Kitabı senaryo haline getiren Onat Kutlar'ın pkk terör saldırısında hayatını kaybetmesi bu filmi izlerken insanı daha derinden düşündürüyor, sen bir sesi dile getir, benzer bir ses eşini beklerken bir otelin lobisinde seni vursun, hayat cidden acımasız ve acayip.
"Dünya dönüyor evet ama belki de burada bu dağ başında dönmemesini bilmek daha doğrudur." Bir öğretmenin öğretebileceği en doğru cümle bu olabilirdi belki de. Gerçekten güzel bir filmdi.
Hakkari de Bir Mevsim mitolojik bir düşün bir mevsimlik uyanışıdır aslında. Kalemden unutulmuş hayatlar akar. Hani toprak dendiğinde bu ülkede her karışının kanla sulandığı anlatılır ve bir karış toprağın kimseye verilmeyeceği söylencesiyle büyür çocuklar ama bir söylencedir sadece. Seni doğunun bir köyüne, seni Hakkariye sürdürmekten bahseder birileri... Bu sürgün kimilerince cezadır, burnunun sürtülmesi, aklının başına gelmesidir...Ama yanılırlar orada bir hayat büyür....Tanımadığımız, görmediğimiz, adını bile bilmediğimiz insanlar... Mektup gönderenlerin anlattıkları koca bir dünya sanısı mektupların geldiği kentte bir mevsim koca bir deryada küçük bir damla...Gönderilen mektuplar çoğaldıkça verilen cevaplarda bir mevsim büyür...Hakkari de Bir Mevsim büyüleyici bir anlatı
Bu film 1983'de çekilmiş, filmi izlerken aklıma İki dil bir bavul filmi geldi, -ki bu filmle edebi anlamda hayatta kıyaslanmaz bana göre- çekildiği tarih 2007... bu topraklarda değişen bir şey yok...
bizler şehirde marmaraylar metrolarla tatmin oluyoruz ama anlamadığımız, eşit bir şekilde kalkınıp gelişmezsek tam olamayacağımız. bunu çok geç olmadan, orada nesilleri kaybetmeden idrak edebiliriz umarım...
Yazılar, fotoğraflar, gerçekler...Bence ne Ferit Edgü'nün romanı ne de Onat Kutlar'ın senaryosunu temel alan bu Erden Kıral filminde, sansür kurulu ve arkasındaki organizasyonun bakışındaki gibi (bölgeyle) kopukluk yok. Halbuki filmde gerçekler şiirsel denebilecek dolaylı bir yoldan anlatılmaya çalışılıyor, bir nevi dilsiz bir film var karşımızda. Hal böyle olunca kendini oto-sansürden kurtaramıyor. Biz buna bile şükrediyoruz ama ne çare, karşılarında "Hakkari" adına karşı bir güruh var.
Romandaki aydının yabancılaşması, filmdeki öğretmenin deklanşörü derken gerçeğe daha bir yaklaşılıyor.
"Gelsen ve görsen nasıl yaşadığımı, gelsen ve görsen bu insanları? Sen; beni tanıdığını, beni sevdiğini, beni beklediğini söyleyen sevgilim? Sana fotoğraf çekip göndermemi istiyorsun, bugüne kadar fotoğraf makinesini elime almadığımı bildiğin halde. Ama akıllıca bir öneri? Akıllıca, etkili ve çağdaş. Yetersiz sözcüklerle anlatacağıma, çeker fotoğrafını yolla... Devamı
Yazılar, fotoğraflar, gerçekler...Bence ne Ferit Edgü'nün romanı ne de Onat Kutlar'ın senaryosunu temel alan bu Erden Kıral filminde, sansür kurulu ve arkasındaki organizasyonun bakışındaki gibi (bölgeyle) kopukluk yok. Halbuki filmde gerçekler şiirsel denebilecek dolaylı bir yoldan anlatılmaya çalışılıyor, bir nevi dilsiz bir film var karşımızda. Hal böyle olunca kendini oto-sansürden kurtaramıyor. Biz buna bile şükrediyoruz ama ne çare, karşılarında "Hakkari" adına karşı bir güruh var.
Romandaki aydının yabancılaşması, filmdeki öğretmenin deklanşörü derken gerçeğe daha bir yaklaşılıyor.
"Gelsen ve görsen nasıl yaşadığımı, gelsen ve görsen bu insanları? Sen; beni tanıdığını, beni sevdiğini, beni beklediğini söyleyen sevgilim? Sana fotoğraf çekip göndermemi istiyorsun, bugüne kadar fotoğraf makinesini elime almadığımı bildiğin halde. Ama akıllıca bir öneri? Akıllıca, etkili ve çağdaş. Yetersiz sözcüklerle anlatacağıma, çeker fotoğrafını yollarım. ?Burası işte böyle, gördüğün gibidir.? derim. İşte burada yaşıyorum, derim. Çocukları anlatacağıma, portrelerini çeker yollarım. Kayalarda ve karda şahrem şahrem yarılmış pabuçsuz, çorapsız ayakların, cüzzamlı ellerin fotoğraflarını çeker yollarım. Tozlu bürokrat masalarının, mahkeme duvarı gibi suratların fotoğraflarını? Büyük azgın köpeklerin, çıplak, ağaçsız dağların, çaresiz insanların yaşadığı bu soğuk yeryüzü cennetinin, tezekleri tükendiğinde insanların kendi soluklarıyla ısındıkları bu dağ başı köyünün çekerim fotoğrafını, yollarım. Fotoğraf demek, uygarlık demek. Tüm uygarlıkların üstüne ettiğim burada, bu çağdaş aleti kullanıp yüzlerce, binlerce kare fotoğraf çeker yollarım sana. ?İnsanlık Freski? başlığıyla sergiler ya da bir kitapta toplarsın. Yalnız sana değil, tüm tanıdıklarıma, uygarlığın ortasında yaşayan tüm insanlara da yollarım. Duvarlarını bu güzel fotoğraflarla kaplasınlar, içinde bulundukları durum için tanrılarına şükretsinler. Yatıp kalkıp yakarsınlar, adaklar sunsunlar. Yaşasın fotoğraf. Yaşasın bana bunları yazdıran sevgilim. Yaşasın uygarlık!"
filmin sonunda öğretmenin ayrılırken söylediği, 'size öğrettiğim her şeyi unutun, sizin gerçekleriniz le benim gerçeklerim örtüşmüyor' sözü filmi özetliyor.
( açıkca söyleyeyim ki , şu anda senin yüzünü de ansımıyorum ) , hayır , senin dediğin gibi (Ama o sen değilsin ki ...Dış görünüşe hiç bir zaman aldanmamak gerek , vb) değil .Bana sorarsan , insanın iç yüzü , dış yüzüne yansır .Hem , beni ne olup olmadığımın kararını bana bırakın. Tümünüz , sen yatağında uzanmış , uzak iklimlerin ve gelecek günlerin şiirlerini düzen ozanım , sen varlıkla yokluğun arasında mekik dokuyan diyalektik filozofum , sen beni doğurduğuna pişman olmadığını söyleyen anam , sen , kendinden kaçma , kendinden kaçamasın , bunu gördün işte diyen kör sevgilim , izin verinde çıldırayım sizin dünyanız aklı başında insanların dünyası ise bırakın ben çıldırayım. Çünkü burda , bu koşullarda , ancak çıldırarak sürdürülebilir yaşammm.
@filmist
2 hafta önce
7 / 10
@hamhumsaralop
2 ay önce
@cananoyit
1 yıl önce
9.1 / 10
@hsynaybar
2 yıl önce
@sine_masal
6 yıl önce
@eski_takvim
8 yıl önce
9 / 10
bizler şehirde marmaraylar metrolarla tatmin oluyoruz ama anlamadığımız, eşit bir şekilde kalkınıp gelişmezsek tam olamayacağımız. bunu çok geç olmadan, orada nesilleri kaybetmeden idrak edebiliriz umarım...
@ecosphere
9 yıl önce
7.7 / 10
Romandaki aydının yabancılaşması, filmdeki öğretmenin deklanşörü derken gerçeğe daha bir yaklaşılıyor.
"Gelsen ve görsen nasıl yaşadığımı, gelsen ve görsen bu insanları? Sen; beni tanıdığını, beni sevdiğini, beni beklediğini söyleyen sevgilim? Sana fotoğraf çekip göndermemi istiyorsun, bugüne kadar fotoğraf makinesini elime almadığımı bildiğin halde. Ama akıllıca bir öneri? Akıllıca, etkili ve çağdaş. Yetersiz sözcüklerle anlatacağıma, çeker fotoğrafını yolla ... Devamı
Romandaki aydının yabancılaşması, filmdeki öğretmenin deklanşörü derken gerçeğe daha bir yaklaşılıyor.
"Gelsen ve görsen nasıl yaşadığımı, gelsen ve görsen bu insanları? Sen; beni tanıdığını, beni sevdiğini, beni beklediğini söyleyen sevgilim? Sana fotoğraf çekip göndermemi istiyorsun, bugüne kadar fotoğraf makinesini elime almadığımı bildiğin halde. Ama akıllıca bir öneri? Akıllıca, etkili ve çağdaş. Yetersiz sözcüklerle anlatacağıma, çeker fotoğrafını yollarım. ?Burası işte böyle, gördüğün gibidir.? derim. İşte burada yaşıyorum, derim. Çocukları anlatacağıma, portrelerini çeker yollarım. Kayalarda ve karda şahrem şahrem yarılmış pabuçsuz, çorapsız ayakların, cüzzamlı ellerin fotoğraflarını çeker yollarım. Tozlu bürokrat masalarının, mahkeme duvarı gibi suratların fotoğraflarını? Büyük azgın köpeklerin, çıplak, ağaçsız dağların, çaresiz insanların yaşadığı bu soğuk yeryüzü cennetinin, tezekleri tükendiğinde insanların kendi soluklarıyla ısındıkları bu dağ başı köyünün çekerim fotoğrafını, yollarım. Fotoğraf demek, uygarlık demek. Tüm uygarlıkların üstüne ettiğim burada, bu çağdaş aleti kullanıp yüzlerce, binlerce kare fotoğraf çeker yollarım sana. ?İnsanlık Freski? başlığıyla sergiler ya da bir kitapta toplarsın. Yalnız sana değil, tüm tanıdıklarıma, uygarlığın ortasında yaşayan tüm insanlara da yollarım. Duvarlarını bu güzel fotoğraflarla kaplasınlar, içinde bulundukları durum için tanrılarına şükretsinler. Yatıp kalkıp yakarsınlar, adaklar sunsunlar. Yaşasın fotoğraf. Yaşasın bana bunları yazdıran sevgilim. Yaşasın uygarlık!"
@sagaris
10 yıl önce
7.6 / 10
@nesterm
10 yıl önce
( açıkca söyleyeyim ki , şu anda senin yüzünü de ansımıyorum ) , hayır , senin dediğin gibi (Ama o sen değilsin ki ...Dış görünüşe hiç bir zaman aldanmamak gerek , vb) değil .Bana sorarsan , insanın iç yüzü , dış yüzüne yansır .Hem , beni ne olup olmadığımın kararını bana bırakın. Tümünüz , sen yatağında uzanmış , uzak iklimlerin ve gelecek günlerin şiirlerini düzen ozanım , sen varlıkla yokluğun arasında mekik dokuyan diyalektik filozofum , sen beni doğurduğuna pişman olmadığını söyleyen anam , sen , kendinden kaçma , kendinden kaçamasın , bunu gördün işte diyen kör sevgilim , izin verinde çıldırayım sizin dünyanız aklı başında insanların dünyası ise bırakın ben çıldırayım. Çünkü burda , bu koşullarda , ancak çıldırarak sürdürülebilir yaşammm.
@tubarni
10 yıl önce
7.9 / 10
O dönem için yasaklanması çok da abes olmasa gerek aslında. Şimdilerde bile normalleşemediğimiz düşünülürse eğer..
"Dünya dönüyor, evet. Ama belki de burada, bu dağ başında, dönmemesini bilmek daha doğrudur"