Ah ne güzel yorumlar yapılmış :) doktor senden de böyle senaryolar bekliyorum. Patlatalım artık :) o son sahneyi ben de kaçırmışım :) nostaljik sitemizde şöyle bir yorum yazmışım. Uzun biraz. Kesin bir yerlede okuyup parça parça birleştirip yazdım :D
"Bir Zamanlar Anadolu'da"
Nuri Bilge Ceylan'ın içsel karanlığa yolculuğu...
Her anı tekinsiz, her anı derinlerde bir şeyler barındıran film Ceylan filmografisinin en itinalı, en farklı çalışmalardan... İlk defa bir gerilim filmine, ilk defa bu denli konuşkan bir filme imza atan Ceylan tüm bu farklılıklara rağmen, filmin her anında gölgesini hissettiriyor izleyiciye.
Anadolu'nun uçsuz bozkırlarında gömülen bir ceset. O cesedin peşinde üç kişi... Doktor, Savcı, Polis Komiseri. Arka planlarında, katil, kardeşi, jandarmalar, en arkada ölü... Geceyi bölen araba ışıkları içerisinde umarsızca yol alan karakterlerin tek derdi, bu angaryadan, bu gereksiz kaostan kurtulmak. Lakin öyle kolay değil. İnsan nerede olursa olsun, yalnızdır kendiyle.
Film böyle başlıyor işte, izleyiciler için ne kadar önemsizse ölü, cinayet, oradakiler için de öyle. Hatta belki bir parça daha fazla öyle. Katil ketum, sakladıkları var. Diğerleri daha konuşkan fakat hepsinin kendi pencereleri, kendi güneşlikleri var. Bu güneşlikleri asmak onların seçimi değil çoğunlukla.
Karakterler içerisinde en sakin fakat en fırtınalısı "Doktor"... Adım adım karanlıkta kendisini buluyor. Sanki hiyerarşi ters dönüyor karanlıkta. Savcının anlattıkları, Ankara'ya yetişme derdi. Herkes bir tarafa yetişme derdinde zaten.
Ya kadınlar, bu denli az kadının göründüğü bu denli çok kadının hissettirildiği bir film yoktur sanırım. Hayal gibiler, orada değiller fakat hep oradalar. Polisin karısı, Savcı'nın bahsettiği öyküde geçen kadın, Doktor'un ayrıldığı karısı. Zaten öykünün kilidini de bir kadın açıyor. Ne yaptığından habersiz, salt güzelliği, salt masumiyetiyle. Katil onu gördüğünde çözülüyor, gece boyunca suran sessiz mücadeler, hatta bir türlü patlamayan fırtına bile ona kayıtsız kalamıyor sanki.
Ardı su gibi akıyor filmin. Katil değil tek çözülen, yüzleşen bir şeylerle. Hepsi, hepsi yine öyle... Ceset bulunuyor, bir iki acıma o kadar. Unutuluyor hatta arabaya koyulamadığından Savcı atılıyor, "Yine gömüldüğü gibi mi bağlasak" ... Kendinden utanıyor sonra biraz biraz. O bu yüzleşmeden kaçmak istiyor, utancı da kendi yüzleşmesi aslında.
Bir de bürokratik tarafı var filmin... Hiyerarşiye, bürokrasiye katı bakış açısı. Savcı, ölünün eşini teşhise çağırıyor. Çevrilen dosya sesleri sahne boyunca bizimle. Kadın sessiz, ağlıyor, dosya sesleri, savcının yenilenen sualleri. Bitmeyen bürokrasi, zaruri haller...
Oyunculuklar çok iyi özellikle "Taner Birsel" ile "Muhammet Uzuner" in karşılıklı sahneleri harika. Keza, Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış hatta çok uzun bir yer kaplamayan "Muhtar" ı oynayan "Ercan Kesal"... Tek tehlike "Yılmaz Erdoğan"... Çok güçlü bir oyunculuk performansı sergilemesine rağmen, hep aklımızda oynadığı karakterler. "Emin, Mükremin vs." hepsi yine perde de. Yine de zarar vermiyor bu filme. Hatta diyaloglar düşünüldüğünde o karakter "Yılmaz Erdoğan" için yazılmış gibi duruyor.
Görsel işçilik yine üst düzeyde. Fotoğraf kareleri, tedirgin, büyüleyici... Çok konuşulacak, çok izlenebilecek bir film çıkarmış Ceylan... Hatta "Uzak" tan daha iyi bir yere bile konulabilir... Yine de ilk üçte yer alacağı kesin...