karamsarlığıma dair birşeyler yazmak istiyorum...

ben de 4-5 yıl öncesine kadar öyleydim ama daha sonra bendeki bu ruh halinin dramlarla ilgisi olmadığını fark ettim :) ben zaten kötümser ve karamsar bir insanmışım :P

bunların hepsi birkaç tane kendini bilmez hormonun ve salgı bezinin işi, başka birşey değil..bunu öğrendim ve hormonlara yenilmemeye karar verdim :D

değiştiremeyeceğimiz şeyler için kendimizi üzmek, yıpratmak sadece bizi tüketir başka hiçbir işe yaramaz..

üzüldüğün zamanlarda benim yaptığım gibi bunu hatırlamaya çalış ve de ne olursa olsun herhangi bir başarı hikayesi koy, seyret.. :) ya da hiç birşey yapma kendiliğinden düzeliyor :) zaten hayat da bir kısır döngü değil mi..

aslında dramlar da en az gerçekçi oldukları kadar ilham vericidirler bence..düşünsene bir şey seyrediyorsun, için parçalanıyor, darmaduman oluyorsun..

bu büyük bir başarı, o oyuncu, yönetmen, senarist ve diğer emeği geçenler için..ve her zaman için sen hikayenin esinlenildiği insan değilsen şanslısındır :) ekranın önünde filmi seyreden değil de onu birebir yaşayan da olabilirdin..
hatice'nin ruh halini gördükten sonra dram-savaş-ölüm filmleri izlememekle ne kadar iyi yaptığımı fark ettim. izlediğim bir filmin etkisi özellikle dramsa günler boyunca üstümden geçmiyor. ben günler boyunca o sahneleri yaşamaya devam ediyorum, üzülüyorum ve yeri geliyor ağlıyorum. bu uğurda çok güzel bir film bile olsa feda edip izlemeyebilirim.



benim her zaman dram filmlerine karşı felsefem şu olmuştur: hayat zaten yeterince acı, zor, karmaşık ve üzücü. özellikle belki de büyükşehirlerde yaşayan insanlar bunu daha kolay anlayabilir. köşebaşında mendil satan küçücük çocuklar, ellerinde bebeklerle siz burnunuzu bile dışarı çıkartamıyorken o soğukta dilenen anneler, evsizler, tinerciler (en kötüsü belki de tinerciler), bir amacı olmadan sürü halinde gezinen ve belli ki göçle gelmiş gençler vs. bu nedenle ara sıra da olsa kendime kıyak geçip ruh halimi düzeltmek için ve belki de bu hayatta iyi şeyler de oluyor'u kendime inandırabilmek için daha komik, daha akıcı, daha 'umut' dolu filmler seçip izliyorum.



yoksa halim duman olurdu eminim..
OYSA HERKES ÖLDÜRÜR SEVDİĞİNİ



her insan öldürür gene de sevdiğini
bu böyle bilinsin herkes tarafından,
kiminin ters bakışından gelir ölüm,
kiminin iltifatından,
korkağın öpücüğünden,
cesurun kılıcından!

kimisi aşkını gençlikte öldürür,
yaşını başını almışken kimi;
biri şehvetin elleriyle boğazlar,
birinin altındır elleri,
yumusak kalpli bıçak kullanır
çünkü ceset soğur hemen.

kimi pek az sever, kimi derinden,
biri müşteridir, diğeri satıcı;
kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
kiminden ne bir ah, ne bir figan:
çünkü her insan öldürür sevdiğini,
gene de ölmez insan.
OSCAR WILDE


ÇEVİRİ : ÖZDEMİR ASAF
teşekkür ederim gelkigünbizimolsun :)

benim drama seyretmekten vazgeçmem pek mümkün değil galiba :)

arasıra overdoz oluyor, sonra bir iki gün ara, tekrardan devam :)

ama reçeteni dikkate almamazlık edemem doğrusu, pek eğlenceli görünüyor :)
"filimadamı psikopati mödülü" (kısaca fpm diyebilirsin) olarak depresif filmleri yasaklıyoruz sana hatice!

tez bu reçeteye başlıyorsun:

hababam sınıfı (sabah aksam) / bir ayda serinin hepsi bitecek!

The Hitchhiker's Guide to the Galaxy (gün aşırı)

beter böcek (gün aşırı)

The Adventures of Baron Munchausen (gün aşırı)

Monty Python's Life of Brian (gün aşırı)

Monty Python and the Holy Grail (gün aşırı)

the party (sabah aksam)

kücük gün işiğim (sabah öğle akşam)



hele bunlar bitsin, durumuna bakalım, bir ilerleme varsa ona göre reçeteyi yeniden ele alıcaz, filimleri azaltırız belki.

haydi üzülme artık hepsi geçicek her şey çok güzel olacak hep beraber güle oynaya ölecez :)



edit: şiir de yasak!
Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.

Alıştım bir kere gökyüzüne;
Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.
Sıkılırım,
Kuşlar cıvıldamasa dallarında,
Yemişlerine doymadığım ağaçların,
Yağmur mu yağıyor,
Güneş mi var,
Farketmeliyim
Baktığım pencereden.
Deniz görünmeli çıksam balkona.
Tamamlamalı manzarayı
Karlı dağlarla sürülmüş tarlalar.
Ekmekten olamam doğrusu,
Nimet bildiğim;
Sudan geçemem,
Tuzludur teneffüs ettiğim hava.
Ya nasıl dururum olduğum yerde,
Öyle upuzun yatmış,
İki elim yanıma getirilmiş,
Hareketsiz,
Sükuta ramolmuş;
Sanki devrilmiş bir heykel?

Ellerim ne der sonra bana?
Soğumuş kalbime ne cevap veririm?
Utanmaz mıyım ayaklarımdan?

Kalkmalıyım,
Dolaşmalıyım,
Sokaklarda, parklarda.
El sallamalıyım
Giden trenlere,
Kalkan vapurlara.
Bilmeliyim,
Gölgelerin boyundan,
Saatin kaç olduğunu...
Islık çalmalıyım.
Türkü söylemeliyim
Yol boyunca,
Keyfimden ya hüznümden.
Geçmiş günleri hatırlamalıyım,
Dalıp dalıp akarsuya,
Hayaller kurmalıyım,
Güzel geleceğe dair.
Yanımdan geçenler olmalı,
Selam almalıyım;
Robenson'u düşünmeliyim,
Garipliğini:
Şükretmeliyim
İnsanlar arasında olduğuma.
Nedir ki eninde sonunda ölüm?
Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?

Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.

ne alaka şimdi di mi? ama şimdi şöyle bir rakı balık masası olsa denize nazır...cahit sıtkı tarancı'yı pek severim, anmak istedim birden mazur görün...melankoli geliyorum demez...
About Schmidt:

bu filmi 2003ten bu yana çok fazla dram öğesi barındırdığı, depresif bir film olduğunu düşündüğüm için seyretmemiştim. ne zaman elime alsam 'yok ya şimdi değil, kaldıramam bunu' dedim :) aslında komedi filmiymiş :)

seyredenler siz şimdi varın ne kadar yorum ve eleştirilerden etkilendiğimi görün :)

Jack Nicholson'a ve Kathy Bates'e tek sözüm yok, kendilerine saygım ve sevgim her zaman baki kalacaktır amma ve lakin..

ben şunu anladım; artık bir süre ABD yapımı filmleri seyretmeyeceğim, en azından bende oluşturduğu overdoz etkisi geçene kadar..

filmlerde artık hayatının anlamını arayan, bulmak için yolculuğa çıkan, kendisine iyi davranan ilk kadın/erkekle cinsel ilişki arayışında bulunan, aile fertlerinin her birinin kendi bencillikleriyle parçalanmış bir ailede '' bunca zaman sormadın da şimdi mi aklına geldi benim hayatım'' diyaloglarının yaşandığı Amerikan tarzı dram seyretmek istemiyorum...
Olaya filmlerden bakacak olursak anlatımı farklılık kazanabilir. Filmlerde insanı, seyirciyi kışkırtan anlatımlar ve göstermeler de var. Dersini almış bir adamın notu kırık olsa, sonraki notu mutlaka farklı olur. Hayat işte, kimi ağladığını saklamak için güler, feda eder kendini. Kimi de gülemez, ağlar durur sadece. Hayatta duruş şeklimiz, yerimiz, pozisyonumuz düşünmemize de bir yön, bir boyut kazandırıyor. Hani "Allah iyilere acıları bu dünyada çektirirmiş, öteki tarafta çekmemeleri için" diye bir cümle vardır ya. Ona inanmıyorum mesela. O cümle sırf kendimizi iyi görmek, iyi hissetmek için var gibi geliyor. Güç de insanlarda, zayıflıkta. Önemli olan onları nasıl tutup nasıl yürüdüğün. Bir şehit olsa, bizden diye üzülüp ağlayabiliyoruz. Peki nasıl gülebiliriz? O üzüntünün hatasını gidererek tabi. Ne olursan ol önemli değil, ama iyi ol, yardımsever ol. Ölmeyecekmiş gibi havalı olmayacaksın. Dünya sadece o kendini bilir kişiler için dönmüyor. Yani Japon, Çin, Asyalı, Alman, hatta bize göre bir Türk olmuşsun önemli değil. Bunlar kültürel açıdan bir ifade sembolüdür sadece. Her şeyden önce insanız. "Biz biziz, onlar yabancı" diyerek ayırım da yapmayalım. Belki de bir başkasına düşüncelerde yer verilmediği için ağlamalar, iticilikler, savaşlar, kavgalar çok fazla. Ama bunları kabul ederek, benimseyerek daha çok beraber olabilir, daha çok gülebiliriz. Yani İnsan olduğumuzu ve insanlarla yaşadığımızı unutmayalım. Kısacası, dünya "aman ben şunu yaşadım, şöyle oldu da şunu çok özledim" diyen bir insan için dönmüyor sadece. Dünya insanların dünyası. Bir kişi değil, herkes özel. Herkes de eşit ilgiyi hakeder.



Uzun lafın kısası, beterin beteri var. Yine de memnun olmak lazım halimizden. Sadece iyiler kaybediyor ve üzülüyorsa ortada büyük bir haksızlık olmalı.



Not: Karışık bir yazı oldu idare edin. Ağlama duvarı dediğiniz için bende içimde ne var ne yok yazdım. :)
şuan ikilemde kalmak en kötüsü gibi... eliniz uzanıyor ama düşünüyorsunuz; sonra diyorsunuz yapmam lazım; ama acaba yanlış mı olur, kızar mı, gocunur mu? ama böyle olmaması lazım, neden hep iyi insanlar sıkıntı çeker, neden hep iyiler üzülür ki? O üzülmemeli.
'bu bir ayrılık şarkısı' gibi sanki...
Bir mesaja cevap veriyorsunuz.
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL