Anladım ki, insan mutluyken çevresindeki hayat ona daha üzücü geliyormuş. Keşke herkes mutlu olsa diyormuşsun. Bir yerlerde Tanrı falan varsa eminim o da çok üzülüyordurmuş. :(((
Anladım ki, uzaklardan bir yerlerden bir piç sana parmak sallıyormuş, ulan elbet senin de defterin dürülür diyormuş. O piçe çok yaklaşınca aslında sen olduğunu anlıyormuşsun. Gerisi de sadece beklemek oluyormuş.
Bakalım, bu piçin bi kez daha hayatımı mahvetmesi kaç gün sürecekmiş ? Anladım ki, insan içindeki piçi öldürmeden kimseyi sevmemeliymiş.
( NOT: The ergen detected yapmak isteyen dost, sıraya gir. )
Saygılar.
Anladım ki, sevdiğiniz kişi sizin tüm dangalaklıklarınıza katlanabiliyorsa buna hem sevinip hem kızabiliyormuşsunuz. Sevdiğiniz kişinin mutluluğu her şeyden önemli hale gelebiliyormuş. Ona tüm yaşattıklarınızdan sonra, hala mutlu iseniz, bu size acı verebiliyormuş. Sevdiğiniz kişi tarafından katledilmek isteyebiliyormuşsunuz. Onun mutluluğu için cehennemin dibine gitmeyi dileyebiliyormuşsunuz. Onunla geçirdiğiniz her dakika hak etmediğiniz bir hediye gibi gelebiliyormuş. Asla ödeyemeyeceğiniz bir borçla yaşamak zorunda kalabiliyormuşsunuz. Ve şaşırtıcı şekilde, bu tür bir hayata katlanmayı isteyebiliyormuşsunuz.
Anladım ki, aşk "the liseli detected" durumuymuş. Ve aşk, insanı inci jargonuyla konuşmak zorunda bırakarak,açıklanması güç bir dilemma içine sokabiliyormuş.
Aşk, the saygılar.
Anladım ki, karşınızdaki insan sizin yerinize de konuşuyorsa ve siz de onu hiç sıkılmadan dinleyip, gözlerinizi kapatıp hayal ediyorsanız, gülmesi için beyninizi kurcalayıp kenarda köşede kalmış en malca şeyleri söylüyorsanız, salak bir gülümsemeyle tavana göz kırpıp uyuyorsanız, karşınızdaki varlığın ansiklopedi olduğunu düşünüyorsanız, onunla sıkılmak kelimesi saatler sonra unuttuğunuzu farkediyorsanız ve güne Havlayarak başlıyorsanız aşıksınız.... Ama siz değil ben... Çünkü bunların hiç birini yaşayamazsınız hissedemezsiniz...
Bilmukabele...
;)