Ne yazabilirim ki... ! Japon topraklarındaki mikro dünya ve genişleyerek evrene yayılan dalga mesajlar; tüm zayıflıklarımız ile tam bir insanoğlu tanımı. Bunları nasıl bir filmde toplamış ki ! konuyu dağıtmadan herşeyden bahsedebilmiş...
Savaşlar nasıl kişilerin egolarından kaynaklı çıkıyor görüyoruz. Savaşın ne kadar saçma bir şey olduğunu da görüyoruz. Ayrıca insanın ne kadar itaat etmeye meyilli bir canlı olduğunu da görüyoruz. Bir liderin peşine takılıp gitmek... Galiba bu evrimsel olarak da işlerimizi kolaylaştıran bir adaptasyon.
Gördüğüm en iyi iki Shakespeare uyarlamasından biri, bu film. ( Diğeri de bir çeşit, beşi bir yerde olan, Chimes at Midnight. Braveheartdaki savaş sahnelerini beğenenler, bu filme de göz atabilir. Wellesin Gibson kadar personeli de yoktu ama artık kamerayı nasıl kullanıp, çekimleri kurguladıysa, az kişi ile epik sahneler oluşturabiliyordu. Gibson da bu sahnelerin kadrajlarını ve kurgusunu incelemişti ve bu yüzden çok gerçekçi, sert muharebeleri sunabildi. Kendisine gıcığımız varsa da, işini ciddiye aldığı için takdir etmemiz gerekir. Braveheart da, kusurları olsa bile, son kertede taş gibi filmdi zaten ) Çok ilginç, çünkü Kurosawa İngilizce bilmezdi. Hatta, güvenilir kaynaklardan edinilen bilgilere göre tek kelime dahi İngilizce bilmezdi. Ona kadar bile sayamazmış yani o derece. Peki nasıl oluyor da, uyarladığı eserin evrenselliğini ve ruhunu yakalayabiliyor, asıl sorun bu. Galiba, orijinal yapıtın çizdiği kasvetli, zalim, acımasızca umutsuz resim ile, yönetmenin Dünyayı kavrayışı aras... Devamı
Gördüğüm en iyi iki Shakespeare uyarlamasından biri, bu film. ( Diğeri de bir çeşit, beşi bir yerde olan, Chimes at Midnight. Braveheartdaki savaş sahnelerini beğenenler, bu filme de göz atabilir. Wellesin Gibson kadar personeli de yoktu ama artık kamerayı nasıl kullanıp, çekimleri kurguladıysa, az kişi ile epik sahneler oluşturabiliyordu. Gibson da bu sahnelerin kadrajlarını ve kurgusunu incelemişti ve bu yüzden çok gerçekçi, sert muharebeleri sunabildi. Kendisine gıcığımız varsa da, işini ciddiye aldığı için takdir etmemiz gerekir. Braveheart da, kusurları olsa bile, son kertede taş gibi filmdi zaten ) Çok ilginç, çünkü Kurosawa İngilizce bilmezdi. Hatta, güvenilir kaynaklardan edinilen bilgilere göre tek kelime dahi İngilizce bilmezdi. Ona kadar bile sayamazmış yani o derece. Peki nasıl oluyor da, uyarladığı eserin evrenselliğini ve ruhunu yakalayabiliyor, asıl sorun bu. Galiba, orijinal yapıtın çizdiği kasvetli, zalim, acımasızca umutsuz resim ile, yönetmenin Dünyayı kavrayışı arasındaki paralellik burada belirleyici oldu. Yalan değil, hakikaten de yaşadığımız Dünya böyle bir yer. Goethenin bir sözü ile bitirelim: Her yaşlı adam, bir Kral Leardır. - Nefret ettiğimiz muğlaklığı gidermek için, ben dahil anlamak istemeyenlere seslenmek beyhude olsa da belirtelim ki, burada kast edilen biyolojik yaşın ötesinde, kuruntular ve yanılsamalardan arınmaktır. Soytarı’nın Lear’ı deliliğe iteklemesinin sebebi de yalnızca budur - Kurosawada Ranı çekerken yaşlı idi ve Kral Lear olmanın ne demek olduğunu biliyordu. Bunun ayırdına varması için, İngilizce bilmesine gerek yoktu ve Ran onun gözünde kişisel bir meydan okuyuş olduğu için başarıya kavuştu. Fırtına, Delilik ve Ölüm. Lear göklere nasıl haykırıyorsa, Akira da yeis ve ızdırabını insanlığa püskürttü. Genç kalın, umutlu olun yine de. İçim karardı şimdi... Cordelia !
Kurısawa'nın filmlerini popüler olanlar başta olmak üzere izliyorum.Şu ana kadar beğenmediğim bir filmi çıkmadı. Dersu Uzala ile Yedi Samuray ise açık ara favorilerim. Sinemasındaki farkı, karakterleri ile gösteren bir yönetmen. Bunu Ran'da daha net görebilirsiniz.
Süresini uzun bulmama rağmen filmi genel olarak beğendim. İki eksiği olduğunu düşünüyorum. Birisi zaten süresi, diğeri ise Saburo'yu çok az izlememiz. Filmde seyircinin arkasını yaslayabileceği zaten bir Saburo var.Keşke bu karakteri daha çok izleme imkanı sunulsaydı. Üstelik senaryonun temelini bu karakter oluştururken. Filmin uzun tutulan süresi bu karaktere harcansa çok daha harika olurdu.
Onun dışında klasik dede öğütleri ile başlayan senaryonun olağan dışı ilerlemesi film en vurucu noktası. Daha öncede belirttiğim, filmin pek sevgi-saygı duyulacak bir karakter barındırmaması seyir zevkini düşürse de gerçeğin bir tokadı olarak düşünülüp usta yönetmene duyduğunuz saygının artmasına da sebep olabilir.
Kurosawa'nın tüm f... Devamı
Kurısawa'nın filmlerini popüler olanlar başta olmak üzere izliyorum.Şu ana kadar beğenmediğim bir filmi çıkmadı. Dersu Uzala ile Yedi Samuray ise açık ara favorilerim. Sinemasındaki farkı, karakterleri ile gösteren bir yönetmen. Bunu Ran'da daha net görebilirsiniz.
Süresini uzun bulmama rağmen filmi genel olarak beğendim. İki eksiği olduğunu düşünüyorum. Birisi zaten süresi, diğeri ise Saburo'yu çok az izlememiz. Filmde seyircinin arkasını yaslayabileceği zaten bir Saburo var.Keşke bu karakteri daha çok izleme imkanı sunulsaydı. Üstelik senaryonun temelini bu karakter oluştururken. Filmin uzun tutulan süresi bu karaktere harcansa çok daha harika olurdu.
Onun dışında klasik dede öğütleri ile başlayan senaryonun olağan dışı ilerlemesi film en vurucu noktası. Daha öncede belirttiğim, filmin pek sevgi-saygı duyulacak bir karakter barındırmaması seyir zevkini düşürse de gerçeğin bir tokadı olarak düşünülüp usta yönetmene duyduğunuz saygının artmasına da sebep olabilir.
Kurosawa'nın tüm filmlerini bitirdiğim zaman Ran'ı bir kez daha izleyip değerlendirmeyi düşünüyorum.
akira kurosawa’nın tüm filmleri gibi bu film de oldukça etkileyici. savaş sahneleri iyi işlenmiş.
filmin beğendiğim kısımlarından birisi ise kale kuşatıldığında kralın çağresizce ama gururlu bir şekilde dışarı çıkışı ve askerlerin saygı-korku karışık duygularla hafiften tırsarak yol açtıkları sahne.
’’insanoğlu doğarken ağlar ve yeterince ağladığında ölür.’’
çekimlerinin nasıl gerçekleştiğini merak ederseniz chris marker’in ’A.K 1985’ isimli belgeselini izleyebilirsiniz. tamamına yakını bu filmin kamera arkasında set işçileri,oyuncular,figüranlar ve yönetmen kurosawa’nın çalışma tekniklerinin görüntülenmesinden oluşuyor..
kurosawa`nın en beğendiğim filmlerinden bir tanesidir. tiyatro, müzik, edebiyat, resim gibi sanatın birçok dalını da içinde barındırması ve bunların kurosawa`nın ellerinde bir destana dönüşmesiyle beni fazlasıyla doyurmuş, mest etmiştir.
Filim biraz yavas akiyor ama sonunda izlediginize, sabriniza degiyor. Bir Kral Lear uyarlamasi oldugunu bilerek izlemek filmi anlamanizi kolaylastiracaktir. Bir Kurosawa gelenegi olarak dogal gorselligin on plana ciktigi, az diyalogun cok dusundurdugu unutulmaz bir klasik.
@yigithan300
1 yıl önce
8.9 / 10
@josephwhite
8 yıl önce
10 / 10
@ustilago
8 yıl önce
delirmiş bir dünyada sadece delilerin aklı başındadır.
mutluluğa giden yol gerçekten cehaletten geçiyor.
insanoğlu ağlamaya doğarken başlar, yeterince ağladığında ise ölür.
bunlar güzel sözler ama savaşlar güzel sözlerle kazanılmaz.
@mcan543
9 yıl önce
10 / 10
@princhard
9 yıl önce
@asdf_13
10 yıl önce
7.7 / 10
Süresini uzun bulmama rağmen filmi genel olarak beğendim. İki eksiği olduğunu düşünüyorum. Birisi zaten süresi, diğeri ise Saburo'yu çok az izlememiz. Filmde seyircinin arkasını yaslayabileceği zaten bir Saburo var.Keşke bu karakteri daha çok izleme imkanı sunulsaydı. Üstelik senaryonun temelini bu karakter oluştururken. Filmin uzun tutulan süresi bu karaktere harcansa çok daha harika olurdu.
Onun dışında klasik dede öğütleri ile başlayan senaryonun olağan dışı ilerlemesi film en vurucu noktası. Daha öncede belirttiğim, filmin pek sevgi-saygı duyulacak bir karakter barındırmaması seyir zevkini düşürse de gerçeğin bir tokadı olarak düşünülüp usta yönetmene duyduğunuz saygının artmasına da sebep olabilir.
Kurosawa'nın tüm f ... Devamı
Süresini uzun bulmama rağmen filmi genel olarak beğendim. İki eksiği olduğunu düşünüyorum. Birisi zaten süresi, diğeri ise Saburo'yu çok az izlememiz. Filmde seyircinin arkasını yaslayabileceği zaten bir Saburo var.Keşke bu karakteri daha çok izleme imkanı sunulsaydı. Üstelik senaryonun temelini bu karakter oluştururken. Filmin uzun tutulan süresi bu karaktere harcansa çok daha harika olurdu.
Onun dışında klasik dede öğütleri ile başlayan senaryonun olağan dışı ilerlemesi film en vurucu noktası. Daha öncede belirttiğim, filmin pek sevgi-saygı duyulacak bir karakter barındırmaması seyir zevkini düşürse de gerçeğin bir tokadı olarak düşünülüp usta yönetmene duyduğunuz saygının artmasına da sebep olabilir.
Kurosawa'nın tüm filmlerini bitirdiğim zaman Ran'ı bir kez daha izleyip değerlendirmeyi düşünüyorum.
@cemcan9798
10 yıl önce
8.7 / 10
filmin beğendiğim kısımlarından birisi ise kale kuşatıldığında kralın çağresizce ama gururlu bir şekilde dışarı çıkışı ve askerlerin saygı-korku karışık duygularla hafiften tırsarak yol açtıkları sahne.
@enik_kral
10 yıl önce
çekimlerinin nasıl gerçekleştiğini merak ederseniz chris marker’in ’A.K 1985’ isimli belgeselini izleyebilirsiniz. tamamına yakını bu filmin kamera arkasında set işçileri,oyuncular,figüranlar ve yönetmen kurosawa’nın çalışma tekniklerinin görüntülenmesinden oluşuyor..
@sarhosatlarzama
11 yıl önce
@serendipity
12 yıl önce
8.5 / 10