoşuma giden kısmı da bu, yani bilinen tanımlamaların ve tasvirlerin dışına çıkı ... Devamıvampir filmlerini izlemememden ötürü uzun süredir sürüncemede beklettiğim ve bugün bir cesaretle açıp izlediğim, az önce bitirdiğim ciminin son filmi. filmin ilk çeyreğini, filmi, karakterlerin ne tür bir vampir olduğunu anlamakla geçti. hani benim bildiğim vampirler, sürekli sağa sola saldırıp kan içen, drakula gibi tepelerde yaşayan, böğüren varlıklar...dedim ya pek vampir filmi izlemediğim için kafamda çocukluktan kalan vampir tasviri böyle olunca, bir süre boyunca filmi kafamda oturtmaya çalıştım. filmin kendi adıma en sıkıcı kısımları da burasıydı. oturmaya başlamasıyla filmin seyir zevki artan bir ivmeyle yükselmeye başladı. cimi, benim ve birçok kişinin kafasındaki, az önce detaylarından bahsettiğim vampir tasvirini, bildiklerimizi göz önüne alırsak olağan dışı ancak gerçekçi ve ironik bir şekilde ele almış. hani utanmasam "ulan vampirler de senin benim gibi insanmış" diyecem nerdeyse. filmin en çok hoşuma giden kısmı da bu, yani bilinen tanımlamaların ve tasvirlerin dışına çıkılması. filmin içinde, christopher marlowe'dan nikola tesla'ya; william shakespeare'den franz schubert'e kadar birçok tarihsel kişiliğin ismi anılmış ve göndermeler yapılmış. tabi ki bu göndermelerin hepsine vakıf olabilmek için, filmde adı geçen bu ünlü kişilikleri çok iyi tanımak gerekiyor. ancak bu isimlerden bahsedilmesi bence bu filmi entelektüel olarak nitelendirmemiz için yeterli değil ki bana kalırsa kesinlikle entelektüel bir film değil. filmin ve ciminin bu filmde anlatmak istediği çok derin ve özel bir konu olduğunu zannetmiyorum. elbet ki bu cimi de diğer yönetmenler gibi, bu filmi çekerken kafasında bir şeyler vardı ama ben ciminin kafasındakileri -bu film özelinde- entelektüel bir düzleme oturtmuyorum. daha çok bohem bir film olarak nitelendirebilirim kendi adıma. keza genel olarak göz gezdirdiğinizde ciminin filmlerinin bu bohem havanın etkisinde olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. oyunculara gelecek olursam da tim burton filmlerinden çıkmış gibi bir görüntüsü olan tom hiddleston dışında gözüme çarpan bir oyuncu olmadı açıkcası. filmin tamamına yayılan bohem havasına dibine kadar hissettirmiş. belki eve yi canlandıran tilda swinton yerine başkası seçilebilirdi. aslında tilda, kötü oynamış diyemem ama tom o kadar iyi oynamış ki bence, ona ayak uydurmakta zorluk çekmiş gibi hissettim. dayak yememek adına, müziklerinin de çok iyi olduğunu belirtmeden geçmeyeyim. bir şaheser değil, bir coffee and cigarettes hiç değil ve olamaz ama yine de çok hoş bir film ile çıkmış karşımıza jim jarmusch. tebrikler ve saygılar cimi baba!
Diriliş filmine yorum yazdı:
bugün izledim ve az önce de filmle ilgili yazılmış 3-5 yoruma şöyle bi' göz gezdirdim ve birçoğuna benim de katıldığım bu yorumların ve filmin genel özeti:
filmin konusu, hikayesi son derece basit ve uzun. yarım saat ila 1 saat arasında kısa olabilirdi.
filmin konusu basit olmasına rağmen alejandro gonzalez inarritu, müthiş sinematografisi ile filmi izlenebilir kılmış. ancak daha iyi bir konu ile bu sinematografiden efsane bir film ortaya çıkabilirdi.
leonardo di caprio o kadar iyi oynamış ki çoğu yerde onunla birlikte ben de üşüdüm, o sefaleti yaşadım. tom hardy'nin performansı da leonardo'nun gölgesinde kalmayacak kadar tatmin ediciydi.
daha fazla selam çakmış olma ihtimalini yabana atmıyorum, bunu araştıracam ancak anladığım kadarıyla filmde andrei rublev ve dersu uzala filmlerine selamlar gönderilmiş.
(bundan sonra küçuk 1-2 spoylır var)
fitzgerald'ın parayı çalacağı çok belli edilmiş, göze sokulmuş. belki o gizlenebilirdi.
filmdeki unutmayacağım sahnelerden bir tanesi de gl ... Devamıbugün izledim ve az önce de filmle ilgili yazılmış 3-5 yoruma şöyle bi' göz gezdirdim ve birçoğuna benim de katıldığım bu yorumların ve filmin genel özeti:
filmin konusu, hikayesi son derece basit ve uzun. yarım saat ila 1 saat arasında kısa olabilirdi.
filmin konusu basit olmasına rağmen alejandro gonzalez inarritu, müthiş sinematografisi ile filmi izlenebilir kılmış. ancak daha iyi bir konu ile bu sinematografiden efsane bir film ortaya çıkabilirdi.
leonardo di caprio o kadar iyi oynamış ki çoğu yerde onunla birlikte ben de üşüdüm, o sefaleti yaşadım. tom hardy'nin performansı da leonardo'nun gölgesinde kalmayacak kadar tatmin ediciydi.
daha fazla selam çakmış olma ihtimalini yabana atmıyorum, bunu araştıracam ancak anladığım kadarıyla filmde andrei rublev ve dersu uzala filmlerine selamlar gönderilmiş.
(bundan sonra küçuk 1-2 spoylır var)
fitzgerald'ın parayı çalacağı çok belli edilmiş, göze sokulmuş. belki o gizlenebilirdi.
filmdeki unutmayacağım sahnelerden bir tanesi de glass'ın atın içinde uyanıp giyindikten sonra -çok kısa süreli de olsa üstünü başını düzeltişiydi.sanırsın ki çiçekli, dağ manzaralı kulübesinde rahat yatağından uyanıyor. atın içinde uyudun be pezevenk, havan kime:)
Gençlik filmine yorum yazdı:
sanatı sevmiyorsanız ve afişindeki göte kanarak gidecekseniz gitmeyin bu filme. sıkılırsınız, zamanınızı ve paranızı boşa harcamış olursunuz. bana gelirsek de...
hani bir yemeği, giysiyi, müziğe ilk dokunuşunuzda onun kaliteli olduğunu, bir ziyafet çekeceğinizi anlarsınız ya, işte bu film de öyle. daha ilk sahnesinden belli ediyor kalitesini, renkleriyle, müzikleriyle, diyaloglarıyla...ilk sahnesinde başlayan bu havasını da filmin sonuna kadar kaybetmeden sürdürüyor.
yönetmenin bir önceki filmi la grande bellezza’nın referansı ile gittim bu filme bugün. konu olarak farklı olsa da benzer bir film bekliyordum ki evet işleniş açısından -doğal olarak benzerlikler taşıyor. keza bu da benim tam olarak istediğim bir şeydi.
filmin teması da ismi gibi gençlik üzerine kurulmuş olsa da bunu biraz da hiç de onun kadar sert ve rahatsız etmeyerek michael haneke’yi anımsatır bir biçimde yaşlılık üzerinden anlatmaya çalışıyor, öyle çok da derin ve uzun tartışmalara ve sohbetlere girmeden. tam aksin ... Devamısanatı sevmiyorsanız ve afişindeki göte kanarak gidecekseniz gitmeyin bu filme. sıkılırsınız, zamanınızı ve paranızı boşa harcamış olursunuz. bana gelirsek de...
hani bir yemeği, giysiyi, müziğe ilk dokunuşunuzda onun kaliteli olduğunu, bir ziyafet çekeceğinizi anlarsınız ya, işte bu film de öyle. daha ilk sahnesinden belli ediyor kalitesini, renkleriyle, müzikleriyle, diyaloglarıyla...ilk sahnesinde başlayan bu havasını da filmin sonuna kadar kaybetmeden sürdürüyor.
yönetmenin bir önceki filmi la grande bellezza’nın referansı ile gittim bu filme bugün. konu olarak farklı olsa da benzer bir film bekliyordum ki evet işleniş açısından -doğal olarak benzerlikler taşıyor. keza bu da benim tam olarak istediğim bir şeydi.
filmin teması da ismi gibi gençlik üzerine kurulmuş olsa da bunu biraz da hiç de onun kadar sert ve rahatsız etmeyerek michael haneke’yi anımsatır bir biçimde yaşlılık üzerinden anlatmaya çalışıyor, öyle çok da derin ve uzun tartışmalara ve sohbetlere girmeden. tam aksine, diyalogları bir çocuğun anlayabileceği kadar basit. çıkarımı seyircinin kendisine bırakıyor yönetmen.
bunun yanında filmi benim gözümde daha izlenir kılan nokta, görüntüleri, renkleri ve müzikleriydi. ben renkleri bu kadar etkili ve iç gıdıklayıcı bir biçimde kullanan yönetmenle uzun zamandır karşılaşmamıştım. müzikleri ise yine ilk filminde olduğu gibi klasik/new age ile klüp müzikleri arasında gidip geliyor. bu kadar farklı iki tarzı filmlerinde barındırıyor olması da ayrı bir hayranlık sebebi. son olarak sahne geçişlerine de değinmek istiyorum. klişelerden tamamen arınmış aksine hiç beklenmedik şekilde yaptığı sahne geçişleriyle, zaman zaman bu filmde yer alan pornografik öğelerle koltuğa biraz yayılmış gömülmüş olan seyirciyi yeniden uyandırmasını etkili bir biçimde başarmış diyebilirim.
kısacası, günüme renk katan, beni iliklerime kadar sanata doyurmuş olan, şimdiden başucu eserlerim arasında yerini alan ve fazlasıyla da hak eden muhteşem bir film ortaya çıkmış.
teşekkürler paolo sorrentino.
Başkalarının Hayatı filmine yorum yazdı:
son sahnesini hatırladıkça oturup saatlerce ağlamak istediğim, yeniden izlemek için de en boktan zamanımı kolladığım insan üstü film.
Marslı filmine yorum yazdı:
müthiş, hatta interstellar'a kafa tutacak bir potansiyele sahipken, saving private ryançıtasından yukarıya çıkamayan vasat film.