4 yıl önce
Laurence Anyways filmine yorum yazdı:
Röntgenci filmine yorum yazdı:
Korkudan haz alan bir adamın hikayesi. Psikolojik tahlillerle bezeli, duyularımızı sonuna kadar açan, kamerayı seyircinin gözü gibi kullanarak sahnelerdeki gerilimi iliklerimize kadar hissetmemizi sağlayabilen mükemmel bir film.
Peki insanların korkusundan en iyi nasıl beslenilebilir? Tabi ki en korkulan zamanda, ölümle yüz yüze gelinen anda gözün yansımasını kameraya kaydederek. Ya da sesler. Herhangi bir şey görmediğimizde bile birçok şey anlatmaz mı? Mesela bir korku filminde sesleri çıkarınca geriye ne kalır ki. Kulak ve göz de zaten insan duygularının en iyi algılandığı organlar değil midir? Peki ya seslerle hayatı izleyen görme engelli bir kadının korktuğunu nasıl anlayabiliriz, gözleri ölümü hissettiğinde bile tepkisiz kalabilir mi?
Oyun filmine yorum yazdı:
Aslanköy’de bir uyanış hikayesi. Birkaç kadının önderliğinde kurulan bir tiyatro grubunun ve sanatın bireyler üzerindeki dönüştürücü etkisini fark etmemizi sağlayan samimi bir belgesel. Elbette bu samimiyetin sağlanmasında bir kadın yönetmenin olmasının da payı var.
Özellikle taşra ve köylerde daha baskın hissedilen erkek hegemonyasına rağmen, yıkıcı eleştirilere, "olur mu öyle şey" gibi heves kırıcı söylemlere aldırmayıp, çoğu ilkokul mezunu olan kadınların kendi özgür iradeleriyle bir şeyleri yapabilme hissi, başarma duygusu, hayallerine ket vurulurak hep başkalarının istediği bir hayatı yaşamalarından dolayı bir özlemle ve haykırmak istedikleri öfkelerini bir tiyatro oyunuyla sergilemek istemektedirler. Bu sayede erkek egemenliğine bir eleştiri yöneltmek, fark edilmek ve bunu değiştirmek istemektedirler. Ve bu "alışılmadık" oluşum hem kadınlarda kurulu düzene karşı bir başkaldırı kıvılcımına hem de erkeklerde kadınların gücüne karşı duyulan bir saygının uyanmasına sebep oluyor. Top ... DevamıAslanköy’de bir uyanış hikayesi. Birkaç kadının önderliğinde kurulan bir tiyatro grubunun ve sanatın bireyler üzerindeki dönüştürücü etkisini fark etmemizi sağlayan samimi bir belgesel. Elbette bu samimiyetin sağlanmasında bir kadın yönetmenin olmasının da payı var.
Özellikle taşra ve köylerde daha baskın hissedilen erkek hegemonyasına rağmen, yıkıcı eleştirilere, "olur mu öyle şey" gibi heves kırıcı söylemlere aldırmayıp, çoğu ilkokul mezunu olan kadınların kendi özgür iradeleriyle bir şeyleri yapabilme hissi, başarma duygusu, hayallerine ket vurulurak hep başkalarının istediği bir hayatı yaşamalarından dolayı bir özlemle ve haykırmak istedikleri öfkelerini bir tiyatro oyunuyla sergilemek istemektedirler. Bu sayede erkek egemenliğine bir eleştiri yöneltmek, fark edilmek ve bunu değiştirmek istemektedirler. Ve bu "alışılmadık" oluşum hem kadınlarda kurulu düzene karşı bir başkaldırı kıvılcımına hem de erkeklerde kadınların gücüne karşı duyulan bir saygının uyanmasına sebep oluyor. Toplumsal rollerdeki keskin çizgiler de bu sayede biraz yumuşuyor. Anlatılan hikayelerin benzerliği, oynayamasa da seyirci olarak oturan kadınların gözlerinden okunuyor ve oyun, ezilen bütün kadınların sesi oluyor.
Oyunun provalarında silah kullanılan bir sahnede kuru sıkı tabanca kullanılması ve bundan haberin olmayan bir kadının bir hayli korktuktan sonra korkma sebebini " okulu bastılar sandım" diyerek açıklaması, bu kadınların yobaz düzene karşı ne kadar cesurca karşı durduklarını açıkça ortaya koyuyor.
Şüphe filmine yorum yazdı:
Muhteşem sinematografisi ve müzikleriyle iki buçuk saat boyunca ara verilmemesine rağmen bir an bile sıkılmadan izlenebilen başarılı bir film. Bazı filmleri tam olarak anlayıp anlamamanız önemli değildir çünkü bunun hakkında bir kaygısı yoktur önemli olan izlerken hissettiğiniz duygulardır. Filmler kafanızda oluşturduğunuz sebep-sonuç ilişkisinde ilerlemek zorunda değil. Merak ettiğiniz her şeye bir cevap bulamayabilirsiniz. Ters köşe olmak için kendinizi herhangi bir beklentiye sokmayın. Bunun yerine filmdeki karakterlerin hissiyatını paylaştığınızı fark ederek gerilebilir, mutlu olabilir,aldatılmış hissedebilir ya da "şüpheye" düşebilirsiniz.Bence bu filmi de başarılı kılan şey sizi sürekli şüphe içinde bırakması, filmdeki karakterin yerine geçmişiz gibi kendimizi başkalarını gözlem yaparken bulmuş olmak ya da müziğin ritmiyle hareket eden bedenleri hayranlıkla izleyebilmemizdir.
Yitik Kuşlar filmine yorum yazdı:
Kültür Bakanlığının desteğiyle çekilen film Ermeni tehcirini arka plana alarak, tartışma yaratmayacak şekilde katliamlara değinmeden, küçük bir kasabanın evlerinden edilip sürgüne gönderilmesini, savaşın ardındaki acıları iki çocuğun gündelik yaşantıları üzerinden anlatmış.
Bir sabah vakti evinize gelen askerlerin postallarıyla uyanmak ve geride bırakılan evler,eşyalar,çocuklar ve yaşamlar.. Yersiz yurtsuz kimsesiz kalmak. Bu detaylara filmde fazla yer verilmemiş bence böyle acı bir zamanda geçen bir film çekmek daha yoğun bir duygu gerektiriyor. Belki de toplum olarak o dönemle henüz yüzleşmediğimiz için eksikliğini hissetmişimdir
Olayları fazla dramatize etmeden anlatan, durağan, hafif de masalsı güzel bir film olmuş.
Sarmaşık filmine yorum yazdı:
İlk 15 dakikada gemideki hiyerarşiyi anlamamız açısından ağır tempoda başlayan film,her sahnede giderek artan gerilim seviyesiyle seyircinin ilgisini yüksek tutmayı başarıyor.Çaresizliğin ve bilinmezliğin getirdiği psikolojinin, zamanı nasıl yavaşlattığı imgesel öğelerle belirtilse de karakterlerin ruhsal durumlarını kolayca anlayıp empati kurabiliyoruz.Bunda oyuncuların başarılı performansları ve kameranın yumuşak çekimleri de etkili oluyor. Muhtemelen sadece başka sinemada gösterime girecek olması da Türkiye sineması adına önemli bir filmin daha yeteri kadar ilgi görmemesine sebep olacaktır.İmkanınız varsa mutlaka izleyin.
Kanun Namına filmine yorum yazdı:
Tiyatrocular döneminden sinemacılar dönemine geçişi sağlayan film;Türkiye sinemasında yeni bir çağı başlatan,Türkiye sinemasının en önemli yapıtlarından biridir.Lütfi Akad'ın da bu dönemde en iyi yönetmen olarak kabul edilmesi ve Ayhan Işık'ın bir dergi yarışmasında mankenlik ödülünü kazandıktan sonra deneyimsiz bir şekilde kamera karşısına çıkması ve tanınması da bu filmle birlikte başlar. 50'li yılların İstanbul'unun başarılı bir şekilde resmedilmesi ve Türkiye sinemasında önemli bir yere sahip olması bakımından mutlaka izlenmesi gereken bir film.
Eğitmenler filmine yorum yazdı:
Politik,sistem karşıtı bir şekilde başlayıp beklenti çıtamı yükseltmişken;filmin ortalarına doğru bu beklentimi karşılamayıp,ne olacağını önceden tahmin edebileceğimiz romantizm ve gerilim yüklü sahnelerle bir nebze hayal kırıklığına uğradım.
Buna rağmen kapitalist düzen hakkında sorgulatan,akıcı bir şekilde izlenebilen,gerilimin ve romantizmin dozajını fazla abartmayan ve sonlara doğru görselliğiyle ziyafet sunan güzel bir film ortaya çıkmış.
Ben O Değilim filmine yorum yazdı:
Sıradan bir adamın Kafka vari dönüşümünün hikayesi.Yani bana göre bi dönüşümün hikayesi.Yapılan söyleşide film neyi anlatıyor sorusuna yönetmen net bir cevap vermiyor.Çünkü ne anlamamız gerektiği,filmin sonunu neye bağlamamız,nasıl yorumlamamız gerektiği biraz da bize bırakılmış.
Filmdeki ana karakterin tek düze,rutine bağlamış hayatı; ercan kesal'ın mükemmel oyunculuğu,uzun tek plan çekimler, iyi seçilmiş mekanlar ve yönetmenlerin marifetiyle birlikte o kadar samimi anlatılmış ki; sanki o karakter,salondan çıkıp sokağı dönünce karşımıza çıkabilirmiş gibi geliyor.
Türkiye standartlarının üstünde olan ve alışılmadık bir kurguyla çekilmiş film; Roma film festivalinde en iyi senaryo ödülü ve altın lale en iyi film ödülünün de sahibi.
İtirazım Var filmine yorum yazdı:
Sıradan polisiye filmlerindeki gibi 'katil kim?' diye merak ettirmekten çok alışılmadık bir imam karakteri üzerine yoğunlaşıp mizahi bir dille bürokrasiye,devlete,hükümete,kapitalizme ince göndermeler yapan cesur bir Onur Ünlü filmi.Ayrıca Sırrı Süreyya'nın dokunuşları da filmde kendini belli ediyor ve ayrı bir tat veriyor.
Filmin ortalarında İhsan Eliaçık'ın Mülk Yazıları adlı kitabından alıntı güçlü bir vaazı vardır :
"İhtiyaçtan fazla mal haramdır, hırsızlıktır. Altın ve gümüş, yoksullar üzerinde hegemonya kurmak için kullanılıyor. İnfak edilmiyor. Mülkte şirk koşuluyor. Kırkta bir diye bir şey tutturulmuş gidiyor. Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelerine taşınanlar var. Peki sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı? Bu dinin klasik fıkıh anlayışı, yeryüzünün sokaklarında aç gezen 1 milyar insan için ne diyor? O fıkıh, Ömer'i vuranların, Ebuzer'i çöle gömenlerin, Ali'yi hançerleyenlerin, Hüseyin'i susuz bırakanların, Medine'y ... DevamıSıradan polisiye filmlerindeki gibi 'katil kim?' diye merak ettirmekten çok alışılmadık bir imam karakteri üzerine yoğunlaşıp mizahi bir dille bürokrasiye,devlete,hükümete,kapitalizme ince göndermeler yapan cesur bir Onur Ünlü filmi.Ayrıca Sırrı Süreyya'nın dokunuşları da filmde kendini belli ediyor ve ayrı bir tat veriyor.
Filmin ortalarında İhsan Eliaçık'ın Mülk Yazıları adlı kitabından alıntı güçlü bir vaazı vardır :
"İhtiyaçtan fazla mal haramdır, hırsızlıktır. Altın ve gümüş, yoksullar üzerinde hegemonya kurmak için kullanılıyor. İnfak edilmiyor. Mülkte şirk koşuluyor. Kırkta bir diye bir şey tutturulmuş gidiyor. Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelerine taşınanlar var. Peki sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı? Bu dinin klasik fıkıh anlayışı, yeryüzünün sokaklarında aç gezen 1 milyar insan için ne diyor? O fıkıh, Ömer'i vuranların, Ebuzer'i çöle gömenlerin, Ali'yi hançerleyenlerin, Hüseyin'i susuz bırakanların, Medine'yi yağmalayarak 900 sahabe kadınına tecavüz edenlerin ve Kabe'yi mancınıkla ateşe verenlerin fıkhıdır. O fıkıhtan bir şey çıkmaz. O, zenginlerin, kodamanların, cariye ve köle sahibi olma peşine düşmüşlerin fıkhıdır. Sultanların, harem ağalarının, zindandan İmam-ı Azam'ın kırbaçtan morarmış cesedini çıkaranların, kırkta bircilerin fıkhıdır. Ebuzer Ğıfari'nin dediği gibi 'Geceyi aç geçirip de kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim...' ''
Her neyse filme gelecek olursak yarı otobiyografik bir film olan Laurence Anyways, kendi bedeninin başka bir cinsiyet içinde hapsolduğunu düşünen bir bireyin asıl kimliğine dönüş kararını verdikten sonra, kendisiyle olan iç hesaplaşmasını ve çevresiyle olan ilişkilerini konu alıyor. Kısaca, vücuduna yabancı olan bir kişinin psikolojik ve fiziksel olarak değişim öyküsü. Lgbti bireylerin toplumda ne kadar dışlandığı aşikar. Maalesef bu durum dünyanın her yerinde aynı. Bu filmde de yine transeksüel bir bireyin toplumsal ilişkilerde, kafede, işte her yerde ne kadar saygısızca ve tahammülsüzce tavırlara maruz kaldığını görüyoruz. Ama bunun yanında özellikle yakın çevresindeki insanların bu duruma karşı neler hissedebileceği üzerine yoğun ... Devamı
Her neyse filme gelecek olursak yarı otobiyografik bir film olan Laurence Anyways, kendi bedeninin başka bir cinsiyet içinde hapsolduğunu düşünen bir bireyin asıl kimliğine dönüş kararını verdikten sonra, kendisiyle olan iç hesaplaşmasını ve çevresiyle olan ilişkilerini konu alıyor. Kısaca, vücuduna yabancı olan bir kişinin psikolojik ve fiziksel olarak değişim öyküsü. Lgbti bireylerin toplumda ne kadar dışlandığı aşikar. Maalesef bu durum dünyanın her yerinde aynı. Bu filmde de yine transeksüel bir bireyin toplumsal ilişkilerde, kafede, işte her yerde ne kadar saygısızca ve tahammülsüzce tavırlara maruz kaldığını görüyoruz. Ama bunun yanında özellikle yakın çevresindeki insanların bu duruma karşı neler hissedebileceği üzerine yoğunlaşılmış. Yıllardır sevgili olduğunuz kişinin bir gün cinsiyet değiştirmek istediğini öğrendiğinizde yaşayabileceğiniz duygu durumunu düşünün. Ya da yıllardır görüşmediğiniz çocuğunuz bir gün çıkıp kendini erkek bedeninde hapsolmuş olarak gördüğü için kandırılmış hissettiğini söylediğinde ne düşünürsünüz? Bu duygu değişimlerine muazzam görüntü yönetmenliği de eklenince Laurance ile birlikte soluk alıyor, başkalarının iğneleyici bakışlarını üzerimizde hissediyor ( ya da yüzüne bakmaya bile cesareti olmayanlara karşı gülüyor) ve onlara karşı birlikte göğüs geriyoruz. Bu sayede karakterlerle kolayca empati kurabiliyoruz. Son olarak müzik seçimi ve sahnelerdeki mükemmel uyumu da sinema salonlarına olan özlemimizi bir kez daha gün yüzüne çıkarıyor :(