Vasat bir film. Görsellik güzel, sıkılmadım ama yavaş da bir film bir yandan. Bir şey anlatmıyor. Paterson'u sevdiyseniz bunu da sevebilirsiniz. İzlemezsiniz pek bir şey kaybedeceğinizi sanmıyorum.
Özet olarak İstanbul'da sıkılan iki işsiz güçsüz, Konya'daki kuzenlerini alıp Antalya'ya geçmek istiyorlar ama Burdur gibi falan işsizler paralarını kaybediyor. Bir kaos yaşanıyor falan. Böyle bir film.
Jim Jarmusch filmlerini seneler önce izlemiştim, bu film de dahil, ama şimdi bütün filmlerini izlemeyi düşünüyorum yönetmenin.
Bu, yönetmenin 2. filmi. İlk filmi Permanent Vacaction'ın çok kötü bir görüntü kalitesine sahip versiyonunu sadece 20 dakika kadar izleyebildim. İzlediğim o kısma bakarak söyleyebilirim ki Jarmusch 2. filminde de kamerasını aynı yere bakarak açıyor: normalde, hem de 80li yıllarda, ana akım sinemada görmeye alışık olmayacağımız türden ABD sokakları görüyoruz: yoksul, çürümüş, çirkin yerler. Karakterlerimiz tipik bir hikaye olmayan bu 2 saatlik süre içerisinde normalde fazla bir olay örgüsü içermemesine gerçek insan hissi verecek denli güzel yazılmışlar. Siyah beyaz görüntüler, müzik kullanımı çok güzel. Yönetmen bu yoksul, parasız insanların yaşamlarından kısa anlar çıkarıyor bize. Ama çok, çok güzel anlarla dolu bu film. Bu anlamda Jarmusch'ın kamerasını nereye tuttuğunu görürsek, duygu sömürüsü ya da tipik bir hollywood filmi yapmaktan çok uzak durarak gerçek... Devamı
Jim Jarmusch filmlerini seneler önce izlemiştim, bu film de dahil, ama şimdi bütün filmlerini izlemeyi düşünüyorum yönetmenin.
Bu, yönetmenin 2. filmi. İlk filmi Permanent Vacaction'ın çok kötü bir görüntü kalitesine sahip versiyonunu sadece 20 dakika kadar izleyebildim. İzlediğim o kısma bakarak söyleyebilirim ki Jarmusch 2. filminde de kamerasını aynı yere bakarak açıyor: normalde, hem de 80li yıllarda, ana akım sinemada görmeye alışık olmayacağımız türden ABD sokakları görüyoruz: yoksul, çürümüş, çirkin yerler. Karakterlerimiz tipik bir hikaye olmayan bu 2 saatlik süre içerisinde normalde fazla bir olay örgüsü içermemesine gerçek insan hissi verecek denli güzel yazılmışlar. Siyah beyaz görüntüler, müzik kullanımı çok güzel. Yönetmen bu yoksul, parasız insanların yaşamlarından kısa anlar çıkarıyor bize. Ama çok, çok güzel anlarla dolu bu film. Bu anlamda Jarmusch'ın kamerasını nereye tuttuğunu görürsek, duygu sömürüsü ya da tipik bir hollywood filmi yapmaktan çok uzak durarak gerçeklik hissi yaratmak derdinde olduğunu söyleyebiliriz: aynen Haneke gibi, hatta Ozon gibi, Jarmusch da, belki de, sinemada gerçekliği manipüle edip onu eğlencelik bir hale getiren hikaye oyunları ve sahtelikler yerine, gerçeklik duygusunun sahte olmadığı, 2 saat süresinde önemsiz, basit, ve abd rüyasını bilmeyen gerçek abd vatandaşlarıyla tanıştırıyor bizi. Eddie'yi sevmemek mümkün mü! Ne kadar güzel bir filmdi.
çok sıkılıp bu ülkeden kaçmayı düşündüğüm şu günlerde gidilecek hiçbir yer olmadığını düşündürdü.Onlarla arabada,tv karşısında,bira içip susarken,otel odasında aynı yalnızlığı ve sıkıntıyı duydum.
ne ki bu yaşama? hani nerede kızılacak şeyler? otur koltuğuna bir chesterfield yak. kapat olmamış bu müzik yenisini koy. yolunda her şey öyle gör. öyle güzel. yani bana taraf benden taraf. sıkılma boşuna. para da bulunur, kadın da sigara da...
Bu filmi ikinci izleyişimdi, yine acayip keyif aldım. Jarmusch filmlerinin arasına serpilmiş güzel detayları keşfetmeye bayılıyorum. Örneğin bu filmde en sevdiğim detaylardan biri Macar olmasına rağmen Amerikalı biri gibi davranan adamımız Willie?nin halası sürekli macarca konuşuyordur, Willie onu hep uyarır ingilizce konuş diye ama hala tabi geçmişini unutmamıştır. Sonra, Willie halayı takmadan kuzeni ve arkadaşıyla Florida?ya giderken, hala arkalarından macarca sayar, söver, konuşur, bağırır çağrır ve bütün bu dırdırını?son of a bitch? ile bitirir. Bence bu sahne filmin en güzel yerlerinden biriydi.
Wim Wenders?in çektiği bir filmden arta kalan malzemelerle bütçesiz çekilmiş olan bu film Jarmusch?un ilerde yapacaklarına taminattır bir nevi, gelmiş geçmiş en kral debütler arasında sinema tarihinde yerini korur.
nereye gidersem gideyim ve kaç kişi olursam olayım yalnızım.farklı yerler hep aynı görünüyor.yediklerim ve içtiklerim aynı tadı veriyor..dedim ya kaç kişi olursam olayım yine kafamın içindekilerle başbaşayım.yalnızım.öze gittikçe uzaklaşıyorum.yaklaşacak gibi olduğumda korkuyorum.
çekim tekniklerinden pek anlamam ancak sahnelerin uzun tutulması ve çekimlerin sabitliği,konuyla birleşince kat be kat etkileyiciliği artıyor..sabretmek gerek.
@whatever
2 ay önce
6.4 / 10
Özet olarak İstanbul'da sıkılan iki işsiz güçsüz, Konya'daki kuzenlerini alıp Antalya'ya geçmek istiyorlar ama Burdur gibi falan işsizler paralarını kaybediyor. Bir kaos yaşanıyor falan. Böyle bir film.
@selmass
3 yıl önce
7 / 10
@parfenrogojin
3 yıl önce
8.6 / 10
Bu, yönetmenin 2. filmi. İlk filmi Permanent Vacaction'ın çok kötü bir görüntü kalitesine sahip versiyonunu sadece 20 dakika kadar izleyebildim. İzlediğim o kısma bakarak söyleyebilirim ki Jarmusch 2. filminde de kamerasını aynı yere bakarak açıyor: normalde, hem de 80li yıllarda, ana akım sinemada görmeye alışık olmayacağımız türden ABD sokakları görüyoruz: yoksul, çürümüş, çirkin yerler. Karakterlerimiz tipik bir hikaye olmayan bu 2 saatlik süre içerisinde normalde fazla bir olay örgüsü içermemesine gerçek insan hissi verecek denli güzel yazılmışlar. Siyah beyaz görüntüler, müzik kullanımı çok güzel. Yönetmen bu yoksul, parasız insanların yaşamlarından kısa anlar çıkarıyor bize. Ama çok, çok güzel anlarla dolu bu film. Bu anlamda Jarmusch'ın kamerasını nereye tuttuğunu görürsek, duygu sömürüsü ya da tipik bir hollywood filmi yapmaktan çok uzak durarak gerçek ... Devamı
Bu, yönetmenin 2. filmi. İlk filmi Permanent Vacaction'ın çok kötü bir görüntü kalitesine sahip versiyonunu sadece 20 dakika kadar izleyebildim. İzlediğim o kısma bakarak söyleyebilirim ki Jarmusch 2. filminde de kamerasını aynı yere bakarak açıyor: normalde, hem de 80li yıllarda, ana akım sinemada görmeye alışık olmayacağımız türden ABD sokakları görüyoruz: yoksul, çürümüş, çirkin yerler. Karakterlerimiz tipik bir hikaye olmayan bu 2 saatlik süre içerisinde normalde fazla bir olay örgüsü içermemesine gerçek insan hissi verecek denli güzel yazılmışlar. Siyah beyaz görüntüler, müzik kullanımı çok güzel. Yönetmen bu yoksul, parasız insanların yaşamlarından kısa anlar çıkarıyor bize. Ama çok, çok güzel anlarla dolu bu film. Bu anlamda Jarmusch'ın kamerasını nereye tuttuğunu görürsek, duygu sömürüsü ya da tipik bir hollywood filmi yapmaktan çok uzak durarak gerçeklik hissi yaratmak derdinde olduğunu söyleyebiliriz: aynen Haneke gibi, hatta Ozon gibi, Jarmusch da, belki de, sinemada gerçekliği manipüle edip onu eğlencelik bir hale getiren hikaye oyunları ve sahtelikler yerine, gerçeklik duygusunun sahte olmadığı, 2 saat süresinde önemsiz, basit, ve abd rüyasını bilmeyen gerçek abd vatandaşlarıyla tanıştırıyor bizi. Eddie'yi sevmemek mümkün mü! Ne kadar güzel bir filmdi.
Kesinlikle öneriyorum, kesinlikle.
@yejades
5 yıl önce
@otlu_kek
7 yıl önce
@pisra
9 yıl önce
@mskfilm
10 yıl önce
@aslihanulu
10 yıl önce
@vegidemiyorum
10 yıl önce
Wim Wenders?in çektiği bir filmden arta kalan malzemelerle bütçesiz çekilmiş olan bu film Jarmusch?un ilerde yapacaklarına taminattır bir nevi, gelmiş geçmiş en kral debütler arasında sinema tarihinde yerini korur.
Roman gibi bi film, tavsiye ederim. İyi seyirler.
ve asla unutulmaz olan bu soundtrack;
http://www.youtube.com/watch?v=PwXai-sgM-s
@ucurumdakisoz
10 yıl önce
çekim tekniklerinden pek anlamam ancak sahnelerin uzun tutulması ve çekimlerin sabitliği,konuyla birleşince kat be kat etkileyiciliği artıyor..sabretmek gerek.