10. !f istanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali

Alcoholica varken yere gelmez sırtımız=)
açılarımızı birleştirip bir slogan yazalım ve kapıya dikilelim, o halde.

alcoholica da orda nasılsa, sırtımız yere gelmez valla :)
Gel gör ki, veridğin öneri yerinde bir tepki olacak bence de. Diğer türlü "tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok" hallerine düşüyor insan. Farklı bir bakış acısı sunayım dedim bu yazıyı paylaşarak. Olaylara tek açıdan bakmak iyi olmuyor malum=)
feride bu kentsel dönüşüm operasyonu, büyük makyajlar içeriyor malum. şimdi !f festivali de bu büyük sterilizasyonun bi nevi promosyonu olarak görülebilir ki, bu ağır basıyor bende de. kültür, sanat bu tarz "rasyonalizasyon" işlerinde sık kullanılır malum!

şimdi "kentsel dönüşüm"ün karanlık çehresi !f'in elbette esas derdi değil, besbelli onlar işin şenlik güzellik kısmından mesuller. haliyle. sorsan ortalık temizlenio işte filan derler de... ki demişler zaten.

sorun tepkiyi çelişkili duruma sokan cinsten bir düğümde. festivalle karşı karşıya bırakıyorlar insanı. esas hedefi saptıran bir noktada duruyor festival! "sinema festivalini estetik seçimler dışında neyle sorumlu tutabilir ki insan?" diye düşünmeye yönlendiriyor.

bu bakımdan,

benceolayın karanlık yüzünü göstermek için festivale katılıp, yöneticileriyle karşı karşıya gelip sorularımızı direkt yüzlerine vurmamız, neye alet oldukları yahut edildikleri hususunda yüzleşilmesinde ısrarcı olmamızdaha yerinde olur diye düşünüyorum.

bu konuda çalışan aktivist gruplar var, onlar da orda olacaktır.bu yüzden bizzatiihi gidip onlarla dayanışma babında destek vermemiz vs. tepkinin SOMUTLAŞMASINA katkı bakımından da isabetli olacaktır.
Ben Feride'nin gönderdiği yazıyı çok beğendim ve filmlere gidecekken şimdi fikrim değiüşti değişecek. Fakat kızarkadaşın yabancı olmasından dolayı ingilizce altyazılı filmlere gidebiliriz mecburen. Çünkü şu ülkede Türkçe filmleri sinemalarda İngilizce veya başka dillerde altyazıyla yayınlayamayacak kadar berbat bi durumda sektör! Eyvah Eyvah'ların DVD'si bir sürü altyazılarla geliyor madem, niye sinemada sabah 11 seansını altyazılı koyup da yabancı çekmiyosun be arkadaş. Ondan sonra 2 tane kıçıkırık yönetmenlerle orda burda Amerika'da Almanya'da ödül almaya çalışın, yönetmenlerin ceplerini doldurun. AFM'ye gidip bu soruyu sorduğumda tabii ki ingilizce altyazılı var deniyor, 2 dakika sonra haa biz Türkçe altyazılı sandık ya allah allah diyorlar.

Yine de !f'e biraz gıcığım vardı, bu seneki bilet fiyatları ve arka plandaki küçük ama büyük şeyleri öğrenince hevesimi kaçırdılar. Butik görünümlü hamburgerciler, butik görünümlü şarapçılar, butik görünümlü tüm kafe ve barlar gibi atmosferden para kırma teranesinde herkes. İçlerine alsınlar o paraları.
Şöyle de bir şey yazılmış. İlgilenenlere...

!F'in, hükümet politikalarına paralel, sermaye temelli ve kentsel dönüşüme çanak tutan LGBT duyarlılığını yemiyoruz!

Sermaye ve iktidar bütün yaşam alanlarımızı gasp ederken, bağımsız işler üretmek gittikçe zorlaşıyor, üretilen işler yine sermaye tarafından sahipleniliyor Bağımsızlık şiarıyla yola çıkan !F İstanbul Bağımsız Film Festivali bu yıl, !F 10 yıldır mahallede gibi bir motto ve salyangoz ikonuyla kendini pazarlıyor. Bununla da, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak deyimine gönderme yaparak, on yıldır mahalledeki müslüman ahaliye salyangoz satarak imkansızı başardığını ima ediyor. Bununla birlikte, LGBT duyarlılığını yıllardır misyon edinen !F, Açılıma Devam diyerek toplumsal muhalefete de göz kırpıyor ve sadece bağımsız olmakla kalmayıp, Kürt meselesiyle ilgili politik duyarlılığa da sahip olduğunu iddia ediyor. Tüm bu hassasiyetlerin, İstanbullu olmaktan geldiğini söyleyen !F, hayatın bir sürü alanına dokunmak isterken, sermaye ve iktidarın parmağıyla dokunduğu İstanbulun kentsel dönüşümüne de yandaş oluyor.

Dolayısıyla biraz eşelendiğinde, bu şatafatın altından sadece sermaye ve devlet ideolojisini güzelleyen bir duyarlılık fışkırıyor. Her ne kadar festivalde gösterime girecek filmler bizleri heyecanlandırsa da, !F İstanbulun gütmeye çalıştığı politikaların samimiyetini sorgulamak için birçok nedenimiz var. Mesele biraz uzun, sırayla gidelim.

!Fin kimliğinin çok önemli bir parçası olan Gökkuşağı, her sene olduğu gibi bu sene de LGBT temalı filmlerle festivaldeki özel mi özel yerini alıyor ve bu misyon edinilmiş LGBT duyarlılığı, 30 liraya girilebilen geleneksel Gökkuşağı partisiyle kutlanıyor. E, partiye verecek 30 lirası olmayan Gökkuşakları da haliyle !Fin elit hedef kitlesinin birazcık dışında kaldığından, Gökkuşağının tüm renklerine adanmış böylesi kapsayıcı bir etkinlikten mahrum kalıyorlar(!)

Son yıllarda kentlerin en önemli rant kapılarından biri haline geldiğini biliyoruz. Kentler çeşitli "vizyonlar" çerçevesinde dönüştürülürken, sermaye ve iktidarın hizmetindeki kültür ve sanat kurumlarının nasıl da bu dönüşümün aktif ajanları haline geldiği/getirildiği malum. Örneğin, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti gibi küresel kent projeleri; İstanbulu kültür ve sanat kisvesi altında kentsel/rantsal dönüşüme uğratan, kent yoksulları ve yoksunlarını dışlayan devasa mekanizmalar yaratmakta. Sulukule'de yaşananlar bu sürecin en açık ve net örneği. Sırasını bekleyen rant gözdesi Tarlabaşı da, kentsel dönüşüm projesi kapsamındaki Beyoğlu "koruma" planıyla benzer bir sürgün yaşayacak. Peki, bütün bunların !F İstanbul Bağımsız Film Festivali'yle ne alakası var?

Kentsel dönüşümün Beyoğlu'ndaki en görünür sembolü haline gelen Emek Sineması'nı yenileme safsatasıyla gündemlerimize oturan Kültür ve Turizm Bakanlığı bir yandan da !F İstanbul Bağımsız Film Festivali'nin de sponsoru. İstanbulun festival geçmişinde, birçok gala ve gösterime ev sahipliği yapmış Emek Sineması'nın kapanmasına kurumsal olarak karşı çıktığını duymadığımız !F, gösterimlerini AFM Fitaş, AFM İstinye ve Cinebonus Maçka'ya taşıyıveriyor.

"Bu yıl açılışı(İKSV 29. Film Festivalinden bahsediyor)Beyoğlu'nda yapamadık ama ben bu kirli, oturulmaz koltuklarda o yağlı ortamda oturmaktansa bir-iki yıl sonra yenilenmiş salonda oturmayı tercih ederim. demekle kalmayıp, Emek Sinemasının yenilenmesi için dua etmemizi öğütleyen Kültür Bakanı Ertuğrul Günayın bu sözleri; son derece ciks(!) salonlarda film izleyip, akşamına The Hallda ya da Babylonda partileyecek festivalciler için her şeyi düşünen !F ekibini, mekan tercihleri açısından çok yüreklendirmiş olsa gerek.

Danışıklı dövüş diye tabir ettiğimiz böyle durumlarda, sağ gösterip sol vurmayı çok seven neoliberal iktidar, sağ eliyle Emek'i yenileyip, Tarlabaşı'nın kentsel dokusunu korurken; sol eliyle de bağımsız festival sponsoru olup, sanatı sermayeye bağımlı kılar. Kültür Bakanlığı, bir yandan Dersim 38 belgeselini yasaklarken, diğer yandan Açılıma Devam diyen, LGBT -duyarlı, bağımsız film festivalini tüm kalbiyle destekler. Festival, kurumsal sponsora ihtiyaç duyar ve bunun karşılığında sessiz sakin işbirliğini sürdürerek "bağımsız"lığını korur. Bizlere de, ancak Kültür Bakanlığının emri, !F İstanbulun kavliyle gösterime girebilen birçok bağımsız eseri izleme fırsatı veren !Fe teşekkürü borç bilmek kalır.

Tüm bunlar olup biterken, dışarıda ne açılıma ne de saçılıma devam ediliyordur. Faşizm ve homofobinin alıp başını gittiği yurdumuzun megakenti İstanbul, hızla dönüşmekte, hem de kentsel dönüşmektedir. Haydarpaşa Garı, Mecidiyeköy Likör Fabrikası, Tarlabaşı, Fener-Balat-Ayvansaray, Sulukule, Ayazma, okullar, hastaneler, mahalleler neoliberal sermaye tarafından vahşice işgal edilip pazarda gümüş tepsiyle sunulurken, soylulaştırma denen kentsel dönüşüm politikası ise, Tophane örneğinde olduğu gibi, birbiri ardına açılan sanat galerileriyle, semtin toplumsal dokusunu dönüştürmek için sanatı maşa olarak kullanmaktadır. Bu durum tabii ki sanata gönül vermiş bir grup eliti memnun eder ama madalyonun ötekiler için yüzü bambaşkadır. Birbiri ardına açılan mekanlar mahallelerin sosyolojik yapısını değiştirirken, buraları iyice sermayenin hedefi haline getirir ve sonuçta olan yine yerinden edilen mahalleliye olur. Evet, şüphesiz ki !F 10 yıldır mahallededir, ama tüm bu neoliberal politikalara çanak tutarak!

The Hall Soylulaştırma Merkezi!

Biz Götkuşaklarının canını bir hayli sıkan diğer mevzu da şudur: tüm bu saydıklarımız yetmezmiş gibi, 2010 Onur Haftası'nda yapılan oylama sonucunda homofobi ödülü Hormonlu Domatesi kucaklayan kadim dostumuz The Hall'un, bu yıl festival merkezi olarak seçilmesi!

Kendine LGBT duyarlılığı misyonunu şiar edinmiş !F İstanbulu, homofobide birinciliği açık ara göğüslemiş bir işletmeyle böyle sıkı fıkı görünce vallahi şaşırdık, billahi darıldık!

Bu arada, şunu da bilmeyen varsa duysun, duymayanlara anlatsın: The Hall açıldığından beri, Bayram Sokakta seks işçiliği yapılan transseksüel evlerini polis baskınlarıyla tehdit ediyor. Biz burada gayet ciddi bir fiziksel tehditden bahsediyoruz. The Hall'un oradaki tehtidkar varlığı, bu sokağın nasıl da sermayenin hedefi haline geldiğini ve yıllardır orada bulunan gacıların evlerine, ekmeklerine göz dikildiğini gösteriyor. Çok yakın bir zamanda, sokaktaki evlerin yerinde butik butik oteller görürseniz şaşırmayın!

Sonuç olarak, the Hall içeride LGBT duyarlı, elit bir atmosfer yaratırken, sokağını işgal ettiği LGBT bireylere nefret ve ayrımcılık politikası güdüyor. !F'in The Hall ile işbirliği de, festivalin politik olarak LGBT gerçeğinden aslında ne kadar uzakta olduğunu gösteriyor ve bahsi geçen LGBT hassasiyetinin aslında kanıksanmış bir duyarsızlık olduğunu gözler önüne seriyor. Mevzuya yerli yerinde bir alıntıyla devam edecek olursak; yıllar önce Habitat Zirvesi sırasında Ülker Sokak'ı travesti ve transeksüllerden arındırma operasyonu için Pınar Selek şöyle diyordu:

"Ülker Sokakda yaşanan müdahale [....] Yeni Dünya Düzeni bağlamında, kentin yeniden düzenlenmesi ve Beyoğlunun bu kapsamda ele alınmasıyla da bağlantılıydı. Yeniden yapılanan dünyada, lezbiyenler ve geyler de haz sektörünün pazarı ve nesnesi olmakla karşı karşıyaydılar.Ne yazık ki, bugün için de aynısı geçerli. Gökkuşağı teması, festivale rengarenk politik bir çeşni niyetine katılırken, LGBT bireylerin her an yüzleştiği katı gerçekliğin sebebi olan siyah-beyaz politikaların bizzat yasama ve yürütmesinden sorumlu kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılmasında bir beis görülmüyor. Hemen hemen her gün devletin farklı organları, nefret dolu heteroseksist, milliyetçi, eril iktidar söylemleri kusarken, Kültür Bakanlığı'nı bu bağlamdan ayrı tutmak söz konusu bile değil elbette. Dolayısıyla, Kültür Bakanlığı sponsorlu LGBT ve Kürt filmleriyle göz boyayan etkinler arasında bir de, The Hall gibi Bayram Sokaktaki gacıların burnundan getiren bir işletmede Pınar Seleke adanmış ironik ötesi bir etkinliğin yapılacak olması, yüzlerimizde ekşi bir ifade bırakarak, !F'in samimiyetsizliğini gözler önüne seriyor.

Peki biz nasıl bir LGBT politikası savunuyoruz? Önce, nasıl bir LGBT varoluşunu savunduğumuzu,Maskeler, Süvariler, Gacılardan bir başka alıntıyla açıklayalım:

Eşcinsellik, eşcinseli yasadışı bir konuma yerleştirdiği için onu toplumsal değerleri yeniden gözden geçirmeye zorlar. Eşcinsellik sadece cinsel yönelim değildir, bir yaşam biçimidir. Kadınlık ve erkeklik de sadece biyolojik durumlar değildir, toplumsal kategorilerdir; ama eşcinsellik, hakim toplumsal kategorilere rağmen kendisini var etmeye çalıştığından tüm kurumları karşısında bulur. Bu nedenle de yaşamın her alanında farklılaşmak zorunda kalır. Ayrı bir altkültür haline gelmesi de bundan kaynaklanıyor.

Tam da böyle bir yerden baktığımızda, iktidar ve sermayenin sözde LGBT-duyarlılığı söylemleriyle bu altkültürün içine sızması, bir yandan da varolan güç ilişkileri ve dışlama mekanizmalarını yeniden üretmesi, bizim hiç de yuttuğumuz bir numara değil! Çünkü ideoloji, dışladığı dilleri bir yandan da kendi diline kattıkça güçleniyor, söylemlerimizi sahipleniyor, ve sonuçta bizlere istediğimiz kadar değil sadece işine geldiği kadar yaşam alanı açıyor. Bizler sadece LGBT bireylerin, ideoloji tarafından duyarsızlaştırılıp, tüketim kültürü içinde sermayeleştirilmesine meydan okumuyoruz. Aynı zamanda, neoliberal sisteme uyum sağladığı ölçüde edinebildiği kazanımlarla; kendisi kadar avantajlı olmayan diğer LGBT bireylerini, seks işçilerini, farklı etnik kökenlerden insanları, göçmenleri, evsizleri ve marjinalize edilmiş tüm bireyleri ötekileştiren elit LGBT kültürüne de meydan okuyoruz!

Yalnızca hakim düzenle uyum içinde varlığını mümkün kılan !F, sözkonusu rant olunca, LGBT mücadelesini samimi olmayan bir duyarlılıkla sahiplenmeye çalışırken, aynı zamanda gökkuşağının her bir rengini haz sektörü çatısı altında sermayeleştiriyor. Sonuçta da, güttüğü politika yalnızca bir avuç elit LGBTye hitab ediyor, mahalleliye değil!

!F 10 yıldır mahalleye geliyor, mahalleliyle yalnızca çıkar ilişkisi kurup gidiyor.

!F İstanbul, gelecek yıl da mahalleye geldiğinde, yine etliye sütlüye bulaşmadan, salyangozlarını satıp kaçmaz diye umuyor, bu kez mutlaka evimize çaya bekliyoruz!

!But Madi Götkuşakları
film tavsiyesinde bulunan yok mu?
!f istanbul gönüllülerini arıyor!

Festivalin bir ucundan tutmak isteyenlere duyurulur.

15 Şubat -1 Mart arasında, festivalin produksiyon, basın masası, ofis

ve operasyonlarında görev almak üzere gönüllülere ihtiyaç bulunuyor.

İlgilenenler lojistik@ifistanbul.com uzerinden irtibat kurabilir.
Bir mesaja cevap veriyorsunuz.
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL