Otobüs filmi Türkiye’nin gurur duyması gereken nadir eserlerdendir. Bu filme çok uç demek aptalca olur, zira dönemde yurt dışına çıkan Türk milletinin çoğu bu seviyededir. Bunu reddetmek de gözlerini kapamaktan farksızdır. Hiçbir millete hiçbir şekilde alçaklık yaftası olarak görülmemelidir. Bu bir sanat eseridir, ki gerçeklikle dolup taştığı da yalanlanamaz. Günümüzde bile yurt dışına ilk gidişimizde (her ne kadar "toplumun gözünde yüksekte" olursak olalım) bu tür olaylar peşimizi bırakmaz, çünkü toplumumuza aşılanmış bir "gerilik" hakimdir. Oysa bunların her biri cahilliği mi gösterir? Orası tartışılır.
Bende tam olarak bundan bahsetmiştim.İşte hem film hem yazdığım ilk yorum hatta üstüne üstlük 2. yorum beni nasıl haklı çıkarıyor farkettin mi? Sanmıyorum.Haklı olduğumu görmek keyif verici. ;)
Filmi yapanlara çok abartmışlar demiştim ama sanırım toplumun bir kesimini ele alarak yapmışlar şimdi anladım ve hak verdim.Sayende oldu teşekkür ederim.
Filme hangi taraftan bakmalı burnu yükseklerde olan avrupalılar mı yoksa geldikleri yerden kültür şoku yaşayan, kandırılan Türklerin dramını mı? Böyle olaylar yaşanmamış mıdır?Elbette yaşanmıştır ancak filmde gösterilen Türk insanı figürü çok uç noktada yani hayatında gerçek anlamda hiçbirşey görmemiş bir insan olarak gösterilmiş ve buda filmi izlerken beni rahatsız etti. Hal böyle olunca filmde verilmek istenen diğer mesajları pek inandırıcı bulmadım.
Kıyılara vuran,botları batırılan,erkekleri ucuz işçiler ,kadınları ucuz fahişeler olarak görülen mültecilerin ,kendileri gibi umutları da kıyıya vuran mültecilerin ,kabuğundan çıkamamış sözde medeniyetlerde kabuğundan çıkmaya korkan mültecilerin yıllardır değişmeyen yalın acısını harika müziklerle,harika kamera açılarıyla ,harika oyunculuklarla anlatan harika bir eserdi..Başlangıçtaki 9 kişilik kareyle sondaki 7 kişilik kare, deniz kıyısına gitmek için ajansla görüşenlerle ,umut kıyısına gittiğini sananların aynı kadrajda yer aldığı sahneler ve Zülfü Livaneli'nin bitse de zihinde çalmaya devam eden o müziği..8.5/10
O günleri görmesem de yurt dışına çalışma hayali kuran insanları, onların yaşadığı sıkıntıları bizlere hissettirebilen ve yaşamları pahasına çıktıkları bu yolculuğa adeta bizi de çıkaran bu muhteşem eser beni gerçekten derinden yaraladı.
avrupalılar geçmişten günümüze geri kalan toplumları sömürü düzeniyle istedikleri gibi kullanmışlardır. günümüzde ise artık bu sömürgeleştirme olayı başka boyutlar alarak devam etmekte.yani biraz daha yumuşatılarak yapılmaktadır. 2.dünya savaşında iyice ayyuka çıkan ırkçılığında şemsiyesi altında kendi ırkına mensup olmayan ve dışlanmış ülke insanlarını hem istedikleri gibi kullanmışlardır hem de dışlamışlardır. bu ironik durum şimdi gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkmaktadır.
özellikle almanyaya göç eden insanlar çok ağır şartlar altında çalıştırılımıştır.ağır şartlar altında çalışan göçmenler sosyal hayattan uzak kalmışlardır çünkü bunun için zamanları yoktur.bu nedenle adapte olmaları çok uzun zaman almıştır ki bu insanlar bunun hala tramvatik etkilerini günümüzde de yaşamaktadırlar. bunu yurt dışından gelen yakınlarımız ve tanıdıklarımızın psikolojik durumlarından çok rahat anlayabiliriz. ilk başta da dediğim gibi bu dışlanmışlık ve sömürge mekanizması çeşitli global stklar veya... Devamı
avrupalılar geçmişten günümüze geri kalan toplumları sömürü düzeniyle istedikleri gibi kullanmışlardır. günümüzde ise artık bu sömürgeleştirme olayı başka boyutlar alarak devam etmekte.yani biraz daha yumuşatılarak yapılmaktadır. 2.dünya savaşında iyice ayyuka çıkan ırkçılığında şemsiyesi altında kendi ırkına mensup olmayan ve dışlanmış ülke insanlarını hem istedikleri gibi kullanmışlardır hem de dışlamışlardır. bu ironik durum şimdi gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkmaktadır.
özellikle almanyaya göç eden insanlar çok ağır şartlar altında çalıştırılımıştır.ağır şartlar altında çalışan göçmenler sosyal hayattan uzak kalmışlardır çünkü bunun için zamanları yoktur.bu nedenle adapte olmaları çok uzun zaman almıştır ki bu insanlar bunun hala tramvatik etkilerini günümüzde de yaşamaktadırlar. bunu yurt dışından gelen yakınlarımız ve tanıdıklarımızın psikolojik durumlarından çok rahat anlayabiliriz. ilk başta da dediğim gibi bu dışlanmışlık ve sömürge mekanizması çeşitli global stklar veya çeşitli örgütlerinde sayesinde minimize edilmeye çalışılmıştır ki büyük bir yol katedilmiştir.
filmde avrupalıların göçmenlere veya yabancılara bakış açısı olabildiğince anlatılmaya çalışılmış. bu anlatım sadece küçük bir alanda da olsa başarılı olmuşa benziyor. filmin çekildiği tarihe de bakarsak avrupa da ırkçılığın hala sıcaklığını koruduğunu görüyoruz.çünkü 2.dünya savaşının üstünden henüz 30 sene geçmiştir.2.dünya savaşı da bilindiği üzre ırkçı devletlerin hegemonyasında geçmiştir.
tarlasında çalışan çit süren insanlar kendilerini birden hiç görmedikleri yada tahmin edemedikleri bir yerde buluyorlar .bu ilk tramvaya neden oluyor. sonraki tramvalar peşisıra geliyor. filmi izlerken sinirlerim bozuldu ve ağlanacak bazı şeylere güldüm. kahramanlar homojen olarak seçilmemiş. hayatları boyunca köylerinde yaşayan ayda yılda bir şehre inen ve şehirdeki insanlar tarafından da ötekileştirilen küçük dünyalarında olabildiğince hayaller kurmaya çalışan ve bu hayallerin sonunu birtürlü getiremeyen insanları gördüm. yani ötekiler var bu filmde.en çok çaresizliği hissettim. içimden haykırmak geldi. başımı ellerim arasına alıp lanetler okudum.orda ki insanların gözlerine bakmak bile yeterli bunu hissetmek için. bütün duygular sessizce dışavuruluyor.
ne gerilim filmi ne de korku ama sizi soluksuz bir şekilde başında tutmayı başarıyor bunun sebebi acı gerçeklerin yüzümüze alenen çarpılması mı acaba?
tuncel kurtiz in buz gibi bir stockholm gecesinde açıkta kalması ve duvar ın üstünde oturuyor olmasını göremeyen yada farkketmeyen insanlar ve siz zannediyorsunuz ki o adam hala yaşıyor ta ki denizin dibini boylayana kadar ve bi umut belki çırpınır birisi kurtarır diyorsunuz ama yine değil orada kalıyor suyun altında bu sahne ile hayatın acımasızlığı toleranssız ve olabildiğince ürkütücü bir şekilde sunulmuş .. takdir etmek lazım tunç okan ı o dönemde bu türlü bir filmi çekebildiği için..
bir ara otobüs ten çıktıklarında onlarla oyun oynayan isveçlileri görüyoruz maskeleri ile acaba hangisi medeniyet hangisi barbar korkunç yada şiddet kullanıyor ? bir klüpte kadınlarla erkeklerin beraber izlediği pornolar acaba medeniyetin bir göstergesi mi medeniyet dedikleri bu mudur acaba??
Tunç Okan'ın 74 yapımı avrupalılar ve türklerin kafasındaki türk-avrupalı imajını kaçak göçmen hikayesi üzerinden işlediği filmi.
Kaçak göçmenlerin içerisinde günlerce sıkışıp kaldığı, dışına her çıkışlarında tedirgin, ürkek ve koşar adımlarla geri döndükleri o otobüs, avrupa insanının türklere/türkiyelilere bakış açısı ve kafalarındaki imajı simgeliyor olmalı. Otobüs o insanların kabuğu ve o insanlar kabuklarından çıkamıyorlar. Sıkıntı yaşıyorlar, içinde yaşadıkları topluma adapte olamıyorlar. Diğer taraftan isveçlilerin duygusuz, ırkçı, alaycı ve yozlaşmış bir toplum olarak işlenmesi de aynı şekilde türk/türkiyeli insanın kafasındaki avrupalı imajını temsil ediyor. Filmi bu şekilde yorumlayınca başlarda abartılı gelen bazı sahnelerin gözümüzde normalleşmesi kaçınılmaz oluyor. Filmin en vurucu anının Tuncel Kurtiz'in denize düşüp kaybolduğu sahne olduğunu düşünüyorum. Beklenmedikti.
İsveçlilerin; bizleri ahlaksız, değer yargıları olmayan, yoz bir toplum olarak gösteriyor tepkisiyle ... Devamı
Tunç Okan'ın 74 yapımı avrupalılar ve türklerin kafasındaki türk-avrupalı imajını kaçak göçmen hikayesi üzerinden işlediği filmi.
Kaçak göçmenlerin içerisinde günlerce sıkışıp kaldığı, dışına her çıkışlarında tedirgin, ürkek ve koşar adımlarla geri döndükleri o otobüs, avrupa insanının türklere/türkiyelilere bakış açısı ve kafalarındaki imajı simgeliyor olmalı. Otobüs o insanların kabuğu ve o insanlar kabuklarından çıkamıyorlar. Sıkıntı yaşıyorlar, içinde yaşadıkları topluma adapte olamıyorlar. Diğer taraftan isveçlilerin duygusuz, ırkçı, alaycı ve yozlaşmış bir toplum olarak işlenmesi de aynı şekilde türk/türkiyeli insanın kafasındaki avrupalı imajını temsil ediyor. Filmi bu şekilde yorumlayınca başlarda abartılı gelen bazı sahnelerin gözümüzde normalleşmesi kaçınılmaz oluyor. Filmin en vurucu anının Tuncel Kurtiz'in denize düşüp kaybolduğu sahne olduğunu düşünüyorum. Beklenmedikti.
İsveçlilerin; bizleri ahlaksız, değer yargıları olmayan, yoz bir toplum olarak gösteriyor tepkisiyle filmi yasaklamaya kalkmamalarını, yönetmenin anlatmak istediklerini algılayabilmiş olmalarına bağlıyorum.
@superhans
3 yıl önce
9.2 / 10
@filmist
8 ay önce
Filmi yapanlara çok abartmışlar demiştim ama sanırım toplumun bir kesimini ele alarak yapmışlar şimdi anladım ve hak verdim.Sayende oldu teşekkür ederim.
@superhans
1 yıl önce
@filmist
4 yıl önce
1 / 10
Böyle olaylar yaşanmamış mıdır?Elbette yaşanmıştır ancak filmde gösterilen Türk insanı figürü çok uç noktada yani hayatında gerçek anlamda hiçbirşey görmemiş bir insan olarak gösterilmiş ve buda filmi izlerken beni rahatsız etti.
Hal böyle olunca filmde verilmek istenen diğer mesajları pek inandırıcı bulmadım.
@no_one
7 yıl önce
8.5 / 10
https://www.youtube.com/watch?v=uTMVyi52ho0
@no_education
7 yıl önce
7.5 / 10
@sagaris
10 yıl önce
7.4 / 10
@ucurumdakisoz
11 yıl önce
7.9 / 10
@ucurumdakisoz
11 yıl önce
7.9 / 10
özellikle almanyaya göç eden insanlar çok ağır şartlar altında çalıştırılımıştır.ağır şartlar altında çalışan göçmenler sosyal hayattan uzak kalmışlardır çünkü bunun için zamanları yoktur.bu nedenle adapte olmaları çok uzun zaman almıştır ki bu insanlar bunun hala tramvatik etkilerini günümüzde de yaşamaktadırlar. bunu yurt dışından gelen yakınlarımız ve tanıdıklarımızın psikolojik durumlarından çok rahat anlayabiliriz. ilk başta da dediğim gibi bu dışlanmışlık ve sömürge mekanizması çeşitli global stklar veya ... Devamı
özellikle almanyaya göç eden insanlar çok ağır şartlar altında çalıştırılımıştır.ağır şartlar altında çalışan göçmenler sosyal hayattan uzak kalmışlardır çünkü bunun için zamanları yoktur.bu nedenle adapte olmaları çok uzun zaman almıştır ki bu insanlar bunun hala tramvatik etkilerini günümüzde de yaşamaktadırlar. bunu yurt dışından gelen yakınlarımız ve tanıdıklarımızın psikolojik durumlarından çok rahat anlayabiliriz. ilk başta da dediğim gibi bu dışlanmışlık ve sömürge mekanizması çeşitli global stklar veya çeşitli örgütlerinde sayesinde minimize edilmeye çalışılmıştır ki büyük bir yol katedilmiştir.
filmde avrupalıların göçmenlere veya yabancılara bakış açısı olabildiğince anlatılmaya çalışılmış. bu anlatım sadece küçük bir alanda da olsa başarılı olmuşa benziyor. filmin çekildiği tarihe de bakarsak avrupa da ırkçılığın hala sıcaklığını koruduğunu görüyoruz.çünkü 2.dünya savaşının üstünden henüz 30 sene geçmiştir.2.dünya savaşı da bilindiği üzre ırkçı devletlerin hegemonyasında geçmiştir.
tarlasında çalışan çit süren insanlar kendilerini birden hiç görmedikleri yada tahmin edemedikleri bir yerde buluyorlar .bu ilk tramvaya neden oluyor. sonraki tramvalar peşisıra geliyor. filmi izlerken sinirlerim bozuldu ve ağlanacak bazı şeylere güldüm. kahramanlar homojen olarak seçilmemiş. hayatları boyunca köylerinde yaşayan ayda yılda bir şehre inen ve şehirdeki insanlar tarafından da ötekileştirilen küçük dünyalarında olabildiğince hayaller kurmaya çalışan ve bu hayallerin sonunu birtürlü getiremeyen insanları gördüm. yani ötekiler var bu filmde.en çok çaresizliği hissettim. içimden haykırmak geldi. başımı ellerim arasına alıp lanetler okudum.orda ki insanların gözlerine bakmak bile yeterli bunu hissetmek için. bütün duygular sessizce dışavuruluyor.
@poormf
12 yıl önce
7.5 / 10
7/10
@benkendimveben
13 yıl önce
7.5 / 10
tuncel kurtiz in buz gibi bir stockholm gecesinde açıkta kalması ve duvar ın üstünde oturuyor olmasını göremeyen yada farkketmeyen insanlar ve siz zannediyorsunuz ki o adam hala yaşıyor ta ki denizin dibini boylayana kadar ve bi umut belki çırpınır birisi kurtarır diyorsunuz ama yine değil orada kalıyor suyun altında bu sahne ile hayatın acımasızlığı toleranssız ve olabildiğince ürkütücü bir şekilde sunulmuş .. takdir etmek lazım tunç okan ı o dönemde bu türlü bir filmi çekebildiği için..
bir ara otobüs ten çıktıklarında onlarla oyun oynayan isveçlileri görüyoruz maskeleri ile acaba hangisi medeniyet hangisi barbar korkunç yada şiddet kullanıyor ? bir klüpte kadınlarla erkeklerin beraber izlediği pornolar acaba medeniyetin bir göstergesi mi medeniyet dedikleri bu mudur acaba??
@renksizleke
13 yıl önce
Kaçak göçmenlerin içerisinde günlerce sıkışıp kaldığı, dışına her çıkışlarında tedirgin, ürkek ve koşar adımlarla geri döndükleri o otobüs, avrupa insanının türklere/türkiyelilere bakış açısı ve kafalarındaki imajı simgeliyor olmalı. Otobüs o insanların kabuğu ve o insanlar kabuklarından çıkamıyorlar. Sıkıntı yaşıyorlar, içinde yaşadıkları topluma adapte olamıyorlar. Diğer taraftan isveçlilerin duygusuz, ırkçı, alaycı ve yozlaşmış bir toplum olarak işlenmesi de aynı şekilde türk/türkiyeli insanın kafasındaki avrupalı imajını temsil ediyor. Filmi bu şekilde yorumlayınca başlarda abartılı gelen bazı sahnelerin gözümüzde normalleşmesi kaçınılmaz oluyor. Filmin en vurucu anının Tuncel Kurtiz'in denize düşüp kaybolduğu sahne olduğunu düşünüyorum. Beklenmedikti.
İsveçlilerin; bizleri ahlaksız, değer yargıları olmayan, yoz bir toplum olarak gösteriyor tepkisiyle ... Devamı
Kaçak göçmenlerin içerisinde günlerce sıkışıp kaldığı, dışına her çıkışlarında tedirgin, ürkek ve koşar adımlarla geri döndükleri o otobüs, avrupa insanının türklere/türkiyelilere bakış açısı ve kafalarındaki imajı simgeliyor olmalı. Otobüs o insanların kabuğu ve o insanlar kabuklarından çıkamıyorlar. Sıkıntı yaşıyorlar, içinde yaşadıkları topluma adapte olamıyorlar. Diğer taraftan isveçlilerin duygusuz, ırkçı, alaycı ve yozlaşmış bir toplum olarak işlenmesi de aynı şekilde türk/türkiyeli insanın kafasındaki avrupalı imajını temsil ediyor. Filmi bu şekilde yorumlayınca başlarda abartılı gelen bazı sahnelerin gözümüzde normalleşmesi kaçınılmaz oluyor. Filmin en vurucu anının Tuncel Kurtiz'in denize düşüp kaybolduğu sahne olduğunu düşünüyorum. Beklenmedikti.
İsveçlilerin; bizleri ahlaksız, değer yargıları olmayan, yoz bir toplum olarak gösteriyor tepkisiyle filmi yasaklamaya kalkmamalarını, yönetmenin anlatmak istediklerini algılayabilmiş olmalarına bağlıyorum.