Arabada katil arka koltukta arada sıkışarak oturmaktadır. Memurlar yoğurt muhabbetine girerler, bir tarafta hayatın ölümünü ararlarken çıkılan yolculuk ve diğer tarafta son derece maddi gündelik bir konu olan görece çok daha basit yoğurt konuşulmaktadır. Katil tüm bunlara yabancı bir şekilde bakmaktadır. Benzer bir tema bir başka sahnenin diyaloğunda da kendini göstermektedir.
Arap: Size fazla mesai veriyorlar değil mi doktor?
Doktor: Bilmem verirler herhalde.
Arap: Verirler, verirler. Ölü parası iyidir. Bak Teyfik’e ölü parasıydı diri parasıydı her işe atlıyor.
Cesedi ararlarken çıktıkları bozkır yollarında doktor bir diğer çeşme başında arkeolojik açıdan değer taşıyabilecek bir kabartma görür. Bu yontmayı emniyet şoförüne sorar
Bu sahnede o coğrafyanın her bir noktasını tanınmışlığını bilmekle övünen yöre insanının saklı bir çok şeyle iç i... Devamı
Yorumum sürpriz bozan kelimeler içermektedir.
Arabada katil arka koltukta arada sıkışarak oturmaktadır. Memurlar yoğurt muhabbetine girerler, bir tarafta hayatın ölümünü ararlarken çıkılan yolculuk ve diğer tarafta son derece maddi gündelik bir konu olan görece çok daha basit yoğurt konuşulmaktadır. Katil tüm bunlara yabancı bir şekilde bakmaktadır. Benzer bir tema bir başka sahnenin diyaloğunda da kendini göstermektedir.
Arap: Size fazla mesai veriyorlar değil mi doktor?
Doktor: Bilmem verirler herhalde.
Arap: Verirler, verirler. Ölü parası iyidir. Bak Teyfik’e ölü parasıydı diri parasıydı her işe atlıyor.
Cesedi ararlarken çıktıkları bozkır yollarında doktor bir diğer çeşme başında arkeolojik açıdan değer taşıyabilecek bir kabartma görür. Bu yontmayı emniyet şoförüne sorar
Bu sahnede o coğrafyanın her bir noktasını tanınmışlığını bilmekle övünen yöre insanının saklı bir çok şeyle iç içe, bir çok şeyin farkında olmadan topraklar üzerinde yolculuk yaptığını anlayabiliriz. Aslında hiçbir şey o kadar da saklı değildir bu coğrafyada, filmin sonlarına doğru savcı beyin karısının ölüm sebebinin doktorun basitçe bir tahminiyle ortaya çıkması örneğin.
Muhtar sahnesinde kuzu etinin lezzetinden bahsediliyor. Belki burada ölüm, ceset ve vejetaryen bağlantısı yapılıyor olabilir.
Film boyunca erkekleri izliyoruz Anadolu topraklarında. Bu çorak, ıssız, dertli coğrafyada yuvarlanıp giden, ezilen bir elmayızdır ancak ve ancak. Her bir karesi karanlıktır. Sonra muhtarın evinde elektrikler kesilir ve kadın elinde ışığı tutarak gelir. Bütün erkek karakterlerin suratını gerçek bir mucize kaplar. Hepsinde coğrafyaya, insana, hayata dair bir umut parlar. Çare ve ışık kadındır.
Film Anadolu’yu bir de coğrafya üzerinden insan hayatını da kapsayarak anlatıyor: rüzgar, yağmur, toz, çoraklık. Bu bakımdan Abbas Kiarostami’yebenziyor.
Neticede olan çocuklara oluyor doktor, herkes yaptığının cezasını çekiyor; çocuklarsa büyüklerin günahını.
Savcı:Ya doktor, bir insan başka bir insanı cezalandırmak için kendini öldürebilir mi? Olabilir mi böyle bir şey?
Doktor: Zaten intiharların çoğu, başka bir insanı cezalandırmak için yapılmıyor mu savcı bey?
Filmin sonunda doktorun yüzüne cesedin otopsisi sırasında kan sıçrar. Fakat bu kan doktorun bir şeyi sakladığı sırada sıçrar; cesedin ölüm nedenini. O da yabancı olduğu Anadolu toprağının bu saklı gerçeklerine bulaşmıştır artık.
Taşra dediğimiz ve yıllardır konuşa konuşa derdini çözemediğimiz küçük coğrafyaların kurnaz, saygılı utangaç ve küçük hesaplı insanlarının bir katil, bir ceset ve devletin memurları etrafında garip bir şekilde cereyan eden hikayesi.
bir zamanlar Anadolu'da evet altı üstü bir zamanlar ama birbirine çok benzeyen memuru, insanı birazcık sivrilen muhtarı ve yapayalnız doktoru ile anadolu'nun tam ortasında şiir gibi görselliğe sahip film.
Katil kesin olarak Kenan bunda bir şüphe yok çünkü domuz bağı için kardeşi, Kenan'ı suçluyordu ''abim katil'' diye.(maktulu topraktan çıkardıkları sahne). Doktorun olayı örtbas etmesinin sebebi ise tek suçlunun Kenan değil maktulun de olması. Diğer bir yandan olayın daha fazla dallanmasını da istemiyor. Tüm bunlar net. Benim anlamadığım metafor denilen pek çok kısım için ben bir bağ kuramadım. Elmaymış, trenmiş, başaklarmış... Bunların nesi metafor? Biri açıklasa da aydınlansak.
martin scorsese ’eğer film yapmak istiyorsanız, kendinize sormanız gereken ilk soru ’’soyleyecek bir şeyim var mı’’ der’. Nitekim eğer iyi bir yönetmene rastlarsanız bilin ki mutlaka anlatacak birşeyleri oluyor. Nuri Bilge Ceylan’ın izlemesi çok kolay filmler yaptığını idda etmiyorum ama mutlaka anlatacak birşeyleri var. Bu filmde olduğu gibi bir de anlatmak istediğini içten ve doğal dialoglar ile süsleyince film ’kurgu’ değil de sanki aynı zaman diliminde bir yerlerde ’yaşanıyormuş’ hissi veriyor. Bir Zamanlar Anadolu türkiyede sürekli mızmızlanan, mevcut durumundan sikayet eden ama bunu değiştirmek için aslında hiç bir harakette bulunmayan insanlarımıza yakın çekim almış gibi. Film boyu her karakter bir durumdan veya koşuldan rahatsızlığını dile getirmektedir. ancak bu şikayeti yaptığı kişi aslında konunun muhattabı bile değildir. çünkü konunun muhattabına bire bir sikayette bulunmak demek çözüm sürecine dahil olmak demektir. ’iş hallolsun da ben karışmayayım’ isteriz. aslında kaotik... Devamı
martin scorsese ’eğer film yapmak istiyorsanız, kendinize sormanız gereken ilk soru ’’soyleyecek bir şeyim var mı’’ der’. Nitekim eğer iyi bir yönetmene rastlarsanız bilin ki mutlaka anlatacak birşeyleri oluyor. Nuri Bilge Ceylan’ın izlemesi çok kolay filmler yaptığını idda etmiyorum ama mutlaka anlatacak birşeyleri var. Bu filmde olduğu gibi bir de anlatmak istediğini içten ve doğal dialoglar ile süsleyince film ’kurgu’ değil de sanki aynı zaman diliminde bir yerlerde ’yaşanıyormuş’ hissi veriyor. Bir Zamanlar Anadolu türkiyede sürekli mızmızlanan, mevcut durumundan sikayet eden ama bunu değiştirmek için aslında hiç bir harakette bulunmayan insanlarımıza yakın çekim almış gibi. Film boyu her karakter bir durumdan veya koşuldan rahatsızlığını dile getirmektedir. ancak bu şikayeti yaptığı kişi aslında konunun muhattabı bile değildir. çünkü konunun muhattabına bire bir sikayette bulunmak demek çözüm sürecine dahil olmak demektir. ’iş hallolsun da ben karışmayayım’ isteriz. aslında kaotik sorunlar yumağı bir ülkede terapi niyetine alakasız insanlara yaptığımız şikayetler, mızmızlanmalar bizi toplum olarak ayakta tutuyor sanırım.
Beklediğimden daha iyi bir film çıktığını itiraf etmem gerekiyor. Nuri Bilge Ceylan’ı sevmeyen bir adam olarak, bunu kabullenmek biraz zor oldu. Filmi izlemeden önce Hıncal Uluç’un yazdığı sert bir eleştiri yazısı dışında pek fikir sahibi değildim. Uluç o yazıda, bitmek bilmeyen, dağın bir tarafından bir tarafına dolaşan arabaları, dereye düşen elmanın yolculuğunu dakikalarca neden izliyorum diyince, filmden iyice soğumuştum.
Öncelikle film beklediğimden daha konuşkan. Abartılı bir bekleyiş olduğunu düşünmüyorum. Küçükkken su birikintilerine bir şeyler atıp, onların yol haritası görmek, şurdan kurtuldu mu orada kalacak mı diye izlemek gibi sapkın bir adam olduğum için elma’nın o küçük yolculuğu hoşuma gitti. Herhangi bir metafora bağlanabilir mi ya da bağlandı mı bilemem ama benim için sadece acaba nereye kadar gidebilecek tadında izlediğim bir sahneydi. Sofra sahnesi de alışılagelmiş, yabancı olmadığımız bir sahneydi bence. Koyun eti muhabbeti... Devamı
Beklediğimden daha iyi bir film çıktığını itiraf etmem gerekiyor. Nuri Bilge Ceylan’ı sevmeyen bir adam olarak, bunu kabullenmek biraz zor oldu. Filmi izlemeden önce Hıncal Uluç’un yazdığı sert bir eleştiri yazısı dışında pek fikir sahibi değildim. Uluç o yazıda, bitmek bilmeyen, dağın bir tarafından bir tarafına dolaşan arabaları, dereye düşen elmanın yolculuğunu dakikalarca neden izliyorum diyince, filmden iyice soğumuştum.
Öncelikle film beklediğimden daha konuşkan. Abartılı bir bekleyiş olduğunu düşünmüyorum. Küçükkken su birikintilerine bir şeyler atıp, onların yol haritası görmek, şurdan kurtuldu mu orada kalacak mı diye izlemek gibi sapkın bir adam olduğum için elma’nın o küçük yolculuğu hoşuma gitti. Herhangi bir metafora bağlanabilir mi ya da bağlandı mı bilemem ama benim için sadece acaba nereye kadar gidebilecek tadında izlediğim bir sahneydi. Sofra sahnesi de alışılagelmiş, yabancı olmadığımız bir sahneydi bence. Koyun eti muhabbeti, reçelin ya da balın tadına muhakkak bak olayı çok alışılagelmiş ve yerinde olmuş bence. Muhtarın kızının kola isteyen elamana, çay dağıtırken çaktırmadan kola vermesi çok hoştu. Sahi muhtarın kızı; karanlık bir odada çakmak çakmak parlayan gözleri ve güzelliğiyle, her çay alan adamı silkelemesi oldukça güldürdü beni. Kızı Selana’da oynayan büyük ablaya benzettim, o mu değil mi emin olamadım. Oysa büyük bir Selena fanıyım, kendime yakıştıramadım. Ceseti tekrar arabaya koyarken, bir daha domuz bağı yapma fikri oldukça ironikti bence. Oyunculukları tek tek değerlendirmek yersiz olacak, otopsi yapan elaman dahil, hepsi kusursuzdu.
@ocaptainmycapta
8 yıl önce
10 / 10
Arabada katil arka koltukta arada sıkışarak oturmaktadır. Memurlar yoğurt muhabbetine girerler, bir tarafta hayatın ölümünü ararlarken çıkılan yolculuk ve diğer tarafta son derece maddi gündelik bir konu olan görece çok daha basit yoğurt konuşulmaktadır. Katil tüm bunlara yabancı bir şekilde bakmaktadır. Benzer bir tema bir başka sahnenin diyaloğunda da kendini göstermektedir.
Arap: Size fazla mesai veriyorlar değil mi doktor?
Doktor: Bilmem verirler herhalde.
Arap: Verirler, verirler. Ölü parası iyidir. Bak Teyfik’e ölü parasıydı diri parasıydı her işe atlıyor.
Cesedi ararlarken çıktıkları bozkır yollarında doktor bir diğer çeşme başında arkeolojik açıdan değer taşıyabilecek bir kabartma görür. Bu yontmayı emniyet şoförüne sorar
Doktor:Ya arap, şurada kabartmalar falan var?
Arap: Kabartma? He, bizim buralarda çok olur.
Bu sahnede o coğrafyanın her bir noktasını tanınmışlığını bilmekle övünen yöre insanının saklı bir çok şeyle iç i ... Devamı
Arabada katil arka koltukta arada sıkışarak oturmaktadır. Memurlar yoğurt muhabbetine girerler, bir tarafta hayatın ölümünü ararlarken çıkılan yolculuk ve diğer tarafta son derece maddi gündelik bir konu olan görece çok daha basit yoğurt konuşulmaktadır. Katil tüm bunlara yabancı bir şekilde bakmaktadır. Benzer bir tema bir başka sahnenin diyaloğunda da kendini göstermektedir.
Arap: Size fazla mesai veriyorlar değil mi doktor?
Doktor: Bilmem verirler herhalde.
Arap: Verirler, verirler. Ölü parası iyidir. Bak Teyfik’e ölü parasıydı diri parasıydı her işe atlıyor.
Cesedi ararlarken çıktıkları bozkır yollarında doktor bir diğer çeşme başında arkeolojik açıdan değer taşıyabilecek bir kabartma görür. Bu yontmayı emniyet şoförüne sorar
Doktor:Ya arap, şurada kabartmalar falan var?
Arap: Kabartma? He, bizim buralarda çok olur.
Bu sahnede o coğrafyanın her bir noktasını tanınmışlığını bilmekle övünen yöre insanının saklı bir çok şeyle iç içe, bir çok şeyin farkında olmadan topraklar üzerinde yolculuk yaptığını anlayabiliriz. Aslında hiçbir şey o kadar da saklı değildir bu coğrafyada, filmin sonlarına doğru savcı beyin karısının ölüm sebebinin doktorun basitçe bir tahminiyle ortaya çıkması örneğin.
Muhtar sahnesinde kuzu etinin lezzetinden bahsediliyor. Belki burada ölüm, ceset ve vejetaryen bağlantısı yapılıyor olabilir.
Film boyunca erkekleri izliyoruz Anadolu topraklarında. Bu çorak, ıssız, dertli coğrafyada yuvarlanıp giden, ezilen bir elmayızdır ancak ve ancak. Her bir karesi karanlıktır. Sonra muhtarın evinde elektrikler kesilir ve kadın elinde ışığı tutarak gelir. Bütün erkek karakterlerin suratını gerçek bir mucize kaplar. Hepsinde coğrafyaya, insana, hayata dair bir umut parlar. Çare ve ışık kadındır.
Film Anadolu’yu bir de coğrafya üzerinden insan hayatını da kapsayarak anlatıyor: rüzgar, yağmur, toz, çoraklık. Bu bakımdan Abbas Kiarostami’yebenziyor.
Neticede olan çocuklara oluyor doktor, herkes yaptığının cezasını çekiyor; çocuklarsa büyüklerin günahını.
Savcı:Ya doktor, bir insan başka bir insanı cezalandırmak için kendini öldürebilir mi? Olabilir mi böyle bir şey?
Doktor: Zaten intiharların çoğu, başka bir insanı cezalandırmak için yapılmıyor mu savcı bey?
Filmin sonunda doktorun yüzüne cesedin otopsisi sırasında kan sıçrar. Fakat bu kan doktorun bir şeyi sakladığı sırada sıçrar; cesedin ölüm nedenini. O da yabancı olduğu Anadolu toprağının bu saklı gerçeklerine bulaşmıştır artık.
@burakozgul
8 yıl önce
9.7 / 10
@pam_ekho
8 yıl önce
Savcı: Bir insan, bir başkasını cezalandırmak için hakikaten kendini öldürebilir mi doktor?
Doktor: İntiharların çoğu onun yüzünden yapılmıyor mu savcı bey?
@mavidir
8 yıl önce
bir zamanlar Anadolu'da evet altı üstü bir zamanlar ama birbirine çok benzeyen memuru, insanı birazcık sivrilen muhtarı ve yapayalnız doktoru ile anadolu'nun tam ortasında şiir gibi görselliğe sahip film.
@anilgokce
8 yıl önce
9 / 10
@stonemarten
8 yıl önce
8.2 / 10
@bernausanmaz
9 yıl önce
izlenesi
@basribabam
10 yıl önce
6.6 / 10
Hele o araçların olduğu sahneler; 5 km. ilerden araçların ışıkları görünüyor, araçlar yaklaşıyor, yaklaşıyor, yaklaşıyor, yaklaşıyor, yaklaşıyor...
@no_education
10 yıl önce
@lowen
10 yıl önce
7.6 / 10
Öncelikle film beklediğimden daha konuşkan. Abartılı bir bekleyiş olduğunu düşünmüyorum. Küçükkken su birikintilerine bir şeyler atıp, onların yol haritası görmek, şurdan kurtuldu mu orada kalacak mı diye izlemek gibi sapkın bir adam olduğum için elma’nın o küçük yolculuğu hoşuma gitti. Herhangi bir metafora bağlanabilir mi ya da bağlandı mı bilemem ama benim için sadece acaba nereye kadar gidebilecek tadında izlediğim bir sahneydi. Sofra sahnesi de alışılagelmiş, yabancı olmadığımız bir sahneydi bence. Koyun eti muhabbeti ... Devamı
Öncelikle film beklediğimden daha konuşkan. Abartılı bir bekleyiş olduğunu düşünmüyorum. Küçükkken su birikintilerine bir şeyler atıp, onların yol haritası görmek, şurdan kurtuldu mu orada kalacak mı diye izlemek gibi sapkın bir adam olduğum için elma’nın o küçük yolculuğu hoşuma gitti. Herhangi bir metafora bağlanabilir mi ya da bağlandı mı bilemem ama benim için sadece acaba nereye kadar gidebilecek tadında izlediğim bir sahneydi. Sofra sahnesi de alışılagelmiş, yabancı olmadığımız bir sahneydi bence. Koyun eti muhabbeti, reçelin ya da balın tadına muhakkak bak olayı çok alışılagelmiş ve yerinde olmuş bence. Muhtarın kızının kola isteyen elamana, çay dağıtırken çaktırmadan kola vermesi çok hoştu. Sahi muhtarın kızı; karanlık bir odada çakmak çakmak parlayan gözleri ve güzelliğiyle, her çay alan adamı silkelemesi oldukça güldürdü beni. Kızı Selana’da oynayan büyük ablaya benzettim, o mu değil mi emin olamadım. Oysa büyük bir Selena fanıyım, kendime yakıştıramadım. Ceseti tekrar arabaya koyarken, bir daha domuz bağı yapma fikri oldukça ironikti bence. Oyunculukları tek tek değerlendirmek yersiz olacak, otopsi yapan elaman dahil, hepsi kusursuzdu.