3 yıl önce
Ana, My Love filmine yorum yazdı:
Kadınlar Kenti filmine yorum yazdı:
Mastroianni’nin tipik bir Don Juan’ı canlandırdığı Fellini filmi.
bariz bir şekilde kadını sadece cinsel obje olarak görüyor ünlü oyuncu bu filmde. Yolu kadınlar hareketinin içine düştüğünde, tezahüratlara destek olurken bile zihninden seksin geçtiğine eminim. Bu öylesine bir tutku ki, hiç tanımadığı bir kadının peşinden bilinmeyen bir yola girmeyi göze alabiliyor. Bu uğurda Mastroianni’nin yolculuğunu roller coaster ile özdeşleştirmek zeka kokuyor. Arkasına bakmayan, sadece hızlı ve ileriye dönük, anın tadını çıkarmaya çalışan bir adamın hikayesi.
Sürrealist imgelerin çokluğu ve sekansların durmaksızın hızla ilerlemesi beni biraz yorsa da, çok özgün bir film olduğunu söylemem gerek.
Riders of Justice filmine yorum yazdı:
Mikkelsen’in neredeyse mimiksiz oynadığı harika bir kara komedi.
Lennart, Otto ve Emmenthaler ile ayrı film çekilse severek izlerdim sanırım.
Unutmadan; Carl Mrck karakteriyle tanıdığım Nikolaj Lie Kaas’ın performansı çok etkileyiciydi. Suratsız, içine kapanık Carl’dan yerinde duramayan Otto’ya...müthiş!
Papillon filmine yorum yazdı:
Charlie Hunnam’ın bana fazlasıyla Steve McQueen’i anımsattığı 2017 yapımı Michael Noer filmi.
Unutmadan; 30’ların Paris’inde olmak varken Fransız Guyanası’nda tutuklu olmak ne acı. Zamanda yolculuk yapabilsem, o dönemin Paris’ine giderdim hiç şüphesiz. Üzülmemek elde değil Papi’ye...
101 Reykjavik filmine yorum yazdı:
hlynur’un tuhaf ve bir o kadar üzücü hikayesini izliyoruz filmde. annesine olan bağlılığını oedipus kompleksiyle açıklayabilir miyiz bilmiyorum, ancak annesinin varlığı, onun hayatını fazlasıyla etkiliyor, orası kesin. bu noktada hlynur bunu isteyerek mi kabulleniyor yoksa anne mi oğluna çok düşkün, bunu tam olarak bilmiyoruz. anne-oğul ilişkisine fazla odaklanmıyor film. ta ki lola hayatlarına giresiye kadar...
hlynur kendi kabuğunu kırmakta zorlanan birisi değil aslında. arkadaşları ve güzel bir sevgilisi var. bütün gün porno izlese de, düzenli bir cinsel yaşamı da var. üstüne üstlük, devletin desteği de bir şekilde hayata tutunmasını sağlıyor. yani hlynur izlanda yerine türkiye’de yaşıyor olsaydı muhtemelen çoktan intihar etmiş olurdu.
hlynur’u çok sevmesem de, hikayesini hüzünlü buldum. aldatmaya hem şahit olması, hem de lola ile birlikte olduğu için annesinin aldatılmış olduğunu düşünmesi onu duygusal açıdan oldukça yıprattı. insanları se ... Devamıhlynur’un tuhaf ve bir o kadar üzücü hikayesini izliyoruz filmde. annesine olan bağlılığını oedipus kompleksiyle açıklayabilir miyiz bilmiyorum, ancak annesinin varlığı, onun hayatını fazlasıyla etkiliyor, orası kesin. bu noktada hlynur bunu isteyerek mi kabulleniyor yoksa anne mi oğluna çok düşkün, bunu tam olarak bilmiyoruz. anne-oğul ilişkisine fazla odaklanmıyor film. ta ki lola hayatlarına giresiye kadar...
hlynur kendi kabuğunu kırmakta zorlanan birisi değil aslında. arkadaşları ve güzel bir sevgilisi var. bütün gün porno izlese de, düzenli bir cinsel yaşamı da var. üstüne üstlük, devletin desteği de bir şekilde hayata tutunmasını sağlıyor. yani hlynur izlanda yerine türkiye’de yaşıyor olsaydı muhtemelen çoktan intihar etmiş olurdu.
hlynur’u çok sevmesem de, hikayesini hüzünlü buldum. aldatmaya hem şahit olması, hem de lola ile birlikte olduğu için annesinin aldatılmış olduğunu düşünmesi onu duygusal açıdan oldukça yıprattı. insanları sevmediğini söyleyen birisi için ağır olsa gerek...
Hayat, Hlynur olmayı kaldırmıyor. Silkelenmeli, ayağa kalkmalı ve yaşamaya devam etmeli. Hlynur gibi, yaşamı sadece "var olmamanın" arasındaki süreç gibi görmek yerine, bize verilmiş bir şans olarak değerlendirmeli.
Doğru Zaman filmine yorum yazdı:
Daha çok sanat filmleriyle adından söz ettiren genç bir yönetmen, Seul’den Suwon’a son filmi hakkında bir seminer vermek için yolculuk yapar. Şehirde genç bir ressam kadınla tanışır ve günün geri kalanını birlikte geçirirler. Buraya kadar gördüğünüz karakterler ve tanık olduğunuz diyalogları aklınızın bir köşesinde tutmanızda fayda var, çünkü devamında paralel bir evrene gitmişcesine, aynı tanışma yine gerçekleşir ancak bu kez diyaloglarda ufak farklılıklarla...Ki bu farklılıklar ilişkiyi bambaşka bir noktaya götürür.
Bye Bye Germany filmine yorum yazdı:
1946'ya geri dönüyoruz ve Yahudi bir grubun hikayesine ortak oluyoruz. Moritz Bleibtreu bir kez daha ilgiyle izlememizi sağlıyor filmi. Benim için tek olumsuz nokta, sorgu sahnelerinde gerilimin dozajının düşük kalmasıydı.
A Distant Neighborhood filmine yorum yazdı:
Yeniden çocukluğuna dönen orta yaşlarında bir çizerin hikayesini anlatıyor. Kendi iç hesaplaşmasını yapan bir adam bir anda yıllar öncesine dönerse neler olur?
Birkaç noktada izleyicinin neler olduğunu anlaması zor ancak genel olarak çok anlaşılır ve sizi filmin her anında içinde tutmayı başaran bir film olmuş. Hem dramatik, hem de komedi yanları var. Fransa'nın şirin bir kasabasında geçiyor film. Birçok sahnede sahnenin güzelliğine bakakalıyorsunuz.
Kelebekler filmine yorum yazdı:
Çok keyifli bir film. Özgün karakterleri ve ilgi çekici konusu onu öne çıkartan unsurlardan. Unutmadan; filmin sonunda filmin amacına ulaşılan bir sahne var. Orada görselliğe hayran kalmamak elde değil.
Paris'te Gece Yarısı filmine yorum yazdı:
Muhteşem bir film! Bence de Allen'ın en tatlı filmi. Zamanda yolculuk fikri beni her zaman çok etkilemiştir. Böyle bir fırsatımız olursa bir gün, bu filmin hikayesini yaşamak isteyen milyonlarca yürek olacaktır diye düşünüyorum.
toma’nın ana’ya zor zamanlarındaki yoldaşlığı öyle güzel ki...ama ana kendini toparlamaya başladıktan sonra yaptıkları da aynı ölçüde çirkin. toma’nın ana’ya sürekli "senin için hayatımdan vazgeçtim", "senin için her şeyi yaptım" vs gibi sözler sarf edip, o ilk tanıdığımız hayat dolu, fedakar toma’dan uzaklaşması, netzer’in ilişkiler üzerine harika bir analizi olmuş. ana yaşadığı sorunları toma’ya bağlamamışken, ona gerçekten muhtaç hissediyorken; toma, kendi yıpranmışlığından kurtulmaya çabalamak yerine kolayı seçip ana’yı suçlamayı tercih ediyor. toma’nın yaşamının kolay olduğunu iddia edemeyiz elbette ama ana’dan destek istemesi, onu suçlamaktan çok daha iyi olmaz mıydı?
film insanın, üstelik aynı insanın iki yüzünü ortaya koyuyor. sevgi, fedakarlık, emek karşılıksız verildiğinde hayat güzelleşiyor. aksi yapıldığında, duygular her ne kadar olumlu gözükse de, karşımızda ... Devamı
toma’nın ana’ya zor zamanlarındaki yoldaşlığı öyle güzel ki...ama ana kendini toparlamaya başladıktan sonra yaptıkları da aynı ölçüde çirkin. toma’nın ana’ya sürekli "senin için hayatımdan vazgeçtim", "senin için her şeyi yaptım" vs gibi sözler sarf edip, o ilk tanıdığımız hayat dolu, fedakar toma’dan uzaklaşması, netzer’in ilişkiler üzerine harika bir analizi olmuş. ana yaşadığı sorunları toma’ya bağlamamışken, ona gerçekten muhtaç hissediyorken; toma, kendi yıpranmışlığından kurtulmaya çabalamak yerine kolayı seçip ana’yı suçlamayı tercih ediyor. toma’nın yaşamının kolay olduğunu iddia edemeyiz elbette ama ana’dan destek istemesi, onu suçlamaktan çok daha iyi olmaz mıydı?
film insanın, üstelik aynı insanın iki yüzünü ortaya koyuyor. sevgi, fedakarlık, emek karşılıksız verildiğinde hayat güzelleşiyor. aksi yapıldığında, duygular her ne kadar olumlu gözükse de, karşımızdaki kişiyi bir hücreye koymaktan farkı kalmıyor.