L
9 yıl önce
Şahane Hayat filmine yorum yazdı:
Sıkıca tutunmuş olduğu köprünün demir parmaklarının ardından aşağıda olanca şiddetiyle akan suya bakan adamımız sanki geçmişte yaşadığı hayal kırıklıklarını izlemektedir. Suyun üzerine serpiştiren kar taneleride karıncalanma efektidir adeta. O suya baktıkça su da ona bakmaya başlamıştır giderek bir müddet sonra. Bu durumdan sıkılarak parmaklığın üzerine çıkar ve tam adımını boşluğa doğru atacağı sırada izleniyormuş hissine kapılıp başını çevirir. Hemen sağ yanında ne zamandır orada olduğunu bilmediği bir adam vardır. Kısa bir göz süzmeyle gördüğü kişi havanın keskin soğuğuna uygun olarak oldukça sıkı giyinmiş kafasında fötr şapkası merhametli gülümsemesiyle yetmişlerinde yaşlı bir adamdır. Peki gecenin bu saatinde bu soğukta ve bu köprünün üstünde ne amaçla bulunmaktadır? Peşi sıra gelen sorular kendisine geçmişte izlediği siyah beyaz bir filmi hatırlatır. Başroldeki adam tam intihar edecekken bir melek gelmiş ve onsuz hayatın, çevresindeki insanlar için ne kadar kötü sonuçlar doğuraca ... DevamıSıkıca tutunmuş olduğu köprünün demir parmaklarının ardından aşağıda olanca şiddetiyle akan suya bakan adamımız sanki geçmişte yaşadığı hayal kırıklıklarını izlemektedir. Suyun üzerine serpiştiren kar taneleride karıncalanma efektidir adeta. O suya baktıkça su da ona bakmaya başlamıştır giderek bir müddet sonra. Bu durumdan sıkılarak parmaklığın üzerine çıkar ve tam adımını boşluğa doğru atacağı sırada izleniyormuş hissine kapılıp başını çevirir. Hemen sağ yanında ne zamandır orada olduğunu bilmediği bir adam vardır. Kısa bir göz süzmeyle gördüğü kişi havanın keskin soğuğuna uygun olarak oldukça sıkı giyinmiş kafasında fötr şapkası merhametli gülümsemesiyle yetmişlerinde yaşlı bir adamdır. Peki gecenin bu saatinde bu soğukta ve bu köprünün üstünde ne amaçla bulunmaktadır? Peşi sıra gelen sorular kendisine geçmişte izlediği siyah beyaz bir filmi hatırlatır. Başroldeki adam tam intihar edecekken bir melek gelmiş ve onsuz hayatın, çevresindeki insanlar için ne kadar kötü sonuçlar doğuracağını göstermiştir. Filmin ismini "Ist das Leben nicht schön?" olarak anımsar ama emin değildir.Ayrıca filmdeki meleğin kanatları vardır sanki oysa ki bu adamda kanat namına bişey yoktur. Yoksa der cennettede birşeyleri haketmek için zorlamak gereklidir. Neden olmasındır ki neticede melek olmak zirve noktasıdır ve o mevkiye ulaşmanın hem taban puanı yüksek hem de rekabet seviyesi ciddi boyutta olmalıdır. En nihayetinde bu durum işaret olabilir diye düşünür bir an. Belki kendisini sevenlerin dualarını duyan Tanrı bir melek göndermiştir, kimbilebilir. Beklemeliyim der çünkü filme göre melek atlamalı ve o da meleği boğulmaktan kurtarmalıdır. Tam bu sırada köprünün diğer ucundan karda yürüme hışırtıları duyup dikkatini o tarafa yönlendirir. El feneriyle biri yaklaşmaktadır. Senaryoda bu olmadığı için şaşırmıştır ilk etapta. El fenerinin ışığı artık onu merkeze almış ve adamda hemen sol yanında durmuştur. Soğuktan dolayı dişlerinin takırdamasından ve kendi kendine söylenmesinden burada bulunmaktan memnun olmadığı belli olan davetsiz misafirin hiddetli soru cümlesiyle neye uğradığını şaşırır. "Köprünün tepesinde ne ararsın bre gafil!" demiştir adam. Panik havasında açıklamaya girişeceği sırada yaşlı adamın boşluktan aşağıya doğru süzüldüğünü görür. "İşte" der "zamanı geldi" besmele getirip tam atlayacağı sırada yaşlı adamın suyun üzerinde durduğunu fal taşı gibi açılmış gözlerle farkeder. Dudaklarından heyecanlı bir ses tonuyla Ulu.. Tanrım..mucize.. kelimeleri dökülür. Ancak el fenerli adamın açıklamaları gecikmez. Anlattığına göre yaşlı adamın lakabı Sabri Onbaşıdır. Sebebi de Kore Savaşında kasabanın en yükek rütbeli askeri yani onbaşı olmasındandır. Zamanında düşük faiz ve kar payıyla halkını ev sahibi yapma idealiyle bir yapı kooperatifi kurarak yola çıkmış kasabanın yerlisi zengin bir adamdır. Fakat bu ütopik idealini çekemeyen rakip partiden kasabanın diğer zengini onu engellemek adına şeytani planlar peşinde iken evlerin yapıldığı arazinin devlet hazinesine ait olduğunu keşfederek amacına ulaşır. Başkentte ki güçlü nüfuzunu kullanarak bir christmas ruhuymuşcasına toplattığı zabıta ve polis ekipleriyle evleri yıktırtır. Kasaba halkına rezil olmamak adına tüm servetini zararın karşılanması için harcayan Sabri Onbaşı belki manevi anlamda melek mertebesine yükselir ancak yaşanan bu maddi dünyada tam manasıyla ölünün bir kademe üstü olan sersefil konumuna inmiştir. El fenerli adamda bu yıkılan evlerin inşaatında çalışmış herşeyini kaybettikten sonrada Sabri Onbaşıyı minnet borcundan evine almıştır. Yaşanan olaylardan sonra beyin fonksiyonlarındaki arz-talep dengesi bozulan Sabri Onbaşı mütemadiyen bu köprüye gelerek intihar etmeye çalışır. İntihar denemelerinin başarısızlığının sebebi ise aşağıdaki suyun Devlet Su İşlerine ait sulama kanalı dolayısıyla fazla derin olmamasındandır. Son olarak ince sıvacı olmasından dolayı kendisine kasabada İnce Memed dendiğini belirten el fenerli adam yumuşak bir ses tonuyla "İnce sıvacı kimdir bilirmisin?" diye sorar adamımıza. Duydukları karşısında şeker bayramı reklamlarında ki gelmeyen torununun yolunu gözleyen dedeler gibi boynunu büken adamımız İnce Memed'in sorusunu bu ruh haliyle cevaplandırır: Bildiğim tek ince sıvacı eski Yeşilçam jönü Tolga Sıvacı'dır. Bu cevap İnce Memed'e adamımızın köprüden atlamaması için doğru yolda olduğuna dair güveni pekiştirir müstehzi bir ifadeyle cevaben: "Pek latifecisin birader ancak onun ismi Tolga Savıcı idi" der. Onlar bu gereksiz Sıvacı-Savıcı münakaşasını sürdüredursun Sabri Onbaşıda kanaldan çıkmış yanlarına gelmiştir. İnce Memed yanında getirdiği havluyu Sabri Onbaşıya uzatırken adamımıza dönerek ermiş edasıyla "Ordan in de şurdaki lavaboda bi abdest al, sonra hep beraber evime gider yeni yıla çayımızı yudumlayarak gireriz. Hem zaten atlarsan ölmez en fazla zatürre olursun. Üstelik buralarda intihar caiz değildir" der. Adamımız İnce Memed'in sözlerinden yola çıkarak bir iç hesaplaşmaya girer. İlk anımsadığı şey az önce köprüden atlayacağı sırada besmele yerine şehadet getirmesedir. Böyle hatalar yaparsa tabi mucizevi müthiş olaylar başıma gelmez der kendine. En iyisi çay teklifini kabul edip ardından kendimi teslimiyetin huzurlu kollarına bırakayım olmazsa güneşli bir günde daha yüksek köprüye çıkarım. "Peki" der İnce Memed e bakarak "gidelim". Sonuçta, ısıtmak için ortalarına aldıkları Sabri Onbaşı ile üçü birden yola koyulmuşlardır. Bir müddet sonra soğuk suya girmekten sol kulağında duyu kaybı başgösteren Sabri Onbaşının ağzından çıkan yüksek sesli cümle adamımızın ve İnce Memed in zihnini eve gidene kadar meşgul edecektir. "Borsanın çanı her çaldığında bir fani hakkın rahmetine kavuşur".