Öncelikle rica ederim :)Yorumlarınız beni çok mutlu etti :)
Bu filmi nasıl anlatmaya başlayacağım bilmiyorum aslında. Çünkü kelimelere dökemeyeceğim yoğun hisler yaşattı bu film bende. Filmi anlatım dili açısından gerçekten çok beğendim. Bir çok lgbt filmine rağmen bazı şeyleri gözümüze sokmadan anlatmayı çok iyi beceriyor Xavier. Kendisi de eşcinsel bir birey olmasına rağmen hiç ajitasyona girmeden bu konuları bize gösteriyor. Laurence Anywayste bu anlamda Xavierin bence en başarılı filmi. Filmde her şey dozunda, her şey yerli yerinde. Annemi Öldürdüm, Heartbeats filmlerini de çok beğeniyorum ama bu filmde kendini epey geliştirdiğini düşünüyorum.
İnanılmaz bir görselliğe sahip film. Filmin sayfasında da bahsettiğim Black Island sahnesi (gerçekten bende oraya gitme isteği uyandırdı ama sonra dünya üzerinde milyon tane black island olduğunu gördüm, daha hangisi olduğunu tam bulamadım) , Fredin mektubu okurken üzerinden dökülen suların olduğu sahne, Fredin partiye hazırlanma ve partiye giriş sahneleri, kafedeki oyunculuk dersi veren o muhteşem sahne gerçekten tekrar tekrar açıp izlediğim sahneler. Xavieri bıkmadan öveceğim bir konu da adı geçtiğinde herkesin söylediği müzik seçimleri. Kendisinin söylediğine göre bu parçaları dinlerken gözünde sahneler canlanıyormuş. Yani şarkılar sahneye göre değil şarkıya göre sahneler ortaya çıkıyormuş. Bir diğer övgüyüde kıyafet seçimlerine yapıcam. Bu işte de tabiki Xavierin parmağı varmış. Kesinlikle mükemmel bir göze ve kulağa sahip bir yetenek. Yine bir sözlükten okuduğum alıntıyı bu noktada paylaşmak istiyorum sizinle. Bu yönetmenin doğuşuna tanık oluyoruz biz demişti yazan nesil itibariyle. Bende bu konuda gerçekten çok heyecanlıyım daha çok çok iyi işler çıkaracağına eminim ve benim neslimden olduğu için çok mutluyum.
Tekrar filme dönersem, Laurence ve Fredin aralarında geçen diyaloglara, o baştaki enteresan ilişkilerine, o umutsuz ama bir o kadar tutkulu aşklarına bayıldım. Modern zaman masalı gibi izledim bütün bunları. Aşkın ne kadar tutkulu ve güzel bir şey olduğunu gördüm bir kez daha. Bir insanı gerçekten sevmenin kural tanımadığını, şekle , dış görünüşe, kimliğe bağlı olmadığını çok güzel gösterdi bu film bence. Filmin etkisinden uzunca bir süre çıkamadım halen bazı sahnelerini açıp açıp izliyorum. Bana karamsarlık değil tam tersi umut dolu şeyler hissettiriyor.
Serpil kafanın karıştığı kısımda benimde kafam karıştı aslında. Ama en son Laurenceın sadece kadın görünümünde kendini iyi hissettiğini öyle görünmek istediğini, cinsel yönden erkeklere ilgi duymadığını düşündüm. Böyle bir durumda söz konusu olabiliyor demek ki.
Bu uzun filmi seçip izlediğiniz ve yorumladığınız için teşekkürler :)Sizden ufacık ricam çevrenizdeki insanlara da böyle bir film var izle demeniz hem bu bireyleri anlamak adına hem de Xavier gibi bir yönetmeni tanımaları adına bu benim için çok değerli :)
Son olarak LGBTT hareketlerini içtenlikle desteklediğimi söylemek istiyorum. Bu bireylerin başta devlet olmak üzere herkes tarafından tanınması ve kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
cuma günkü hezimetten sonra aklımda kalanları toparlamaya çalışarak yeniden bir şeyler karalayayım bakalım.
dolan ın izlediğim ikinci filmi,yiğenime katılıyorum annemi öldürdüm daha iyiydi ama yiğenime katılmıyorum da çünkü bu filmde gayet başarılıydı bence :) dolanın dilini seviyorum,retro bir tarzı var bence;tüm o uçuşan kıyafetler havadaki tozlar falan 60lardan 70lerden fırlamış gibi ve bu benim gayet hoşuma gidiyor. abartılı romantizmini ve büyük büyük hareketleri paralel evrende yaşıyorlarmış hissi uyandırıyor ve bu beni mutlu ediyor :D
filmini dilini beğenmekle birlikte daha önce de söylediğim gibi film bana fazla karamsar geldi. laurence ın kadın kıyafetleri giymeyi başardığı ilk anda film bana öyle bir umut pompaladı ki "işte" dedim yaa "bu kadar basit aslında"... ama sonra film birden döndü,tüm oldu dediklerim birden tepe taklak oldu! onu öyle kabulleneceği ve sevmeye devam edeceğine emin olduğum fred bile birden bire onu bu dürtüsü yüzünden suçlamaya başladı... evet gerçek hayatta da muhtemelen böyle olur,bir kadın bunu kabullenmez(düşünüyorum da cidden kendim dahil böyle bir kadın tanımıyorum) ama bunu bile bile dolan bize o kadar ümidi niye verdi? bu kadar karamsar olmak zorunda mıydı yani? ya birinci dakikadan yalnız kalsaydı yada birden bire hayatı tepe taklak olmasaydı. film boyunca ha barıştılar ha kavuştuları verdi bize sonra da karşımıza geçip "vay safdiller tabi ki kavuşamayacaklar ne safsınız ha ha haaaaa" diye güldü sanki :) bir şey olacaksa olur olmayacaksa olmaz ne bu yani :)
bir de film lgbt konusunda kafamı karıştırdı demiştim onu da açayım azıcık.yakın zamanda benim çocuğum belgeselini izledim. orada transların aileleri anlatıyor : evet benim çocuğum kendini kız gibi hissediyordu,kız gibi davrandı ve doğal olarak erkeklere aşık oldu. burası net! ama filmde adam kendini kız gibi hissederken yine de cinsel olarak bir hemcinsini arzuluyor. filmin bin yerinde ameliyat olacak adamın partneri olan kadın "dışının ne önemi var o yine de benim sevdiğim insan olarak kalacak" falan minvalinde cümleler söylerek konuya açıklık getirmeye çalıştı ama benim kafamda yine de oturmadı. ya kadın olma içgüdüleri yeterli değil yada lezbiyen bir cinsel kimlik benimsemiş mi diyeceğiz? yada düşünmeyip bana ne demek en doğrusu :)
neyse ben filmi beğendim,uzun zamandır da listemdeydi tomanas a teşekkür ederim ısrarcılığı için :)
Annemi Öldürdüm'ün yanına bile yaklaşamamış, Hayali Aşklar'dan çekim olarak kötü fakat hikaye olarak daha güzel bir film olmuş. Yani Dolan'ın günden güne ben sanat yapıyorum ve beğeniliyorum tribine girdiğini hissediyorum. İnsanların beğendiği sahneleri hiç beğenmediğimi düşünüyorum. Şiir kitabını okurken üzerine düşen sular falan komik geldi bana. Yatakta oynaşırken arkada uçuşan tozlar falan bana hep klasik ve modası geçmiş hareketler gibi geldi. Uzun süresine rağmen yüzeyel kalmış bir film bence. Daha neler anlatılabilirdi bu 3 saatte fiyuf :) Dönüşüm süreci havada, Fred'le olan ilişkileri havada. Sadece uçuşan kıyafetlerle güzel film çekilmiyor bence. Ne kadar absürttü mesela Fred'in partiye gittiği sahne. Üzgünüm Dolan'cım Annemi Öldürdüm'den sonra durdurulamaz bir düşüşe geçmişsin :) Yine de filmlerini izlemeye devam edeceğim çünkü renkleri kullanabilmesini seviyorum. (Her ne kadar bu filmdeki parlak kırmızı sahnelere sinir olsam da) Eheh bu arada Laurence'ın ataçtan bozma, takma tırnaklarına bayıldım filmin başındaki.
Esas konumuza gelirsek... Ben sonuna kadar özgürlüğü savunan birisiyim ama hayatta hala önyargıyla yaklaştığım tek kesim travestiler ne yazık ki. (Gerçi enseste falan da karşıyım yanlış anlaşılmasın) Bir şeyi yapacaklarsa tam yapmaları gerektiğine inanıyorum insanların. "Ben böyle seviyorum, karışamazsın" bana biraz dandik bir argüman olmaya başladı. O yüzden Laurence'ın geçirdiği dönüşümü sonuna kadar destekledim çünkü hayattan ne istediğini bilen ve adım adım ona giden birisiydi. Hala bu konuların konuşuluyor olması bile komik geliyor artık :) Hayat her zaman bu kadar zor olmak zorunda değil. Bırakalım da diğerlerine basit geçsin bari.