11 yıl önce
Prisoners filmine yorum yazdı:
Büyük Kahuna filmine yorum yazdı:
The Big Kahuna
Filmin başında "Dünya saatlerle dolu, saatler ve aynalarla. Bu lanet bir komplo!" gibi bir replikle yönetmen bize nasıl bir film izleyeceğimizin ipuçlarını verir.
Filmde Larry , Bob ve Phil adlı karakterlerin bir odadaki diyaloglarını dinleriz. Filmin sonlarına doğru Phil çocukken gördüğü bir rüyadan bahseder. Rüyasında heryerin alevler içinde olduğu bir meydanın ortasında bulunan küçük dolabın içinde tanrının olduğunu görür. Tanrı korkmuş bir şekilde dolabın içinde saklanırken Phil tanrısına elini uzatmış ve onu kurtarmak istemiştir. Filmin sonunda Phil' in bahsettiği bu rüya film boyunca dolduramadığımız bütün boşlukları doldurur.
Filmin başına döndüğümüzde Larry odaya ilk geldiğinde Phil'in iş partisi için tuttuğu odanın çok küçük olduğundan yakınır. Larry odada yer açmak için önce askılığı dışarı çıkarır ardından askılıktan bir askı alarak ceketini gidip içerdeki odaya (banyo sanırım) asar. Yönetmen bu simgesel anlatımıyla ... DevamıThe Big Kahuna
Filmin başında "Dünya saatlerle dolu, saatler ve aynalarla. Bu lanet bir komplo!" gibi bir replikle yönetmen bize nasıl bir film izleyeceğimizin ipuçlarını verir.
Filmde Larry , Bob ve Phil adlı karakterlerin bir odadaki diyaloglarını dinleriz. Filmin sonlarına doğru Phil çocukken gördüğü bir rüyadan bahseder. Rüyasında heryerin alevler içinde olduğu bir meydanın ortasında bulunan küçük dolabın içinde tanrının olduğunu görür. Tanrı korkmuş bir şekilde dolabın içinde saklanırken Phil tanrısına elini uzatmış ve onu kurtarmak istemiştir. Filmin sonunda Phil' in bahsettiği bu rüya film boyunca dolduramadığımız bütün boşlukları doldurur.
Filmin başına döndüğümüzde Larry odaya ilk geldiğinde Phil'in iş partisi için tuttuğu odanın çok küçük olduğundan yakınır. Larry odada yer açmak için önce askılığı dışarı çıkarır ardından askılıktan bir askı alarak ceketini gidip içerdeki odaya (banyo sanırım) asar. Yönetmen bu simgesel anlatımıyla filmin başında odayı Phil'in rüya gördüğü dolabın içiyle koşutlar. Yani Larry bir nevi dolap kadar küçük bulduğu odadan tanrı kavramını dışarı çıkarır. Filmin ortasında Larry'nin ne kadar kibirli ve tanrı gibi tapınılmak isteyen bir insan olduğunu sembolik olarak ceketini astığı odada gördüğü hayalden anlarız. Yani bu durumda Larry'ye şeytanın insan şekline girmiş hali diyebiliriz. En çok hissedildiği sahne ise filmin sonunda Bob ile tartışırken elindeki çatalıBob'a doğru sinirli bir şekilde tutarak konuşmasıydı.
Bob ise yeni mezun olmuş deneyimsiz biridir. İş hayatındaki deneyimsizliği bir nevi hayata gözlerini yeni açan bir bebeğin hayattaki deneyimsizliği gibidir.Bir bebeğin hayatta olduğu gibi o da iş hayatında masum ve günahsızdır. Bob için de gönül rahatlığıyla melek figürü diyebiliriz. Sahip olduğu köpeklerinden bahseden, dinden bahseden Dick Fuller (tanrı figürü) ile yüzyüze görüşebilen tek karakterdir. Tanrının yüzünü gösterdiği tek yaratık olan melek gibi. Filmdeki bu ayrıntının da filmin yoğun olarak hissettirdiği tanrı, din diyaloglarını yapan figürleri desteklediğini düşünüyorum.
Phil ise yorumuma başlarken yazdığım cümleyi söyleyen bir karakter. Dünyevi zevklerin önemsizliğinin farkına varmış, iş hayatının son günlerinde bir boşlukta gibidir. Balkonda purosunu içerken balkondan aşağı İsa' nin çarmıha gerildiği gibi ellerini iki yana açarak intihar ettiğini hayal eder. Bir peygamber gibi kendini dünyevi zevklere kendini kaptırmış insanlar için kendini feda etmek ister gibidir hayalinde.
Bu durumda filmin,melek, şeytan ve elçi figürlerinin diyaloglarından oluşur dersek yanlış söylemiş olmayız sanıyorum. Yönetmenin bu koşutlamalarının farkına vardıktan sonra ancak filmin felsefi boyutuna biraz olsun değinebiliriz. Phil (Elçi) Larry'yi (şeytan) Bob'dan (melek) daha dürüst gördüğünü söyler. Gerçekten de filmin içinde Larry, Dick Fuller' ın metresi olmak istediğini "ayna"ya bakarak söyler (eşcinsel olduğunu rahatça belirtir). Fakat Larry elinde "saat"i tutarken Bob' un eşcinsel olduğunu ima eden cümleler söylediğinde,Bob'un heyecanlanmasından,onun da eşcinsel olduğunu bariz bir şekilde anlarız. (bu arada eşcinsellik simgesi melek ve şeytanın cinsiyetsiz birer yaratık olmalarını destekleyen güzel bir sinemasal anlatım tercihidir) Fakat Bob'un bunu gizlediğini farkederiz, hem karısından hem de bizden. Phil'e de söylettiği gibi, yönetmen de Bob' un Larry kadar dürüst olmadığını söyler. Üstelik Bob barın içinde, olmadığı kişi olmayı hayal ederken, Larry ise kendi rüyasında tam da olduğu kişiyi daha abartılı bir erk içinde görür.
Evet, Phil (yönetmen / peygamber / elçi) Larry nin hiç değilse dürüst olduğunu söyler. Bob'un iyilik satmasının Larry'nin yağ satmasından bir farkı olmadığını söyler. Ve bizim detüm dinler tarihine çok değişik bir boyuttan bakmamızı sağlar. Çok da iyi olur.
Filmin sonunda Larry'nin Dick Fuller'ın (Tanrı) yanında oturan Bob'a bir bakışı vardır. Unutulmazdır, insanı düşünmeye sevk eder. Tam bu sahnede Baz Lhurman'ın seslendirdiği ya da yazdığı bir şarkı girer ki hayatım boyunca karşılaştığım en değişik sinemasal deneyimimi bana yaşatır. Yönetmen sanki din tarihini filminde yeniden kurgulamıştır (Ya şeytan melekten daha iyiyse?, dürüstlük daha değerliyse?) filmin sonundaki şarkıya da hayat ile ilgili ayetlerini sıkıştırmıştır. Bir amerika yapımı filmin bu konularda bu kadar özgün bir bakış açısı yakalayacağını sanmazdım. Hayat işte.
Filmin sinematografik anlamda yetersiz olduğu bir gerçektir. fakat yönetmenin vermek istediği alt metinin bu kadar sağlam olması sebebiyle en az 7,5 gibi bir puanı hakettiğini düşünüyorum.
Ve son olarak :)
Fazla abartma, yaşa ve sonra öl. Ölümden sonrasını fazla düşünme. Eğer kaygıların varsa da dürüst ol yeter (kendine karşı). Ahlak bekçiliği yapma. Biraz da güneş kremi kullan.
Ha bir de filmin sonunda çalan şarkının da Türkçe altyazılı linkini vereyim: http://www.youtube.com/watch?v=i3WWf7cbzsc&feature=share
Sarhoş Melek filmine yorum yazdı:
--------------------------SPOILER-------------------------
Kurosawa' nın bu filmindeki rüya sahnesi tam 10 yıl sonra Bergman' ın Yaban Çilekleri filminin başındaki Profesör Isak Borg' un tabutun içinde kendisini gördüğü o ünlü rüya sahnesine esin kaynağı olmuş. 1948 yılında çekilen bu filmde bu sahneyle karşılaşınca bayağı şaşırdım.
Yerçekimi filmine yorum yazdı:
--------------------SPOILER--------------------
Filmin son sahnesi bilinçli bir şekilde evrim teorisinin simgesel bir anlatımıydı.
*
Balık gibi kıyıya doğru yüzme sahnesi sırasında yanından geçen bir kurbağa görüyoruz. Kurbağa imgesinden sonra da sürüngenleri temsilen kıyıya sürünerek çıktığını, dört ayağını kullanarak tam olarak insan gibi doğrulduğunu görüyoruz. Son karede ise insanoğlunun forma sokmadığı, balta girmemiş ormanları görüyoruz.
*
Evrimin her aşamasının bu kadar sırasıyla anlatılmış olması heralde bilinçsiz bir tercih olamazdı.
*
Fakat film boyunca her istasyonda her kültüre özgü dinsel simgeler bulunması, Ryan' ın tanrı düşüncesini ölüme yaklaştığında hatırlaması ve kıyıya ilk çıktığında tanrıya teşekkür etmesi beni düşündürdü. Neden yönetmen evrim teorisi ile bitirdi diye sordum kendime. Kafam karıştı. Evrim teorisininin tanrıyı reddetmediğini mi savundu film, yoksa Ryan, Matt' e "Her iniş kalkıştır" sözü için mi teşekkür etti. Bu durumda yönetmen tanrıyı reddet ... Devamı--------------------SPOILER--------------------
Filmin son sahnesi bilinçli bir şekilde evrim teorisinin simgesel bir anlatımıydı.
*
Balık gibi kıyıya doğru yüzme sahnesi sırasında yanından geçen bir kurbağa görüyoruz. Kurbağa imgesinden sonra da sürüngenleri temsilen kıyıya sürünerek çıktığını, dört ayağını kullanarak tam olarak insan gibi doğrulduğunu görüyoruz. Son karede ise insanoğlunun forma sokmadığı, balta girmemiş ormanları görüyoruz.
*
Evrimin her aşamasının bu kadar sırasıyla anlatılmış olması heralde bilinçsiz bir tercih olamazdı.
*
Fakat film boyunca her istasyonda her kültüre özgü dinsel simgeler bulunması, Ryan' ın tanrı düşüncesini ölüme yaklaştığında hatırlaması ve kıyıya ilk çıktığında tanrıya teşekkür etmesi beni düşündürdü. Neden yönetmen evrim teorisi ile bitirdi diye sordum kendime. Kafam karıştı. Evrim teorisininin tanrıyı reddetmediğini mi savundu film, yoksa Ryan, Matt' e "Her iniş kalkıştır" sözü için mi teşekkür etti. Bu durumda yönetmen tanrıyı reddetmiş mi oluyor? İnsanoğluna ait bütün kavramları, fikirleri, yapıları yok edip insan ve hayat kavramlarını fabrika ayarlarına geri döndürüyor sanırım. Ya da ben kafamda öyle bitirdim. Böyle düşünmek daha güzel.
*
Son 2 dakkasıyla ben de bilim-kurgu filmiyim diyor ama tabi filmi bilim kurgu yapmıyor bana göre bu tercih. Bilim-kurgu bana göre geleceğe dair gelecek yılların olası teknolojisiyle öngörülerde bulunmaktır. Yani düşecek olan uçaktaki pilotların başka bir uçağa atlamalarını, onun da irtifa kaybetmesiyle paraşütle yeryüzüne inmelerini konu alan bir film de bilim-kurgu mu olacaktı?
*
Fiziksel gerçekleri gerçekten çok iyi konu etmiş bir film. Ama '127 Hours' filminden ya da çeşitli kurtuluş filmlerinden mekan dışında pek bir farklılık gördüğümü söyleyemem.
*
7 / 10
Sonsuz Sokaklar filmine yorum yazdı:
-------------------------SPOILER------------------------
İtalyan yeni gerçekçiliği döneminin önemli eserlerininin senaristliğini yapan Fellini bu filminde toplumdan çok bireyi irdelemiştir. Bu anlamda yeni gerçekçi akımın içinde mi bulunur yoksa tamamen ayrı bir yerde mi durur bilemiyorum. Ama bir Fellini filmi olduğu her karesinden ve tercihinden bellidir.
*
Film 'Sonsuz Sokaklar' olarak türkçeye çevrilse de La Strada' nın tam türkçe çevrimi 'Yol' dur. Filmde Zampano ve Gelsomina' nın denizin yanında başlayıp, denizin yanında biten yolculuğuna tanık oluruz. Filmin sonunda Zampano' nun denizin yanında yolculuğunu bitirmesini başka gidilecek yolun kalmadığı olarak mı yoksa başladığı yere geri dönmek olarak mı okumalıyız? Gelsomina ile yolculuğuna başladığı deniz kıyısında onun için ağlamasını, Zampano' nun geçmişi geri getirme çabası/isteği olarak algıladım ben.
*
Gelsomina' yı Fellini hep doğayla özdeşleştirir. Zampano tarafından bir kadın için terkedildiğinde gece yarısı bir soka ... Devamı-------------------------SPOILER------------------------
İtalyan yeni gerçekçiliği döneminin önemli eserlerininin senaristliğini yapan Fellini bu filminde toplumdan çok bireyi irdelemiştir. Bu anlamda yeni gerçekçi akımın içinde mi bulunur yoksa tamamen ayrı bir yerde mi durur bilemiyorum. Ama bir Fellini filmi olduğu her karesinden ve tercihinden bellidir.
*
Film 'Sonsuz Sokaklar' olarak türkçeye çevrilse de La Strada' nın tam türkçe çevrimi 'Yol' dur. Filmde Zampano ve Gelsomina' nın denizin yanında başlayıp, denizin yanında biten yolculuğuna tanık oluruz. Filmin sonunda Zampano' nun denizin yanında yolculuğunu bitirmesini başka gidilecek yolun kalmadığı olarak mı yoksa başladığı yere geri dönmek olarak mı okumalıyız? Gelsomina ile yolculuğuna başladığı deniz kıyısında onun için ağlamasını, Zampano' nun geçmişi geri getirme çabası/isteği olarak algıladım ben.
*
Gelsomina' yı Fellini hep doğayla özdeşleştirir. Zampano tarafından bir kadın için terkedildiğinde gece yarısı bir sokakta otururken yanından at geçtiği sahne onun yalnızlığının güzel bir sinemasal anlatımıdır. Yolculuğunun çeşitli anlarında genç bir ağacı vücuduyla taklit etmesi ya da sıradan bir delikteki küçük bir böceği özgürlüğüne kavuşturması onun çocuksu doğallığını ve masumluğunu destekler.
*
Zampano ise gücüyle parasını kazanan, Gelsomina' ya ters bir şekilde bedensel zevk arayışında olan bir kararkter. Ne kadar katı, ruhsuz bir adam olarak gözükse de filmin sonunda ağlarken görürüz. Zampano' daki bu değişimin en önemli nedeninin Gelsomina' da gördüğü bu saflık ve temizlik diyebiliriz. Fellini çamaşır asan kadınla Zampano'yu konuşturduğu sahnede bu saflığın güzel bir sembolize edilişini gösterir. Kadın, Gelsomina' yı anlatırken bütün ekranı bembeyaz, tertemiz çarşavlar kaplar. Zampano ise bu görüntüye, saflığa, temizliğe birkaç dikenli telin arkasından bakar.
*
Bu film için her karesi fotoğraf niteliğinde demek istemiyorum. Daha çok her karesi klasik fotoğraf tekniklerinin gerektirdiklerini yerine getirir. Ortaçağda üretilen tablolardaki gibi her nesne veya karakterin o karede bulunmasının belli bir amacı ve görevi olduğunu hissettirir. Bu dengeyi hareket eden karakter ve nesnelerle Fellini? nin nasıl gerçekleştirdiği de her karede şaşırtıcı, inanılmaz benim için. Vurgu bazı zamanlar karakterlerdeyken bazı zamanlarda da nesnelerdedir.
Bir İdam Mahkumu Kaçtı filmine yorum yazdı:
-------------------------SPOILER---------------------
Filmin sonuna doğru firarına son bir engel kala idam mahkumu çatıda dizlerini karnına doğru çeker ve bekler. Özgürlüğüne 1 dk uzaklıktadır. Ama heyecanını dizginleme calışır. Aylarca planladığı firarı boşa mı gidicek yoksa bu son engeli de aşıcak mı?
*
O sahnede benim de dizlerimi karnıma doğru çektiğimi ve kalbimin güp güp attıgını unutmam.
*
Shawshank Redemption ’ı izlerken bu kadar heyecanlanmamıştım. İdam mahkumunun kaçışı Shawshank Redemption’ daki kadar da şatafatlı değildi. Filmin müziği de yoktu, rengi de yoktu. Ama Bresson sadeliği vardı.
Schindler'in Listesi filmine yorum yazdı:
Siyah-beyaz ölümlere üzülmüştüm filmi izlerken, sonra yönetmen kırmızı rengi kullandı. Kırmızı mantolu küçük kızın ölümüne daha fazla üzüldüm. Önce yönetmenin sinemasal diline büyük bir haz duydum, sonra küçük kıza daha fazla üzüldüğüme üzüldüm. Bütün ölümler aynıydı çünkü. Spielberg sanki beni tanıyordu da kırmızıya ihtiyaç duymuştu filmi çekerken. Filmin sonunda gerçek hayatta gözümün önünde gerçekleşen ama isaret edilmeyen nice hikayelere olan duyarlılığımı sorguladım. Yıllarca ne şaşkınlıgımı ne de küçük kızı unuttum.
Kış Işığı filmine yorum yazdı:
---------------------SPOILER------------------
Persson tanrıya olan inancını kaybetmiş bir adam. Bu yüzden karısıyla birlikte papazla konuşmaya geldiğinde papazın gözlerine bakamaz. Eğer ölümden sonra sonsuzluk yoksa yaşamanın ikiyüzlülük olduğunu düşünüyor. Gözlerini papazın gözlerine çevirdiğinde ise papazın gözlerinde aynı ’’şüphe’’yi görür. İşte o an intihar etmeye karar verir. Papaz ise Perrson’ un gözlerine bakamaz artık.
Benim için Bergman bu 1 dakikalık sahnedir. Bergman’ ın Passion filmi bu filmin hemen ardından izlenirse Anna’ nın Persson kadar cesaretli davranamamasına tanık oluruz bu sefer de.
İz Sürücü filmine yorum yazdı:
İnsanoglu hayatın sırrını öğrenme şansı elde etseydi filmdeki bilimadamından ve yazardan daha cesaretli davranabilir miydi? Tanri var mı yok mu sorusunun cevabını, sonsuz bir zenginligi, hayatının en onemli amacını elde etme sansı karsısında nasıl davranırdı?
Tarkovsky de Dostoyevsky gibi 2 kere 2 nin her zaman 4 etmedigi gerçeginin ızdırabını yaşayan birisi oldu Bergman gibi. Tanrıya inanmak isteyip inanamama ızdırabını, öte dünya yoksa yaşamın anlamsızlıgını yaşadı.
Odaya girdiginde hayatın sırrını cözmekten korktu bilimadami, yazar da ilhamını kaybetmekten. Çünkü bilimadamını hayatta tutan bilinmeyen iken aynı şekilde bir yazarı da ilhamı ayakta tutuyor.
Her yaşta her ruh durumunda izlendiginde farklı farklı izler bırakan, düşüncelere sevk eden bir film. Her insanın izledigi Stalker başka. İzleyicinin düşünceleriyle tamamlanan bir film. Zaten filmin son sahnesinde bardakların hareket etmesinin sebebini tren olarak da okuyabiliriz, sonuç he ... Devamıİnsanoglu hayatın sırrını öğrenme şansı elde etseydi filmdeki bilimadamından ve yazardan daha cesaretli davranabilir miydi? Tanri var mı yok mu sorusunun cevabını, sonsuz bir zenginligi, hayatının en onemli amacını elde etme sansı karsısında nasıl davranırdı?
Tarkovsky de Dostoyevsky gibi 2 kere 2 nin her zaman 4 etmedigi gerçeginin ızdırabını yaşayan birisi oldu Bergman gibi. Tanrıya inanmak isteyip inanamama ızdırabını, öte dünya yoksa yaşamın anlamsızlıgını yaşadı.
Odaya girdiginde hayatın sırrını cözmekten korktu bilimadami, yazar da ilhamını kaybetmekten. Çünkü bilimadamını hayatta tutan bilinmeyen iken aynı şekilde bir yazarı da ilhamı ayakta tutuyor.
Her yaşta her ruh durumunda izlendiginde farklı farklı izler bırakan, düşüncelere sevk eden bir film. Her insanın izledigi Stalker başka. İzleyicinin düşünceleriyle tamamlanan bir film. Zaten filmin son sahnesinde bardakların hareket etmesinin sebebini tren olarak da okuyabiliriz, sonuç her zaman 4 degildir de diyebiliriz. Bilimadami ya da yazar olmak, ikisi de olmamak izleyenin elinde.
Tarkovsky her filminde gördügümüz psikoanalitik simgeleri bu filmde de ustaca kullanmıştır. Öze dönüş, hakikat yolunda ana rahmine dönüşü simgeleyen tünel sahnesi gibi.
Başucu filmidir.
Üç Renk: Mavi filmine yorum yazdı:
ne kadar anı o kadar esaret. mesele sahip oldukların değil seni sen yapan özellikler.
*
'Prisoners' kimin iyi, kimin kötü karakter olduğuna karar veremediğimiz, bizi insan olma kavramının derinliklerine götüren son dönemde çok güzel örneklerini izlediğimiz filmlerin en zayıf halkasını oluşturuyor.