5 yıl önce
Barren Lives filmine yorum yazdı:
Karanlıktan Aydınlığa filmine yorum yazdı:
Öncelikle filmin anlatılacak bir hikayesi yok. Film vermek istediği mesajları hikâye içine gömmüştür. Yönetmen bu filmiyle Cannes en iyi yönetmen ödülünü alır. Bu ödülü yönetmene getiren en büyük neden ise yönetmenin objektifler ile yaptığı sinema hilesi ve bu sinema hilesini estetik ve mantık potasında eriterek tablo gibi çerçeveler sunmasıdır.
Filmde doğanın göründüğü tüm sahnelerde çember minvalinde bir blurlama-bulanıklaştırma-flulaştırma tekniği kullanılmış. Yönetmenin bu tercihi genel itibariyle doğa görüntüdeyken kullanılması doğanın görünmez bir korumacılığını gösterir. Film bu sinema hilesiyle dışavurumculuktan ziyade izlenimcilik akımının izlerini taşır. Zaman zaman objektifin çemberinin bulanık oranı değişir. Yönetmen close-up ile açık imgeler kullanmış.
Film post sosyalist gerçekçilik eleştirisini yapar. Juan burjuvadan gelir. Juan eşi Natali ve iki çocuğuyla doğada bir eve taşınmışlardır. Film ilerledikçe ailenin neden doğaya kaçtığı biraz berraklaşır ama netleşmez. Ai ... DevamıÖncelikle filmin anlatılacak bir hikayesi yok. Film vermek istediği mesajları hikâye içine gömmüştür. Yönetmen bu filmiyle Cannes en iyi yönetmen ödülünü alır. Bu ödülü yönetmene getiren en büyük neden ise yönetmenin objektifler ile yaptığı sinema hilesi ve bu sinema hilesini estetik ve mantık potasında eriterek tablo gibi çerçeveler sunmasıdır.
Filmde doğanın göründüğü tüm sahnelerde çember minvalinde bir blurlama-bulanıklaştırma-flulaştırma tekniği kullanılmış. Yönetmenin bu tercihi genel itibariyle doğa görüntüdeyken kullanılması doğanın görünmez bir korumacılığını gösterir. Film bu sinema hilesiyle dışavurumculuktan ziyade izlenimcilik akımının izlerini taşır. Zaman zaman objektifin çemberinin bulanık oranı değişir. Yönetmen close-up ile açık imgeler kullanmış.
Film post sosyalist gerçekçilik eleştirisini yapar. Juan burjuvadan gelir. Juan eşi Natali ve iki çocuğuyla doğada bir eve taşınmışlardır. Film ilerledikçe ailenin neden doğaya kaçtığı biraz berraklaşır ama netleşmez. Ailenin doğadan kaçma isteklerinden birincisi Juanın yaşadığı porno izlemeden uyuyamama hastalığıdır. Bu hatalık internetin yayılması ile oluşmuştur. Juan gece porno izlemeden ve kısmi tatminlik olan mastürbasyon yapmadan uyuyamaz hale gelir, eşiyle seksüel bedensel ilişki kuramaz. Juan bu hastalığından kurtulmak için ailesiyle doğaya sığınmıştır.
Juannın porno hastalığı dışında köpekleri sever ama köpeklerin yanlış yaptığını gördüğünde ise canice davranır.
Juan dışında sosyolojik, ekonomik ve politik sorunlar yüzünden şehirden(modernimzden)kaçıp doğaya sığınanlar vardır. Şehirden kaçan bu gurup karşı koymak istedikleri negatif ahlaki yönden kötü yönlerini törpülemek adına bir araya gelmişlerdir böylece bir gurup oluşturmuşlardır. Yedi lakaplı bir adam Juanı dolaylı olarak bu guruba dahil eder.
Filmin asıl adını çevirdiğimizde Karanlığın Ardında olarak çıkart post (yani sonrası). Böylece filmin karanlığın ardındaki gerçekliği gösterme arzusu olduğunu düşünerekten yaşadığımız güncel sorunların arındaki gerçekliği filmde görürüz.
Filmde doğa ile insan birlikteliğini şahit oluruz, Doğa etkisizken ve koruyucuyken, insan doğayı dönüştürür doğayı kendisine sentezler ya da doğa üzerinde yıkıcı faaliyetlerde bulunabilir.
Filmi değer filmlerden ayıran en önemli noktalardan biri ise geçmiş ile geleceğin iç içe geçmesi bugünün şimdinin film içinde kaybolmasıdır. Böylece film için zaman algımızı kaybettiğimizden ötürü modernizm eleştirisi olduğunu söyleyebiliriz.
Filmin ilk sahnede savunmasız küçücük bir kızın doğa içindeki anına şahit oluruz. Küçük kız etkisiz doğa içinde başına kötü bir şey gelmeden yasabildiğini görürüz. Hayvanlar, çimen, yağmur, gök gürültüsü, güneşin batması ve havanın karanlığa bürünmesi bunların hiçbiri küçücük kıza zarar vermez.
Filmdeki birkaç sahne ise ise sürrealist öğeler taşır. Bir evin kapısından içeri Şeytanın timsali, kırmızı ışıklı, çırılçıplak elinde siyah bir çanta olan figür girer. Bu figür neyin simgesi olduğu bilinmesede izinsiz geceleyin bir eve girdiğini şeytan figürünü sadece çocuk görür.
Sürrealist başka bir sahne: Öncelikle burjuva çiftinin ilişkisi sorunludur, seks hayatları sıkıntılıdır. Bundan sonra sahneyi anlatayım; Çift Burjuva kutlamasından sonra çıplak hamam etkinliğine katılır. Bu etkinlikte Juan eşini bizzat orgazm olması için kendi eliyle Duchamp adlı odaya götürür. Ve eşinin orgazm oluşunu izler. Belki de yıllarca mastürbasyon ile tatmin olan erkeğin böyle bir dürtüsünü hastalığının sebebidir.. Bu seks seansı bir tedavi gibi görülür.
Kardeşine düşman olan Eldiven lakaplı bir adamın misilleme planına şahit oluruz. Bu adam kardeşine gözdağı vermek için kocaman bir ağacı kesmeyi göze alır. Halbuki kesmek istediği ağacın gölgesinde bu düşünceyi söyler böylece bireyselliğin nefretin düşmanlığın yararı faydası olan doğaya zarar verdiğini görürüz.
Yönetmen çoğu sahnenin doğaçlama çektiğini anlarız. Kamera öylece unutulmuş gibi kaydeder. Genelde çerçevede çocuk olan sahnelerde böyle yapılmıştır. Kamera bazen kendi bireysel özerkliğini ilan etmiş öylesine doğa, manzara, insan çocuk kaydeder.
Juanı teknolojik cihazların çalınmasına engel olmak ister. Hırsızlar juanı vurur. Juan hasta yatağında yatarken Natalia ona bir şarkı söyler ve Juan uzun zaman sonra ilk defa köyüne gittiğini çimlere bastığını ailesini geçmişini hatırladığını ve hissettiğini söyler. Aslında hayatın gerçekliğinin ne kadarda basit bir noktada olduğunu ölüme yaklaşan Juanın bu kelimelerinden anlarız. daha sonra Juan ölür.
Filmin sonlarına doğru Yedi lakaplı adam Juannın evine gider, Juanın öldüğünü öğrenince evine döner ailesini görmeyince, evi terk eder ve boş bir alana gider. Yedi önce bu alanda koca çamların devrilişini izler daha sonra kendi varoluşuna kafasını kopararak son verir. Bu çılgın olaydan sonra yağmur yapar Yedinin kanı toprağa karışır. Yağmur ile kan da birbirine karışır bir gölet oluşrur bir inek gelir o göletten kanlı suyu içer ve ineğin ağzı kanla boyanır.
Sessiz Işık filmine yorum yazdı:
Film Johan adlı Meksikalı adamın iki kadın arasında kalan aşk ikilemi anlatır. Buradaki ikilemi bağlam içinde düşündüğümüzde önemlidir zira mennonit toplumu muhafızakar bir toplumdur ve evlilik dışı ilişki yasaktır. Film gücünü senaryosundan, anlatısından değil, anlatış biçiminden alır. Yönetmen minimalist anlatım tarzı ile can film festivalinde jüri özel ödülünü alır.
Yönetmen basit bir duyguyu kendi kamerasında eriterek imzasını yerleştirerek anlatır. Filmin çoğu sahnesi tablo kadar güzel bir estetik görüntüye sahiptir. Yönetmen kurgudan çok plan-sekanslar ve uzun çekimlerle tamamlanmış.
Yönetmen filmdeki aşk, ayrılık, aldatma, içe atma ve ölüm gibi evrensel duyguların atmosferini kameranın kıpırtısız, sabit konum ve uzun çekimiyle verir. Filmde eylemden ziyade duygular ve atmosfer ön plana çıkar.
-Spoiler-
Filmin sonunda sürrealist iki sahneye şahit oluruz. Johana olan aşkı ve bu duruma daha fazla katlanamayan Estherin öldükten sonra dirilmesine ve Esterin tabutu başında evin içinde ... DevamıFilm Johan adlı Meksikalı adamın iki kadın arasında kalan aşk ikilemi anlatır. Buradaki ikilemi bağlam içinde düşündüğümüzde önemlidir zira mennonit toplumu muhafızakar bir toplumdur ve evlilik dışı ilişki yasaktır. Film gücünü senaryosundan, anlatısından değil, anlatış biçiminden alır. Yönetmen minimalist anlatım tarzı ile can film festivalinde jüri özel ödülünü alır.
Yönetmen basit bir duyguyu kendi kamerasında eriterek imzasını yerleştirerek anlatır. Filmin çoğu sahnesi tablo kadar güzel bir estetik görüntüye sahiptir. Yönetmen kurgudan çok plan-sekanslar ve uzun çekimlerle tamamlanmış.
Yönetmen filmdeki aşk, ayrılık, aldatma, içe atma ve ölüm gibi evrensel duyguların atmosferini kameranın kıpırtısız, sabit konum ve uzun çekimiyle verir. Filmde eylemden ziyade duygular ve atmosfer ön plana çıkar.
-Spoiler-
Filmin sonunda sürrealist iki sahneye şahit oluruz. Johana olan aşkı ve bu duruma daha fazla katlanamayan Estherin öldükten sonra dirilmesine ve Esterin tabutu başında evin içinde bir kuşun uçtuğunu görürüz.
Aslında yönetmen burada esterin ruhunun uçtuğunu söyler lakin Estherin bedeni dirilmiştir yönetmen böyle yaparak seyirciyi düşündürmeye zorlar.
Film günün ağarması görüntüsüyle açılır böylece filmde bizi nelerin beklediğini anlarız. Aynı şekilde filmin kapanışı da benzer bir şekilde olur kamera güneşin batmasını, gecenin ağarmasını kaydederken bu süreçten sonra tilt yapar ve gökyüzündeki yıldızları görürüz daha sonra karanlığın içinde yıldızlar bile kaybolur.
Ayrıca filme tepeden baktığımızda yönetmen duyguları somut bir şekilde yüz ifadesiyle gösterir böylece sessiz sinema film döneminin başyapıtlarından olan Carl Dreyerin Jeanne dArcın Tutkusu filmine bir selam çaktığını söyleyebiliriz.
Son olarak filmin ismine baktığımızda Sessiz ışık: Bence sessiz olan ışık (siyahtır)karanlıktır. Ve yönetmen kapanışla karanlığın gücünü gösterir ve tüm ışıklar onun karşısında boyun eğer.
Güeros filmine yorum yazdı:
Güeros: Sarışın, açık renk ya da Döllenmemiş yumurta ve soluk, hasta adam anlamlarındaki huerodan geliyor. Film Güerosun açıklamasıyla başlar ve filmde birkaç kelimenin daha sorgulanmasıyla bizi düşündürür.
Filmin yönetmen Alonso Ruiz, Godard ve Antonionini karşımı bir oğul film gerçekleştirmiş diyebilirim. Yönetmen filmi klasik anlatı yapısını tamamen kıracak yöntemlerle gerçekleştirmiş. Filmde hikaye belirli bir zemin üzerine ilerlemiyor, karakterlerimizin olmazsa olmaz bir amacı yok. Filmdeki hikaye esnek bir zemin üzerinde hayattaki gibidir; unutkanlıklar, tesadüfiler ve karşılaşmalar ilerliyor. Filmi izledikten dakikalar sonra yönetmenin bize aslında filmin içine hikayesine odaklanmak yerine filme yabancılaştırıyor lakin seyrin ve esnek hikayenin tadını çıkarmamıza da engel olmuyor. Film diyalogları görüntüleri müzik vs. her şey buna hizmet eder. Yönetmen gerçek hayatın kesitini filmle bize aktarabilmiş.
Filmin iskeletinin üzerinde oturduğu bir hikayenin var olduğunu düşünürsek ş ... DevamıGüeros: Sarışın, açık renk ya da Döllenmemiş yumurta ve soluk, hasta adam anlamlarındaki huerodan geliyor. Film Güerosun açıklamasıyla başlar ve filmde birkaç kelimenin daha sorgulanmasıyla bizi düşündürür.
Filmin yönetmen Alonso Ruiz, Godard ve Antonionini karşımı bir oğul film gerçekleştirmiş diyebilirim. Yönetmen filmi klasik anlatı yapısını tamamen kıracak yöntemlerle gerçekleştirmiş. Filmde hikaye belirli bir zemin üzerine ilerlemiyor, karakterlerimizin olmazsa olmaz bir amacı yok. Filmdeki hikaye esnek bir zemin üzerinde hayattaki gibidir; unutkanlıklar, tesadüfiler ve karşılaşmalar ilerliyor. Filmi izledikten dakikalar sonra yönetmenin bize aslında filmin içine hikayesine odaklanmak yerine filme yabancılaştırıyor lakin seyrin ve esnek hikayenin tadını çıkarmamıza da engel olmuyor. Film diyalogları görüntüleri müzik vs. her şey buna hizmet eder. Yönetmen gerçek hayatın kesitini filmle bize aktarabilmiş.
Filmin iskeletinin üzerinde oturduğu bir hikayenin var olduğunu düşünürsek şayet bu hikâye; Tamos adlı küçük çocuğun hayranı olduğu şarkıcı Epigmenio Cruza yıllar önce babasından miras kalan kaseti imzalamak istemesidir. Bu amaçla Tomas devrimci genç Sombra ve arkadaşı Santos ile beraber Cruzu arama yolunda çıkar. Bu yolda başlarına acı tatlı olaylar gelir. Böylece bu filme bir yol filmi de diyebiliriz çünkü film belirli bir mekanda geçmiyor. Yönetmen filmi mesafeli bir anlatım tercih ederek gerçekleştirmiş. Film Güney, Batı, Üniversite kampüsü, Merkez ve Doğru epizodik yazı kartları ile birbirinden ayrılır lakin epizotların isminden de anlaşıldığı gibi hepsi farklı konuları ele alır. Üç kahramanın sözde amacı Cruzu bulmaktır ama yolda hem ummadık şeyler olur hem de Cruzu bulma hikayesi gittikçe gelişir. Filmdeki hangi karakterin ne yapacağı kestiremiyoruz böylece film gerçek hayatta gibidir kestirilemez, öngörülemez.
Gençlerin bir arayış içinde olduklarını öğrendiğimiz filmin yan sahaneleriyle Mexico Citynin sokaklarına, devrimci yüzüşlere de şahit oluruz, Yani dönemin atmosferini de filmde hissederiz. Bu sıradan görüntülerin filmin anlatı yapısına olay örgüsünü açısından işlevi yoktur belki atmosfer oluşturuyordur diyebiliriz.
Meksikada o dönem Huelga(grev) vardır ve filmdeki gençlerimizde bu grevin uzaktan üyeleridir.
Sambronın yaşadığı panik atağı yönetmen uzun çekim, slow motion ve görüntüyle uyumsuz müzikle sağlamış, Panik atağın arabada devam etmesiyle Sürrealist bir sahneye imza atmış. Sambronun gözünden halüsinasyona şahit oluruz böylece arabanın içine tüy yağar. İkinci Sürrealist sahne araba camından elini çıkaran Sambronun kendisini teknede elini suya daldırdığını görürüz.
Yönetmen filmi siyah beyaz tercih etmiş ve Bermganın çok kullandığı chiaroscuro; gölge ile ışığın zıttı ve bu zıtlıktan doğan estetik uyum kullanılmış. ve yönetmen close-up ve slow-motion kullanmış
Film aslında içerikten ziyade biçimiyle kendisini ön plana çıkarır. Neyi anlattığı ne kadar dramatize ettiği değil, Nasıl anlattığı ne kadar mesafeli anlatım tercih ettiği filmi ön plana çıkıyor.
Yönetmen filmde dördüncü duvarı yıkmakla kalmaz, yok eder. Filmde kullanılan dönüşlülük ve yabancılaştırma tekniklerine baktığımızda; Jump cut, ara yazıları, filmin senaryosu hakkında gerçek düşünceleri kaydetme, klaketin gözükmesi, filmin tamamen dışında diyalogların filme dahil olması örneğin devrim üzerine diyalog, Aynı diyalog tekrarı, Önemli diyalogların ani bir şekilde kesilmesi, Diyalogları yarıda kesme, Karakterlerin doğaçlama yapması, kameraya bakması, donuk kare, epizodik anlatım, Down Sendromlu oyuncu, Tek kahraman yok, Kameranın el ile kapatılması, Başka bir esere gönderme yapma. Tamosın tişörtü üzerindeki yazı(Dont Look Back), Ne zaman kulaklık takılsa filmin sesi kesilir, farklı tür arası ani ve keskin dönüşler. Vs. / Yönetmen Paralel kurgu kullanarak olayları birletişmiş lakin bu birleştirmeyi o kadar gösterek anlatmış ki film dışında farklı konular olduğunu düşünüyoruz.
Filme adını veren kelime argo olarak kullanılır film ise bu kelimeyi sorgular ve ne demek olduğunu anlatır; Bu kelime filmde iki defa kullanılır. Bunun dışında Naco gibi başka argo kelimelerde sorgulanır.
Tomas kompakt fotoğraf makinesiyle ilk fotoğrafı Cruzun yatağıdır ikinci fotoğraf; Santosun okuldaki fotoğrafı,Üçüncü Fotoğraf köprü, dördüncü ve son fotoğraf Sambronun kalablıklar içinde gülüsemesidir. Ve film bu donuk kare gülümsemesiyle son bulur. Böylece devrimci gençlerin umut olduğunu ima eden bir görüntü olduğu düşünülebilir
Filmdeki en güzel sahnelerden arabanın otoyolda Ana tarafından kasti stop ettirilmesi ve bir dakikalığına kontrolsüzlüğün filme hakim olmasıdır.
Son Umut filmine yorum yazdı:
Film Distopik bir evren anlatır. Filme asıl gücünü veren senaryosudur. Film 2027 yılında dünyanın karşı karşıya kaldığı çocuksuzluğu, kısırlığı anlatır, evrensel çöküşü anlatır. Bu çöküşte ayakta kalan güneş batmayan emperyalist ülke Büyük Britanyadır. Bebek ve çocuk sesi bitmiş bu distopyanın kaotik atmosferini ve savaş ortamını izleriz. Büyük Britanya kendi halkını ve sınırını korumak için hudutlarını ihlal eden göçmenlere karşı sıkı önlemler almış hatta Nazi toplama kamplarına benzer mülteci kampları yapılmıştır.
Filmin isminden de anlaşıldığı gibi filmde bir Son Umut olacaktır elbet. Ama bu son umut vasıtasıyla yönetmen bize dünyanın tepeden bir bakşını olaylar karşısındaki eleştirel bakışını da sunacaktır. Yönetmen git gide kaotik bir yere dönüşen dünyayı kısırlık senaryosuz üzerinden bir kurmaca bir filmle ayrı bir perspektiften sunar.
Filmin olay örgüsünün üzerinde kurulduğu hikayeye bulaşmadan, filmin etrafında ilerleyen yan öykücükler ile filmin gönderme yaptığı, eleştirdiği, ... DevamıFilm Distopik bir evren anlatır. Filme asıl gücünü veren senaryosudur. Film 2027 yılında dünyanın karşı karşıya kaldığı çocuksuzluğu, kısırlığı anlatır, evrensel çöküşü anlatır. Bu çöküşte ayakta kalan güneş batmayan emperyalist ülke Büyük Britanyadır. Bebek ve çocuk sesi bitmiş bu distopyanın kaotik atmosferini ve savaş ortamını izleriz. Büyük Britanya kendi halkını ve sınırını korumak için hudutlarını ihlal eden göçmenlere karşı sıkı önlemler almış hatta Nazi toplama kamplarına benzer mülteci kampları yapılmıştır.
Filmin isminden de anlaşıldığı gibi filmde bir Son Umut olacaktır elbet. Ama bu son umut vasıtasıyla yönetmen bize dünyanın tepeden bir bakşını olaylar karşısındaki eleştirel bakışını da sunacaktır. Yönetmen git gide kaotik bir yere dönüşen dünyayı kısırlık senaryosuz üzerinden bir kurmaca bir filmle ayrı bir perspektiften sunar.
Filmin olay örgüsünün üzerinde kurulduğu hikayeye bulaşmadan, filmin etrafında ilerleyen yan öykücükler ile filmin gönderme yaptığı, eleştirdiği, dikkat çekilmesi gerektiği konulara bakalım.
Film canlı bombalar ve Allahu ekber nidalarıyla terör estiren İslam dünyasına göndermede bulunur.
Dünya yok oluş eşiğindeyken tek hamile olan Kee, dalga geçerek aslında bakire olarak hamile kaldığını olduğunu söyler böylece yönetmen hristiyan dinine karşıda büyük bir gönderme yapar.
Emperyalist bir geçmişi olan İngiltere zaten eleştiri oklarının hedefi olur.
Bir sahnede başkahramanımız Theonun göreve lazım olan evraklar için bir Burjuvanın evine girer. Yönetmen bu ev sekansındaki birkaç sahne ile günümüze eleştirilerde bulunur.
Bu evde savaşta kurtarılan Michelangelonun Davut heykelini görürüz ama Davut heykelinin ayağı protezdir. Michelangelonun bir diğer heykeli olan Pieta(Acı) dini temsil eden heykeli ise savaşta kaybedilmiştir (Pieta (Acı); İsanın çarmıhtan indirildikten sonra Meryem ana tarafından tutulduğu heykel)
Yemek yenilen sofranın arkasında ise Picassonun İspanyanın iç savaş döneminde faşistlerin barbarca zulmünü anlatan Guernica tablosunu görürüz.
Ayrıca sofrada Burjuvanın oğlu Alexin bir robot gibi elindeki teknoloji cihazıyla oynar (Günümüz telefonlarıyla oynayan bireyler gibi)
Yönetmenin biçimsel özelliklerine baktığımızda: Kurgudan ziyade plan-sekanslar kullanmış. Kamera çoğu yerde çerçeve içinde eylem dorukta olmasına rağmen uzun çekimler vermiştir.
Savaş ortamındaki kesintisiz çekimde kameranın camına kan sıçrar böylece yönetmen izleyici kurduğu suni gerçekliğin farkına vardırır.
Filmdeki bebek metaforu aslında güçtür, insanlığın devamıdır. Bu güce sahip olmak isteyen Ayrıkçılar Keeyi elde etmek ister. Ama iki inanlığın devamı için İnsanlık Projesi adlı yere gitmek ister.
Theo yani Beyaz bir erkek, Keeyi hamile olan siyah kadını ve yeni doğan Dylan bebeğini kurtarır. Theo bu yolda kendisini feda eder. ve Kee çocuğuyla beraber Tomorrow gemisiyle İnsan projesine doğru yola çıkar.
Filmin son jeneriği akarken fonda çocukların sesi duyulur, ve evren eski neşesine dönmüştür.
Unutulmamalıdır ki güçlü Distopik sanat eserleri insanı uyarır, uyandırmaya çalışır. İnsanları standart hale getiren tek düze yapmaya çalışan sisteme karşı sarsar.
Ananı Da! filmine yorum yazdı:
Filmin içeriği filmin ismi kadar yerindedir.
Film aksi iki genç charrolastranun hayatı tiye almalarına odaklanır. Julio ve Tenoch yani ikili charrolastranun tesadüfü tanıştıkları Luisa ile hayatları birazcık farklı bir ivme alır.
Julio, Tenoch ve Luisa bir tatil yolculuğu başlar. Böylece filme bir yol filmi diyebiliriz çünkü belirli birkaç mekanda geçmiyor. Bu yoluculuğun varışı uydurmasyon bir koy olan Cennet Ağzıdır olacaktır. Lakin film yol ve gidilecek yerden ziyade karakterlerin yoldaki değişimleri dönüşümleri, hayat ve birbirleri karşısındaki tutumlarına odaklanır. Bu yolculuk sırasında üçlünün seksüel ilişkisi de şahit oluruz. Ayrıca yol charrolastralar için içsel sürprizlerle doludur, charrolastralar birbirlerinden sakladıkları gerçekleri itiraf eder. ama bu itiraflar kıskançlığın vesilesiyle ortaya çıkar yani saf duyguların meyvesi değildir.
Hayatın gerçekliğinden kaçış için yola çıkan gezgin charrolastralar ve Luisa hayatın asıl gerçeklikleriyle kendileriyle tanışırlar. Film ... DevamıFilmin içeriği filmin ismi kadar yerindedir.
Film aksi iki genç charrolastranun hayatı tiye almalarına odaklanır. Julio ve Tenoch yani ikili charrolastranun tesadüfü tanıştıkları Luisa ile hayatları birazcık farklı bir ivme alır.
Julio, Tenoch ve Luisa bir tatil yolculuğu başlar. Böylece filme bir yol filmi diyebiliriz çünkü belirli birkaç mekanda geçmiyor. Bu yoluculuğun varışı uydurmasyon bir koy olan Cennet Ağzıdır olacaktır. Lakin film yol ve gidilecek yerden ziyade karakterlerin yoldaki değişimleri dönüşümleri, hayat ve birbirleri karşısındaki tutumlarına odaklanır. Bu yolculuk sırasında üçlünün seksüel ilişkisi de şahit oluruz. Ayrıca yol charrolastralar için içsel sürprizlerle doludur, charrolastralar birbirlerinden sakladıkları gerçekleri itiraf eder. ama bu itiraflar kıskançlığın vesilesiyle ortaya çıkar yani saf duyguların meyvesi değildir.
Hayatın gerçekliğinden kaçış için yola çıkan gezgin charrolastralar ve Luisa hayatın asıl gerçeklikleriyle kendileriyle tanışırlar. Filmi izlerken biz de hayatın sıcaklığını hissederiz. Bedenlerin, sözcüklerin, kişiliklerin yolda özgürleşmesine şahit oluruz.
Filmde tipik erkeklik krizleri; kıskançlık(ayrılık, aldatma, aşk) dostluk(birliktelik) seksüel dürtüler vs görürüz.
Bunun yanında ise Luisa'nın sakladığı gerçekilkten kaçma çabasına şahit oluruz.
*Son olarak filme tepeden baktığımızda üçe ayrılır. Charrolastraların ikili aşırı hayatı, Luisanın sıradan hayatı ve iki hayatın birleşmesiyle yolculuğu izleriz. Film birleşime odaklanır. Yönetmen görüntü gücüyle de birleşimi anlatmış. Üçlü sevişir ve tek yatakta birleşir. Böylece filmdeki seksüel aksiyonlara bizi hazırlar.
Filmin sonlarına doğru Lusianın kanser olduğunu öğrendiğimizde ise dönüp filmin arkasına bakarız bize kazık atmış hissi uyandırır. Lusianın onca gülüp ağlamaların altında koca bir hastalığın - boşluğun-yerine koyamayışın olduğunu öğrendiğimizde dünyamız yıkılır ve Luisanın en son sarf ettiği Hayat denizköpüğü gibidir. Bırakın kendinizi hayatın akışın sözü gelir.
Yönetmen filmin hikayesini mesafeli bir anlatım(estetik mesafe) tercih ederek anlatmış: Filmin herhangi bir yerinde film içi(diegetik) ses kesilir ve dış ses ister olay örgüsü ile bağlantılı ister bağlantısız olsun bir açıklama yapar. Bu açıklama bazen sosyojik ekonomik ya da politik bir durum üzerine, bazen karakter tanıtımı üzerine, bazen karakterlerin içsesi, bazen sahneyi açıklama, geleceği ya da geçmişi anlatma üzerine olabilir.
Böylece yönetmen filmde dönüşlülük tekniğini kullanmış böylece izleyici filme yabancılaşır ve özdeşleşme kırılmıştır. (dipnot: filmdeki dış sesin anlatım tarzını Amelieye filmindeki anlatıma benzettim)
Yönetmen kamerasını birkaç sahnede kesintisiz olarak vermiş böylece sahnenin gerçekliğini yükseltmeye çalışmış.
Filmin iskeletini ortaya çıkardığımızda Tolga Karaçelik'in son filmi Kelebeklerin bu filmden etkilendiğini söyleyebilirim.
Pan'ın Labirenti filmine yorum yazdı:
Film gerçek ile masalı harmanlayıp bu harmanı sosyo-politik bir zemin üstünde inşa edip güzelce renkleyip makyajlayıp ve klasik anlatı sinemasının dışına çıkmadan anlatmış. Filmi izlerken masal ve gerçeğin ayrı ilerlediğini fark ederiz. Yönetmen hem gerçeğin hem de masalın geciktirimini(merakını) çok güzel kurmuş.
Filmin sonunda bir nebzede olsa masal ve gerçeğin birleşmiş oldu diyebiliriz..
Filmin rengi yeşildir. Ofelianın ismini Amelia benzettim; belki de güzel okunuşlarından dolayı böyle bir isim seçilmiştir.
Filmdeki karakterlerin çizgisi açok keskin iyiler tam iyi, kötüler tam kötü.
Görüntü gücü çok başarılı bir şekilde kullanılmış, filmde rahatsız edici görüntülerde var.
Filmdeki mizansen: Dekor, ışık, oyunculuk, makyaj ve kostümler çok güzel kullanılmış.
Sonunda rastlantısal başarı gerçekleşir
Filmin çoğu sahnesi II.D savaşı Nazi zulmünü anlatıyor. Ofelianın karşılaştığı Elleri göz olan adamın bulunduğu mekan; Nazi Kamplarındaki krematoryum odalarına benzettim.
Filmin Klasik ... DevamıFilm gerçek ile masalı harmanlayıp bu harmanı sosyo-politik bir zemin üstünde inşa edip güzelce renkleyip makyajlayıp ve klasik anlatı sinemasının dışına çıkmadan anlatmış. Filmi izlerken masal ve gerçeğin ayrı ilerlediğini fark ederiz. Yönetmen hem gerçeğin hem de masalın geciktirimini(merakını) çok güzel kurmuş.
Filmin sonunda bir nebzede olsa masal ve gerçeğin birleşmiş oldu diyebiliriz..
Filmin rengi yeşildir. Ofelianın ismini Amelia benzettim; belki de güzel okunuşlarından dolayı böyle bir isim seçilmiştir.
Filmdeki karakterlerin çizgisi açok keskin iyiler tam iyi, kötüler tam kötü.
Görüntü gücü çok başarılı bir şekilde kullanılmış, filmde rahatsız edici görüntülerde var.
Filmdeki mizansen: Dekor, ışık, oyunculuk, makyaj ve kostümler çok güzel kullanılmış.
Sonunda rastlantısal başarı gerçekleşir
Filmin çoğu sahnesi II.D savaşı Nazi zulmünü anlatıyor. Ofelianın karşılaştığı Elleri göz olan adamın bulunduğu mekan; Nazi Kamplarındaki krematoryum odalarına benzettim.
Filmin Klasik anlatı yapısı dahilinde mutlu bir sonla bitmiş, aslında alternatif sonu var filmin eğer gerçeğe kaptırdıysak kendimizi gerçekten Ofelia ölmüş düşünür, şayet masala kaptırdıysak Ofelia kurtulmuş enkarnasyona yaşamıştır. Bununla birlikte filmin sonunda kötüler(faşist capital) kaybeder, iyiler kazanır.
Filme tepeden baktığımızda aslında derdini dar bir alanda az kadroyla anlatmış. Bunların tam tersi olarak fantazmya ve grafikler yoğun kullanılmış. Anlam yüklü imgeler çok fazla kullanılmış: Kırık saat, tebeşir, peri, incir ağacı, kirli kurbağa, anahtar, kılıç, saf kan
Hellboy filmine yorum yazdı:
Guilermo del Toro tüm hayal gücünü Hollywood hizmetine vermiş. Film Hellboy kahramanı altında Amerika, Hristiyanlık, Tüketim, ve Hollywood değerlerini satmaya çalışıyor ve Rus gizil düşmanlığını da hissteriyor.
Film evrensel mesajlar barındırırken asıl kaygısı ticaridir o yüzden Toro Hollywoodun dayatmalarıyla erdemli mesajlarını da ticari amaç altında eritmiştir. Genel olarak filmde insanüstü insandışı yaratıkların insanlarla uzlaşabileceği beraber bir mücadele edebileceğini sunar. Ayrıca genelde Toronun yaratıkları aşık olmalarıyla ünlüdür.
Kafalar Karışık filmine yorum yazdı:
İnternet popülaritesi sayesinde sinema sanatını harcamak.. Kafalar gerçekten karışık.
Don Kişot'u Öldüren Adam filmine yorum yazdı:
17.yy'da Cervantesin tarafından yazılan Don kişot romanı dünya edebiyatının başyapıtlarından, modern romanın ilk örneğidir.
Cervantes, yarattığı Don Kişot karakteri ile şövalye hikayelerini hicveder. Don kişot iyiliksever, hayalperest, kadınları koruyan ve haksızlıklara karşı savaşan elli yaşında bir müsvedde şövalyedir.
Film bu nadide eserin parodisidir. Filmin yönetmeni Terry Gilliam mesafeli bir anlatım tercih etmiş. Gilliam filmde parçalama, dönüşlülük, yabancılaştırma ve metinlerarasılık kullanmış.
Dikkatli okunması-izlenmesi gereken bir film zira film içinde film var, gerçek ile hayal içe içe geçiyor, farklı kişilerin hayalleri birbirine karışıyor.
Filmin sonlarına doğru filmdeki filmin yönetmeni (başkahramanın) Don kişotlaşması böylece Don kişotların ölmeyeceği hep var olacağı mesajı verilmiş buna bağlı olarak ölmeyen Don kişotlara eşlik edecek güzel insanlarında var olacağını görmek güzeldi.
Son olarak film göndermelerle dolu diyebiliriz, Film Trumpa, Rusyaya vs. birçok ye ... Devamı17.yy'da Cervantesin tarafından yazılan Don kişot romanı dünya edebiyatının başyapıtlarından, modern romanın ilk örneğidir.
Cervantes, yarattığı Don Kişot karakteri ile şövalye hikayelerini hicveder. Don kişot iyiliksever, hayalperest, kadınları koruyan ve haksızlıklara karşı savaşan elli yaşında bir müsvedde şövalyedir.
Film bu nadide eserin parodisidir. Filmin yönetmeni Terry Gilliam mesafeli bir anlatım tercih etmiş. Gilliam filmde parçalama, dönüşlülük, yabancılaştırma ve metinlerarasılık kullanmış.
Dikkatli okunması-izlenmesi gereken bir film zira film içinde film var, gerçek ile hayal içe içe geçiyor, farklı kişilerin hayalleri birbirine karışıyor.
Filmin sonlarına doğru filmdeki filmin yönetmeni (başkahramanın) Don kişotlaşması böylece Don kişotların ölmeyeceği hep var olacağı mesajı verilmiş buna bağlı olarak ölmeyen Don kişotlara eşlik edecek güzel insanlarında var olacağını görmek güzeldi.
Son olarak film göndermelerle dolu diyebiliriz, Film Trumpa, Rusyaya vs. birçok yere-konuya-kişiye gönderme yapılmış.
Başkahramanımız Fabiano, Karısı Vitria, iki çocuğu ve Baleia adlı köpeği ile Brezilyanın kuzeyinde yaşayan yoksul bir sığır çobanıdır. Yönetmen bu aile üzerinden çorak toprakların yoksul insanlarının toplu bir portresini çizer. Film esnek bir olay örgüsü üzerinde ilerler ne olduğu kestiremediğimiz olaylarla devam eder tıpkı hayat gibi tesadüfiler olabilir.
Kıtlık, kuraklığın yüküm sürdüğü coğrafyanın açlık hikayesini izleriz. Yönetmen sosyal adaletsizliği, toplumsal eşitsizliği, özel mülkiyet, devlet kuruluşlarına eleştiri oklarına tutar.
Yoksul aileyi ilk sahnelerle durumun ne kadar vahim olduğunu anlarız. Aile yeni bir barınak için yola düşmüştür, çok acıktıkları için dinlenir, yemekleri az geldiğinde karınları doymaz, Vittoria açlığın dürtüsüyle şiddet göstererek evcil hayvanları olan p ... Devamı
Başkahramanımız Fabiano, Karısı Vitria, iki çocuğu ve Baleia adlı köpeği ile Brezilyanın kuzeyinde yaşayan yoksul bir sığır çobanıdır. Yönetmen bu aile üzerinden çorak toprakların yoksul insanlarının toplu bir portresini çizer. Film esnek bir olay örgüsü üzerinde ilerler ne olduğu kestiremediğimiz olaylarla devam eder tıpkı hayat gibi tesadüfiler olabilir.
Kıtlık, kuraklığın yüküm sürdüğü coğrafyanın açlık hikayesini izleriz. Yönetmen sosyal adaletsizliği, toplumsal eşitsizliği, özel mülkiyet, devlet kuruluşlarına eleştiri oklarına tutar.
Yoksul aileyi ilk sahnelerle durumun ne kadar vahim olduğunu anlarız. Aile yeni bir barınak için yola düşmüştür, çok acıktıkları için dinlenir, yemekleri az geldiğinde karınları doymaz, Vittoria açlığın dürtüsüyle şiddet göstererek evcil hayvanları olan papağını aldığı gibi kafasını koparır. Bu sahneyle açlığın nasıl bir şiddet estetiği doğurduğunu anlar ve Glabaur Rochanın Açlığın Estetiği manifastosundaki haklı söylemleri savunuruz..
Açlığın estetiğinden bir sahne daha: Yakın dostları köpek insanlar için av yakalar baş üstüne çıkarılır. Ama köpek hastalanıp tedaviye muhtaç kaldığında ise öldürülür. Köpeğin bu son sahnelerinde sürekli çerçeve içi dikey çizgiler içinde gösterilmesi güzel çerçeveler yaratmış. Köpeğin kameraya baktığı sahne yürek burkan nadir sahnelerdendir.
Filmde gerçekçi bir biçim kullanılmış kamera bazen unutulmuş gibi çekimler yapar. Yönetmen kendi kültürel mitlerini, sıradan sokak yaşanıtısını, yerli halkın şarkılarını kaydeder.
İtalyan yeni gerçekçilerin gerçekçi tarzından etkilenen yönetmen ayrıca Fransız yeni dalgasının dönüşlülük(reflektif) yabancılaştırma tekniklerini de kullanır
Vittorainın en büyük hayali gerçek bir insan gibi yaşamaktır yani aç kalmamak yatakta uyumak ve çocuklarını okula göndermektir. Yani bu coğrafyanın yoksul insan gibi yaşama isteği vardır sadece.
Film Fabiano tesadüfi çalıştığı sığır çobanlığıyla biraz para kazanır ve ailesine üst-baş alır. Çift ayakkabıya alışamaz, takım elbise içinde adam sürekli daralır böylece yönetmen modernizm ve gelenekselliğin çatıştığını gösterir. Yerli kültüre modernizm zıttır. Modernizm kıyafetleri standartlaştırıp tektipleştirip ve kültürü yok eder.
Aile filmin başıyla göç edip bir yere yerleşirken, filmin sonunda ise yine göç eder bu sefer şehre(kırsalın korktuğu yere) göç başlar. Aynı şekilde filmin sonunda ve başındaki müzikte el yapımı at arabasının çıkardığı rahatsız edici sestir. Yönetmen bunu tercih etmesindeki sebep köy ortamının atmosfer sesinin en baskını bu sestir.
Aile okuma yazma bilmediği için hakkını da savunamaz. Üst sınıf ailenin hakkını yer: böylece Marksist bir sahne izleriz.
Filmdeki kadın karakteri erkekten daha güçlü ve daha mantıklı çizilmiş bu güzel bir durum.
Filmin bir sahnesinde, Fabioano arta kalan Domuz eti satmaya çalışan, Devlet görevilisi Fabianoyu görüdüğü gibi hemen vergi ister. Devletin memuru az önce se-ks muhabbeti yaparken Fabioano gibi yoksul bir insanı vergilendirmeye çalışır. Böylece devlet aygıtının kimlerden emek kanı- vergi teri emdiğini görürüz.