İnsanların yaradılış ile ilgili yazdığı en iyi hikayedir Frankenstein. Hatta toplumların bu kadar seküler ve rasyonel düşünemediği bir dönemde yazılmış olsaydı, çok sayıda inanana sahip bir mitolojiye dönüşebilirdi.
1818 yılında Mary Shelley tarafından yazılan modern Prometheus'un yaklaşık 40 tane film uyarlaması var ve esinlenerek ortaya çıkartılan belki de yüzlerce film var. Ancak bu öykünün görsel hafızasına hayat veren 1931 yılında James Whale tarafından çekilen film. Boris Karloff'un canlandırdığı Yaratık'ın makyajı hala taklit ediliyor. Bilirsiniz; kare bir kafa, iri alın, büyük kulaklar, upuzun bir boy, dikişler ve metal parçaları. Aynı şekilde oluşturulan set de birçok korku filminin atmosferine ilham oluyor.
Film size eserin felsefi düşüncelerini yeterince veremeyecek. Bu yüzden önce romanı okumanızı, sonra da 1931 uyarlamasını izlemenizi öneririm. Bence Frankenstein herkesin ömründe bir kez olsun okuması gereken bir eser.
Öncelikle ahım şahım olay örgüsü olmamakla birlikte dönemine göre konusuyla bir öncüdür , filmi izlerken o kültlük damarlarınızda akıyor , aynı zamanda farketmişseniz insanı felsefi konularda bir hayli düşündürüyor , bana kalırsa mutlaka izleyin
Gerek dekor ve makyajlarıyla gerek oyunculuklarıyla gerekse Frankenstein’ın canavarının yarattığı gerilimle etkileyici bir film. Kitabını okumuş biri olarak uyarlama sırasında hikayenin hiçe sayıldığını belirtmeliyim. Güzelim kitabı hiç etmişler filmde. Fakat film olarak zamanını da göz önünde bulundurursanız başarılı.
Yönetmen uyarladığı esere karşı çok saygısız davranmış. En başta tanrı olmaya soyunan doktorumuzun ilk ismi Victor, Henry değil. Neden bir insan yaratmak istediği sorusunun cevabını ise filmde bulamıyoruz. Oysa ki 1930 tarihli bu uyarlamadan tam 64 yıl sonra Kenneth Branagh tarafından çekilen bir başka uyarlama da Victor Frankenstein çok sevdiği bir insanı kaybetmiş, bu sebeple doktor olmuş tur. Ölümü yenmek ister. Ölüm onun gözünde alt edilmesi gereken bir düşman dır. Yani temel de tanrı olmak değil dir amacı. Bu saygısızlığı bağnaz amerikan milliyetçiliğine bağlıyorum ben. Eserin felsefik boyutunu ve içerdiği dini göndermeleri bir kenara atıp "Almanlar kötüdür" ü perdeye yansıtmayı amaç edinmiş olduğunu düşünüyorum. Mekan tasarımı içler acısı, oyunculuklar ahmm.. aslında oyunculuk diye bir şey yok ortada doğruyu söylemek gerekirse. Senaryo ise başta belirttiğim yanlışların üzerine inşa edilmeye çalışıldığı için dramatik altyapıyı sağlam kuramıyor. Kurgusu çok kötü yapılmış. Sahneler ... Devamı
Yönetmen uyarladığı esere karşı çok saygısız davranmış. En başta tanrı olmaya soyunan doktorumuzun ilk ismi Victor, Henry değil. Neden bir insan yaratmak istediği sorusunun cevabını ise filmde bulamıyoruz. Oysa ki 1930 tarihli bu uyarlamadan tam 64 yıl sonra Kenneth Branagh tarafından çekilen bir başka uyarlama da Victor Frankenstein çok sevdiği bir insanı kaybetmiş, bu sebeple doktor olmuş tur. Ölümü yenmek ister. Ölüm onun gözünde alt edilmesi gereken bir düşman dır. Yani temel de tanrı olmak değil dir amacı. Bu saygısızlığı bağnaz amerikan milliyetçiliğine bağlıyorum ben. Eserin felsefik boyutunu ve içerdiği dini göndermeleri bir kenara atıp "Almanlar kötüdür" ü perdeye yansıtmayı amaç edinmiş olduğunu düşünüyorum. Mekan tasarımı içler acısı, oyunculuklar ahmm.. aslında oyunculuk diye bir şey yok ortada doğruyu söylemek gerekirse. Senaryo ise başta belirttiğim yanlışların üzerine inşa edilmeye çalışıldığı için dramatik altyapıyı sağlam kuramıyor. Kurgusu çok kötü yapılmış. Sahneler arası geçişlerde kopukluklar var. Oradan oraya ışınlanıyor karakterler adeta. Filmleri yapıldıkları yıla bakarak değerlendirme huyum yoktur ama madem ki alman düşmanlığı söz konusu o zaman şunu da söylemeden geçmeyelim. James Whale’in bu şaheserinden sadece bir yıl sonra çekilen M-Bir şehir katilini arıyor sinemasal açıdan bugün için bile muhteşem bir eser dir. Ve evet bir Alman yapımı dır. Kötü bir film. Beğenmedim tavsiye etmiyorum.
Yapım yılına nazaran gerek görsellik açısından, gerekse oyunculuk açısından güzel buldum filmi.
Boris Karloff nam-ı diğer William Henry Pratt’ın Frankenstein tiplemesi harikaydı, o makyaj, bakışlar, sesler... mükemmeldi. Colin Clive ve Mae Clarke birbirlerine bu kadar yakışamazdı.
Göl kenarında çiçek veren küçük kız ile oynaması ne kadar da hoştu. Aslında içinde iyiliği barındırdığını ama gelişmemiş bir beyni olduğu o sahnede ortaya çıkıyordu. Bunu çiçek sanıp kızı da göle atmasından anlıyoruz.
İzlediğim en iyi Frankenstein filmiydi. Çok bilindik bir hikaye olunca insan başka şeylere daha çok dikkat ediyor film boyunca. Bence çok iyi görselleştirilmiş hikaye. 2000’lerin Van Helsing gibi vampir filmlerine kukla oyuncu gibi katılır olmuştu Frankenstein. Gözüm gönlüm açıldı izleyince.
Sesli filmlere geçişin hala sürdüğü bir dönemde çekildiğinden sette çıkan her ses acayip bir şekilde duyuluyor. Lakin bu durum ayrı bir hava katmış. Daha da geriliyor insan.
@furkandgn9
1 yıl önce
7.7 / 10
1818 yılında Mary Shelley tarafından yazılan modern Prometheus'un yaklaşık 40 tane film uyarlaması var ve esinlenerek ortaya çıkartılan belki de yüzlerce film var. Ancak bu öykünün görsel hafızasına hayat veren 1931 yılında James Whale tarafından çekilen film. Boris Karloff'un canlandırdığı Yaratık'ın makyajı hala taklit ediliyor. Bilirsiniz; kare bir kafa, iri alın, büyük kulaklar, upuzun bir boy, dikişler ve metal parçaları. Aynı şekilde oluşturulan set de birçok korku filminin atmosferine ilham oluyor.
Film size eserin felsefi düşüncelerini yeterince veremeyecek. Bu yüzden önce romanı okumanızı, sonra da 1931 uyarlamasını izlemenizi öneririm. Bence Frankenstein herkesin ömründe bir kez olsun okuması gereken bir eser.
@aytug_kutuk
2 yıl önce
8.3 / 10
@linquter
4 yıl önce
7.5 / 10
@volk
10 yıl önce
1 / 10
@doris
10 yıl önce
Boris Karloff nam-ı diğer William Henry Pratt’ın Frankenstein tiplemesi harikaydı, o makyaj, bakışlar, sesler... mükemmeldi. Colin Clive ve Mae Clarke birbirlerine bu kadar yakışamazdı.
Göl kenarında çiçek veren küçük kız ile oynaması ne kadar da hoştu. Aslında içinde iyiliği barındırdığını ama gelişmemiş bir beyni olduğu o sahnede ortaya çıkıyordu. Bunu çiçek sanıp kızı da göle atmasından anlıyoruz.
@sebo
11 yıl önce
@tutaste
13 yıl önce
8.5 / 10
Sesli filmlere geçişin hala sürdüğü bir dönemde çekildiğinden sette çıkan her ses acayip bir şekilde duyuluyor. Lakin bu durum ayrı bir hava katmış. Daha da geriliyor insan.