" Kader dansına hoş geldiniz bayanlar baylar! Pistte dönüp duracağız. Ve bu sadece başlangıç. Sürdükçe sürecek. Peki, ne zaman sona erecek? Ancak bu saf, pırlanta gibi gençlerden son ikisi kaldığında. Son iki dansçı bir sağa bir sola giderek, tökezleyip topallayarak ayılıp bayılarak umutsuzluk ve yenilgi denizini geride bırakıp zafere ulaştığı zaman.Tek bir çift, yıpranmış bedenlerle yitik hayallerin üstüne basa basa buradan çıkacak." " Seyircilerin tek istedikleri biraz sefillik görmek. Bu sayede kendilerini daha iyi hissediyorlar. Buna hakları var. " " Sığırların durumu bizimkinden çok da kötü değil. Hatta daha iyi. Mezbahaya semiz gitsinler diye karınları devamlı doyuruluyor.." Kiminin sırtında, kiminin karnında taşıdığı umudun yüz karası maratonu :(( Hiçbir güzelliğin artık anlamı yok !
Atları da vururlar, Vurmazlar mı?'' Horace McCoy'ın okuduğum aynı isimli romanından uyarlanan, Devlet Tiyatrolarında sergilenen,Büyük buhranda ki kapitalist sistemi büyük ve ağır eleştriler, iğnelemeler yaparak ve bize o zamanları anlatan gelmiş geçmiş en büyük sistem eleştrisi filmlerinden ve gelmiş geçmiş en sarsıcı filmlerdenbiridir.Film sadece tek bir yerde geçmesine rağmen senaryosu,yönetmenliği ve oyunculukları o kadar iyidir ki bir an bile sıkılmanıza izin vermez Sydney Pollack.Jane Fonda'nın dillere destan,efsanevi ve sinema tarihine giren Oscar adaylıklı bu muhteşem performansı ayakta alkışlamak gerek.Artık o sene nasıl bir aktris performansı varsa Jane Fondayı 3.Oscarından mahrum bırakan..Bazı yerleri sadece Fonda ilerletti denebilir.Yardımcı oyuncular da gerçekten çok kaliteli performanslar sergilediler.Şu replik çok hoşuma gitmiştir ''2000 doları aldıktan sonra ne yapacaksın Gloria? En kaliteli fare zehrini alacağım'' O dönemde para için her şeyi yapacak insanlar;saatler bo... Devamı
Atları da vururlar, Vurmazlar mı?'' Horace McCoy'ın okuduğum aynı isimli romanından uyarlanan, Devlet Tiyatrolarında sergilenen,Büyük buhranda ki kapitalist sistemi büyük ve ağır eleştriler, iğnelemeler yaparak ve bize o zamanları anlatan gelmiş geçmiş en büyük sistem eleştrisi filmlerinden ve gelmiş geçmiş en sarsıcı filmlerdenbiridir.Film sadece tek bir yerde geçmesine rağmen senaryosu,yönetmenliği ve oyunculukları o kadar iyidir ki bir an bile sıkılmanıza izin vermez Sydney Pollack.Jane Fonda'nın dillere destan,efsanevi ve sinema tarihine giren Oscar adaylıklı bu muhteşem performansı ayakta alkışlamak gerek.Artık o sene nasıl bir aktris performansı varsa Jane Fondayı 3.Oscarından mahrum bırakan..Bazı yerleri sadece Fonda ilerletti denebilir.Yardımcı oyuncular da gerçekten çok kaliteli performanslar sergilediler.Şu replik çok hoşuma gitmiştir ''2000 doları aldıktan sonra ne yapacaksın Gloria? En kaliteli fare zehrini alacağım'' O dönemde para için her şeyi yapacak insanlar;saatler boyunca dans eden,ölen,deliren,ağlayan,zırlayan insanlar.. Ve özellikle de final sahnesi sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır.Film bittiğinde büyük bir şoka uğrarsınız.2.Büyük Burhan sizin içinizde başlamış olacaktır... 90
filmin sonunu bir tek ben mi yapay buldum bilmiyorum ama polis ile aralarında geçen "atları da vururlar değil mi" cümlesi bütün filmin havasını söndürdü gözümde.Yapıldığı yılla alakalı olabilir bilemedim.
Charles Dickens'ın sevdiğim kitaplarından birini yazıma başlık olarak seçerken, sadece isim üzerindeki ironi çağrışım yaptı. Filmi izlerken, zihnimde yankılanan söz öbeğiydi. oradaolmayanadam'ın harika yorumu üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok aslında. Sadece ben biraz daha perspektifi değiştireceğim. Film üzerinden günümüze bir çıkarım yapma çabasına girişeceğim.
"Büyük Buhran Dönemi" Amerika'nın en çarpıcı dönemlerinden birisidir, dile kolay kapitalizmin başkenti, ekonomik bir çöküş yaşamaktadır. Halkın "Büyük Umutlar" ının en çok sekteye uğradığı süreçtir. Pek çok sanat eserine konu olmuştur. Ne de olsa toplum, sanatı besler.
Asıl bahsetmek istediğim noktaya gelmeden önce, ufaktan filme paralel geçeyim. Sydney Pollack sevdiğim sinemacılardandır. Sakin bir anlatım tutturduğu filmlerinde, önemli meselelerin altını ince fakat çarpıcı bir biçimde çizer. "Atları da Vururlar" filmi de aynı minvalde ilerliyor. Jane Fonda'ya hayranımdır zaten. Yine güçlü bir por... Devamı
"Büyük Umutlar"...
Charles Dickens'ın sevdiğim kitaplarından birini yazıma başlık olarak seçerken, sadece isim üzerindeki ironi çağrışım yaptı. Filmi izlerken, zihnimde yankılanan söz öbeğiydi. oradaolmayanadam'ın harika yorumu üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok aslında. Sadece ben biraz daha perspektifi değiştireceğim. Film üzerinden günümüze bir çıkarım yapma çabasına girişeceğim.
"Büyük Buhran Dönemi" Amerika'nın en çarpıcı dönemlerinden birisidir, dile kolay kapitalizmin başkenti, ekonomik bir çöküş yaşamaktadır. Halkın "Büyük Umutlar" ının en çok sekteye uğradığı süreçtir. Pek çok sanat eserine konu olmuştur. Ne de olsa toplum, sanatı besler.
Asıl bahsetmek istediğim noktaya gelmeden önce, ufaktan filme paralel geçeyim. Sydney Pollack sevdiğim sinemacılardandır. Sakin bir anlatım tutturduğu filmlerinde, önemli meselelerin altını ince fakat çarpıcı bir biçimde çizer. "Atları da Vururlar" filmi de aynı minvalde ilerliyor. Jane Fonda'ya hayranımdır zaten. Yine güçlü bir portre çizmiş. Bir anektod; uzun süre, filmle alakalı tam bilgim olmadan önce, Robert Redford'un başrolü paylaştığını sanıyordum :)) lakin fiziksel özellikler, yarattığı etki ve mizacı düşünüldüğünde iyi ki oynamamış diyorum.
Gelelim günümüze; bazı filmler için klişeleşmiş bir yorumum vardır. "Ne yazık ki değerini güncelliğini yitirmeyen bir film..." diye... Örneğin Lumet'in "Network" filmi misali. Anlatı günümüzde de temalarını, meselelerini muhafaza etmektedir. Her ne kadar "Atları da Vururlar" bir Amerikan meselesini anlatıyor olsa da, öyküsü insan odaklı olduğundan, değindiği unsurlar evrensele kaydığından sınırları aşan bir film haline geliyor.
Demek istediğim açıkça şu; televizyonu açın ve kanalları değiştirmeye başlayın. Seviyeli, seviyesiz bir sürü yarışma programı. Umudunu buna bağlayan insanlar. Yani umudunu, çalışmaya, çabalamaya (elbette şartlarla da alakalı, şartlar ve sistemle) değil, bu programlara bağlayan yeri geldiğinde kendisini rezil etmekten çekinmeyen bireyler. Onları suçlamak mı, asla... Suçlu farklı mecralardır, biraz biraz da belki izleyici kitlesidir. Zira filmin benim için en önemli repliklerinden; "onlar ezilmiş, kendilerinden kötü durumdaki insanları görmek istiyorlar, iyi hissetmek için..." benzeri çarpıcı cümlelerdir.
Kesinlikle izlenmelidir... Neticede, yıllar geçse de, olay şekil değiştirse de, değişmeyen bir dünyada yaşıyoruz...
Seyredeni rahatsız edecek derecede toplumdaki sınıf ayrımını, koyun-kasap ilişkisini gözler önüne seriyor.. İnsanlardan nefret ettiren, insanlıktan utanmaya yolaçan bir film.. Tam bir şaheser !
büyük buhran dönemi filmleri içerisinde (en azından benim izlediğim) en iyisidir. umutsuzluk öyle bir hal almıştır ki pazarlanabilir haldedir artık. insanların ölümüne yarıştırıldığı ve çaresizliklerinin müthiş bir gösteri edasıyla sunulması bana bugün televizyonda görebileceğiniz türden "yetenek sergileme" yarışmalarını hatırlattı.
(birçok anlamıyla) yoksunluğun bu kadar iyi anlatıldığı pek film yoktur. ama en nihayetinde kendisi hakkında da söylenecek söz bırakmamıştır. Atları da vururlar, değil mi?
@naksidil
4 yıl önce
9.1 / 10
" Seyircilerin tek istedikleri biraz sefillik görmek. Bu sayede kendilerini daha iyi hissediyorlar. Buna hakları var. "
" Sığırların durumu bizimkinden çok da kötü değil. Hatta daha iyi. Mezbahaya semiz gitsinler diye karınları devamlı doyuruluyor.." Kiminin sırtında, kiminin karnında taşıdığı umudun yüz karası maratonu :(( Hiçbir güzelliğin artık anlamı yok !
@ferrygan
10 yıl önce
9 / 10
@otlu_kek
10 yıl önce
@frostyoda
11 yıl önce
6.4 / 10
@cemal_erdem
12 yıl önce
8.2 / 10
Charles Dickens'ın sevdiğim kitaplarından birini yazıma başlık olarak seçerken, sadece isim üzerindeki ironi çağrışım yaptı. Filmi izlerken, zihnimde yankılanan söz öbeğiydi. oradaolmayanadam'ın harika yorumu üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok aslında. Sadece ben biraz daha perspektifi değiştireceğim. Film üzerinden günümüze bir çıkarım yapma çabasına girişeceğim.
"Büyük Buhran Dönemi" Amerika'nın en çarpıcı dönemlerinden birisidir, dile kolay kapitalizmin başkenti, ekonomik bir çöküş yaşamaktadır. Halkın "Büyük Umutlar" ının en çok sekteye uğradığı süreçtir. Pek çok sanat eserine konu olmuştur. Ne de olsa toplum, sanatı besler.
Asıl bahsetmek istediğim noktaya gelmeden önce, ufaktan filme paralel geçeyim. Sydney Pollack sevdiğim sinemacılardandır. Sakin bir anlatım tutturduğu filmlerinde, önemli meselelerin altını ince fakat çarpıcı bir biçimde çizer. "Atları da Vururlar" filmi de aynı minvalde ilerliyor. Jane Fonda'ya hayranımdır zaten. Yine güçlü bir por ... Devamı
Charles Dickens'ın sevdiğim kitaplarından birini yazıma başlık olarak seçerken, sadece isim üzerindeki ironi çağrışım yaptı. Filmi izlerken, zihnimde yankılanan söz öbeğiydi. oradaolmayanadam'ın harika yorumu üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok aslında. Sadece ben biraz daha perspektifi değiştireceğim. Film üzerinden günümüze bir çıkarım yapma çabasına girişeceğim.
"Büyük Buhran Dönemi" Amerika'nın en çarpıcı dönemlerinden birisidir, dile kolay kapitalizmin başkenti, ekonomik bir çöküş yaşamaktadır. Halkın "Büyük Umutlar" ının en çok sekteye uğradığı süreçtir. Pek çok sanat eserine konu olmuştur. Ne de olsa toplum, sanatı besler.
Asıl bahsetmek istediğim noktaya gelmeden önce, ufaktan filme paralel geçeyim. Sydney Pollack sevdiğim sinemacılardandır. Sakin bir anlatım tutturduğu filmlerinde, önemli meselelerin altını ince fakat çarpıcı bir biçimde çizer. "Atları da Vururlar" filmi de aynı minvalde ilerliyor. Jane Fonda'ya hayranımdır zaten. Yine güçlü bir portre çizmiş. Bir anektod; uzun süre, filmle alakalı tam bilgim olmadan önce, Robert Redford'un başrolü paylaştığını sanıyordum :)) lakin fiziksel özellikler, yarattığı etki ve mizacı düşünüldüğünde iyi ki oynamamış diyorum.
Gelelim günümüze; bazı filmler için klişeleşmiş bir yorumum vardır. "Ne yazık ki değerini güncelliğini yitirmeyen bir film..." diye... Örneğin Lumet'in "Network" filmi misali. Anlatı günümüzde de temalarını, meselelerini muhafaza etmektedir. Her ne kadar "Atları da Vururlar" bir Amerikan meselesini anlatıyor olsa da, öyküsü insan odaklı olduğundan, değindiği unsurlar evrensele kaydığından sınırları aşan bir film haline geliyor.
Demek istediğim açıkça şu; televizyonu açın ve kanalları değiştirmeye başlayın. Seviyeli, seviyesiz bir sürü yarışma programı. Umudunu buna bağlayan insanlar. Yani umudunu, çalışmaya, çabalamaya (elbette şartlarla da alakalı, şartlar ve sistemle) değil, bu programlara bağlayan yeri geldiğinde kendisini rezil etmekten çekinmeyen bireyler. Onları suçlamak mı, asla... Suçlu farklı mecralardır, biraz biraz da belki izleyici kitlesidir. Zira filmin benim için en önemli repliklerinden; "onlar ezilmiş, kendilerinden kötü durumdaki insanları görmek istiyorlar, iyi hissetmek için..." benzeri çarpıcı cümlelerdir.
Kesinlikle izlenmelidir... Neticede, yıllar geçse de, olay şekil değiştirse de, değişmeyen bir dünyada yaşıyoruz...
@gundula
12 yıl önce
@daw
14 yıl önce
9.8 / 10
@anton
14 yıl önce
10 / 10
(birçok anlamıyla) yoksunluğun bu kadar iyi anlatıldığı pek film yoktur. ama en nihayetinde kendisi hakkında da söylenecek söz bırakmamıştır. Atları da vururlar, değil mi?
@lazare_carnot
14 yıl önce
10 / 10
muhteşem.
100/100
@slartibartfast
16 yıl önce
9 / 10