Prisoners Yorumları

Başrollerinde Hugh Jackman ve Jake Gyllenhaal gibi iki güçlü ismi barındıran Prisoners, dram ve gerilim türünde müthiş bir resital sunuyor diyebilirim. Baştan aşağı beğendiğim ve bana göre neredeyse kusursuz bir film olmuş. Bir kere oyunculuklar müthiş. Kaybolan kızlarını arayan ve perişan olan iki aileyi izlerken olayların adeta içindeymiş gibi hissettim. En ufak bir yapmacıklık yoktu. Jackman?ın zaman zaman kontrolünü kaybetmesi, çırpınışları, izlemeye değer. İnsanın yüreğini parça parça eden sahneleri var. Bir baba olarak, kaybolan kızını bulmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Ki aşırıya kaçtığı yerler vardı ama ben de olsam aynısını yapardım sanırım. Gyllenhaal ise polis rolünde çok başarılıydı. Son derece karizmatik olmuş. Olayları çözmek için izlediği yolda zaman zaman yanlışa düşse de çabası takdire şayandı? Kurgunun ise biraz karışık olduğunu düşünmüştüm izlemeye başlamadan önce. Başlarda her şey net ve anlaşılırdı, sorun yoktu ama dakikalar ilerledikçe olaylar da beklediğim gibi karmaşıklaşmaya başladı. Kızları kimin kaçırdığına dair tahmin üzerine tahmin yaptım. Son ana kadar kimin olduğunu tabii ki bulamadım. Hep acaba şu isim mi derken aklıma şüphe düştü. Durup durup bu da olamaz dedim. Yönetmen, izleyiciyi şaşırtma yoluna gitmiş ve çok da başarılı olmuş. Aklımda kalacak en iyi replikleri ise ?En iyisini iste, en kötüsüne hazırlıklı ol? ve ?İnsanoğlu günahkar doğduğu için bu dünyaya acı çekmeye gelmiştir? olacak. Son olarak belirtmek isterim ki filmin çekildiği yerler çok hoşuma gitti. Tam hayalini kurduğum yerler diyebilirim:) Konu sizi her ne kadar gerse ve üzse de olayların döndüğü yeri gözünüzden kaçırmamanızı tavsiye ederim, herkese şimdiden iyi seyirler?

Denis Villeneuve adım adım favori yönetmenlerimin arasına mı giriyor ne? Bu adamın izlediğim tüm filmlerini sevdim.Maelström ve Enemy çok iyi filmlerdi,Prisoners ile de bu güzel ikiliyi üçlemiş oldu. Şimdi sırada asıl başyapıt olduğu söylenenIncendies filmi var,Incendies filmini o kadar uzun zamandır bekletiyorum ki umarım beklettiğime değer. Filme geri dönersek; film şükran gününde kaçırılan iki kızın kaçırılış öyküsünü anlatıyor. Ailelerin girdiği bunalım, dedektifin çabaları, geçmişin gizemi vs. Konusu ne kadar klişe olsa da ben bu filmden çok etkilendim. çok değil baya baya etkilendim. İki buçuk saatlik filmde bir an bile sıkılmadım. Senaryo, filmin konusuna rağmen sadece bi kovalamacadan ibaret değildi asla. Yönetmenimizin Enemy de de işlemiş olduğu kaosun insanlara yapabilecekleri, tanrıya karşı açılan savaşlar, yaşanılan her kötü şeyin nedeninin yine insanın olması gibi konular sürekli filmde kendini hissettiriyor. Bi sinema tutkunu olarak çekimleri ağzı açık izledim tabiri caizse. Öyle güzel detaylar vardı ki, ve öyle de güzel bi ton? Filmin bütün havasına yayılmış olan özeni net olarak görebiliyorsunuz. Sehpanın üzerindeki mavi lambadan, dedektifin dövmelerine, montuna kadar her detay özenle aranıp bulunmuş gibi. Filmdeki ışığa bittim, sanırım bu yönetmenin olayı ışık. Çünkü fark ettim kiMaelström filminde beyaz ve aydınlık hava hakimken, Enemy de daha karanlık, bu filmde de sarı ve loş ışıklar kullanılmış daha çok. Bu beni baya etkiledi, inanılmaz sahneler ortaya çıkmış.

Velhasılıkelam biraz düşündüren kovalamacalı bir film izlemek istiyorsanız mutlaka izleyin derim ayrıca bana göre estetik açıdan oldukça başarılı olan bu filmi tavsiye etmeyi Hugh Jackman?a bir borç bilirim zira filmde inanılmaz güzel oynamış, sayesinde bir kaç sahnede ağladım.Jake Gyllenhaal ve Hugh Jackman sayesinde de göz banyosu yapmış olduk, bu detayda önemli tebi ehehe neyse efenim iyi seyirler dilerim.