François Ozon Fransız sinemasının “kötü çocuğu” adı ile tanınan yönetmen bu sefer bizi
16 yaşındaki bir öğrenci, okuldan bir arkadaşının hayatına yavaşça sokulur ve giderek onun evinin vazgeçilmez bir parçası olur. Film yaratıcı, mizahı eksik olmayan bir gerilimle karşımızda hepsini güzel harmanlıyor bazı yerlerde çok gerildim Bir edebiyat hocası ve onun olağanüstü yetenekli öğrencisi arasındaki bu şaşırtıcı kedi fare oyunu hikaye anlatma sanatı üzerine de bolca kafa yoruyor. Tabi ki bu iki karakter bir metafor öğrenci filmi anlatan öğretmen ise bunu izleyen ve yorumlayan yani biz izleyenleri temsil ediyor orta sınıf bir ailenin ve EV kavramını filmde çok duyuyoruz. Ev ne demektir bütün ailenin mutlu ve huzurlu olduğu yerdir bütün dengeler ve kurallar bellidir herhangi biri aileye katılırsa o dengeler yıkılır çok zekice yazılmış bir senaryo kurgusuna sayıp bazı yerlere dikkatli bakmanız geriyor özellikle öğretmenin öğrencisine verdiği kitapların ismine.
Hep kitap okumak, hem okuduğunu hayal edebilme yeteneği hem de ekstradan bir senaryo yazmak gibi bir düşüncen varsa sana yardımcı olmasının yanı sına muhteşem bir kurgu da sunuyor. dönüp dönüp bakacağın bir kılavuz gibi. François Ozon’un genel olarak bir öğretmen, cinsel dürtüler ve insanın iç dünyasına takıklığı söz konusu. Size gerçek bir kurgu da sunsa mutlaka o kurgunun içerisinde ’acaba aslında o öyle değildi de böyle miydi ya, bunu mu anlamalıydık’ dedirten bir noktası da mutlaka oluyor.
François Ozon'u Korona günlerinde tanımaya başladım...muazzam güzellikte bir filmdi izlediğim. Yönetmenin edebiyatta, sinemada anlatmak ve hikaye etmek üzerine önümüze koyduğu bu hikaye bence tekrar tekrar izlenebilecek denli güzel bir yapım. İzlerken çok şaşırdım ve senaryosunu kendisinin yazmış olması aynen Haneke gibi, yönetmeni daha çok sevmemi sağlıyor. Ne güzel şeyler anlatıyorlar, ne kadar güzel hikayeler anlatıyorlar ve bütün bu hikayeler hayatlarımızı daha güzel yapmak için bir vesile gibi. Hikaye anlatmanın ve hikaye dinlemenin kendisini sevmek ve sonra anlatmak, anlatmak, anlatmak... bir insanın oturup bu filmin senaryosunu yazabilmesini, bunu yaparak edebiyatı, sinemayı ve sanatı ergenliğe, anne olmaya, aile olmaya, ait olmaya ve hatta eşcinselliğe dahi bağlayabilmesi ve bütün bunları hem izlemesi rahat ama basit olmayan bir bçimde kotarabilmesi bir yetenek ve maharet, ustalık gerektiriyor. Kaçırmayın.
"... Hikayenin kahramanı, amacına ulaşmak için zorlukların üstesinden nasıl gelecek merak edersin. Milyon dolarlık soru, okurun hayal gücünü ele geçirecek soru; 'Ne olacak?' sorusudur."
Bu soruyu, okuyucu kılığındaki izleyiciler olarak filmi izlerken defalarca soruyoruz. F. Ozon bir taraftan izleyicisini kıskacı içerisine alırken, diğer yandan bu durumu onlara söyleyip gözlerine sokmaktan da çekinmiyor. Yani bile bile lades bizimkisi.
Giriş ve gelişme güzel ancak finali beni tatmin etmedi. Yazar daha amatör, ondandır belki. Pışt! Finalini arayan yazar karakteri!! Aramaya devam et.
Öğretmenlik konulu filmleri daha çok Amerikan sinemasında izlemiş ve açıkçası çok da mesleğine yönelik beklentileri karşılanmamış biri olarak diyebilirim ki bu film hem "yazı"nın dünyasına hem de edebiyat öğretmenliğine merakı olanlar için oldukça doyurucu. Sanırım eğitim sisteminde Fransız ekolü hala etkisini gösteriyor bizde.
Filmin içeriğiyle ilgili yapılmış önceki yorumlara ekleyecek fazla bir şeyim yok aslında. Ben sadece meslektaşım olan Germain'in sınıf içindeki ve sistem içindeki yerini kendime yakın bulduğumu eklemeliyim. İlk sahnede ödevlerini "pizza yedim, uyudum" ya da "babam cep telefonumu aldı" basitliğindeki cümlelerle teslim edenler bilakis benim öğrencilerim ya da sınıfta ödevin okunması sahnesini defalarca yaşadığımı belirtmeliyim. Neyseki okul gazetesine beni şikayet eden olmadı henüz. Yazılarını beğendiğim ve yazmaya teşvik ettiğim bir öğrencim var. Bu filmi ona izletip izletmemek arasında bocalıyorum şimdi =)
Bunca yıldır izlediğim bunca film arasında beni şaşırtan, etkileyen, heyecanlandıran.... kitaplar, yazın, gözlem-röntgen arasındaki ince ayrım, özel hayatın içindeki tüm el değmemiş noktalara yapılan yerli yerinde atışlar... Büyülendim... Edebiyat-sinema arasında yer alan başka bir dünyadan çıkıp gelen film... Çok abarttım mı? İzleyip karar verin derim...
bir iddia bu film. anlatım şekillerinden biri üzerine odaklanıyor. metin yazmanın daha doğrusu kurgu tekniklerinden birinin nasıl olduğunu anlatıyor. ozon'dan bedava ders işte, açın izleyin.
benimkisi klişe bir tabir olacak ama; hem hikayesi hem sunumuyla damakta farklı bi' tat bırakan, müziğine aşık olunası bir film. özgün bir şeyler izlemek isteyenlere güzel alternatif.
@yigithan300
2 yıl önce
8.4 / 10
16 yaşındaki bir öğrenci, okuldan bir arkadaşının hayatına yavaşça sokulur ve giderek onun evinin vazgeçilmez bir parçası olur. Film yaratıcı, mizahı eksik olmayan bir gerilimle karşımızda hepsini güzel harmanlıyor bazı yerlerde çok gerildim Bir edebiyat hocası ve onun olağanüstü yetenekli öğrencisi arasındaki bu şaşırtıcı kedi fare oyunu hikaye anlatma sanatı üzerine de bolca kafa yoruyor. Tabi ki bu iki karakter bir metafor öğrenci filmi anlatan öğretmen ise bunu izleyen ve yorumlayan yani biz izleyenleri temsil ediyor orta sınıf bir ailenin ve EV kavramını filmde çok duyuyoruz. Ev ne demektir bütün ailenin mutlu ve huzurlu olduğu yerdir bütün dengeler ve kurallar bellidir herhangi biri aileye katılırsa o dengeler yıkılır çok zekice yazılmış bir senaryo kurgusuna sayıp bazı yerlere dikkatli bakmanız geriyor özellikle öğretmenin öğrencisine verdiği kitapların ismine.
@luftmensch
3 yıl önce
7.4 / 10
@sebo
3 yıl önce
@parfenrogojin
4 yıl önce
7.6 / 10
@manucinobili
7 yıl önce
8 / 10
@film_patologu
8 yıl önce
Bu soruyu, okuyucu kılığındaki izleyiciler olarak filmi izlerken defalarca soruyoruz. F. Ozon bir taraftan izleyicisini kıskacı içerisine alırken, diğer yandan bu durumu onlara söyleyip gözlerine sokmaktan da çekinmiyor. Yani bile bile lades bizimkisi.
Giriş ve gelişme güzel ancak finali beni tatmin etmedi. Yazar daha amatör, ondandır belki. Pışt! Finalini arayan yazar karakteri!! Aramaya devam et.
@beriberibulue
9 yıl önce
Filmin içeriğiyle ilgili yapılmış önceki yorumlara ekleyecek fazla bir şeyim yok aslında. Ben sadece meslektaşım olan Germain'in sınıf içindeki ve sistem içindeki yerini kendime yakın bulduğumu eklemeliyim. İlk sahnede ödevlerini "pizza yedim, uyudum" ya da "babam cep telefonumu aldı" basitliğindeki cümlelerle teslim edenler bilakis benim öğrencilerim ya da sınıfta ödevin okunması sahnesini defalarca yaşadığımı belirtmeliyim. Neyseki okul gazetesine beni şikayet eden olmadı henüz. Yazılarını beğendiğim ve yazmaya teşvik ettiğim bir öğrencim var. Bu filmi ona izletip izletmemek arasında bocalıyorum şimdi =)
@gundula
10 yıl önce
@mskfilm
10 yıl önce
@max_manus
10 yıl önce
7 / 10