Günaydın :)
suarede yeni bir başlık açıldı fakat önerisini yaptığım filme bir yorum yapmadan geçmek istemedim. Hafta yoğunluğundan ancak fırsat bulabiliyorum. Öneri sonrası Cemal Erdem in müthiş reklam propagandası ile oy veren ve seyreden arkadaşlarada ayrıca teşekkür ederim.
Aynı senaryo aynı yönetmen tarafından yıllar önce bir kısa film olarak servis edilmişti. Gören ilgi üzerine senaryodan uzun metrajlı bir film çıkarılmış. Yayınlandığı yıllarda festivallerin en ilgi çekici filmleri arasında olabilmeyi başarmış. Oyuncuları, kısa filmde oynayan aynı kişiler, ve oyuncu yetenekleri açısından ikinci sınıf kategorideler.
Öncelikle film bir çok portalda müzikal diye adlandırıldığı için izleyecek kitlesinde bu şekilde bir beklenti yaratıyor olabilir. Bu açıdan filmimiz bir 1900 efsanesi değil ve böyle olmayıda hiç bir zaman vaat de etmedi. Dolayısı ile bu yönü ile yapılan eleştirileri haketmediğini düşünüyorum. Bu filmi önerirken yönetmenin vermek istediği mesajları ve senaryo içinde kullandığı metaforları masaya yatırır ve benimde 3. kez seyretmeme rağmen anlamlandıramadığım bazı metaforları akıl akıldan üstündür misali tartışırız diye umuyordum.
sound of noise in türkçe karşılığı tam olarak yaşamın ritmi değil ama yönetmenin filmde asıl vurgu yapmak istediği nokta, bizim türkçe çevirimiz ile tam örtüşüyor. Filmde hergün akıp giden hayatımız aslında bir müzik, bir tını olarak verilmek isteniyor. Şehrin rutin seslerin bir ritim halinde, arka fonda bizlere aktarıldığını görüyoruz .Arabanın gazı,kornası, şehrin trafiği uğultusu hepsi senkronize edilmiş.Herbirimizinde bu senkrona farkında olmadan katkıda bulunduğumuz tasvir ediliyor.
Hayatın normal akışı bize bir tını olarak aktarılırken, bu rutin dışında kalmak isteyen hayatlar ise 6 farklı baterist ilesembolize edilmiş durumda.
Kahramanımız Amadeus, annesi bir müzik virtiözü, babasıkoro şefi, kardeşi ise 4 yaşında violin çalmaya başlamış 11 yaşında ilk eserini yapabilmiş bir müzik dehası. Yani yönetmen bu aile üzerinden mükemmel hayata vurgu yapıyor. Amedeus ise hep kardeşinin gölgesinde kalmış ve yetenekleriile ancak sıradan bir memur olabilmiştir.. Burada kahramanımızın müzikten nefret etmesi ile betimlenen,kardeşi üzerindentasvir edilenmükemmel hayata olan isyanı. Filmin sonlarına doğru kahramınızın 6 kişilik bu çeteye olan uyumuda, hayata olan isyanını ve onu değiştirmeye yönelik olan eylemi ile sonlanıyor.
Filmimiz 4 farklı proje üzerinden, hayata yapılan darbe ile ortaya çıkarılacak bir eser üzerine devam ediyor.
ilk eser : hastanede çalınıyor. kullanılan materyal insan. yani hayatın en önemli dinamiği. Dikkat edilmesi gereken önemli nokta ise, insana atfedilen sıradanlık. dötü göbeği bu esere yegane aracılık edebilecek bir tınıya sahip. Ameliyat öncesi etrafındaki gazeteci ordusuna, olacağı bağsur ameliyatını bile manşetlere taşıtabilecek düşünceye sahip bir insan tasviri. İlk insan müzik olarak çalınıyor.
ikinci eser : hayatın bu düzenini,rutinbir müzik olarak tasvir eden yönetmenimiz, bu düzenin oluşmasına aracılık eden, o olmadan bu armoninin oluşamayacağına yönelik vurgusu ile parayı çalıyor. Etrafımızda olup biten herşeyinana kaynağı olan ve hayata ses verdiren metafor, PARA
üçüncü eser : Müzik dehası Oscar ın, sembolize klasik müziketrafında mükemmel hayatı tasvir ettiğini söylemiştik. Tüm mükemmel hayat oyuncuları bir konser etrafında toplanmış iken, eserimiz hilti ile, inşaat malzemeleri ile darbeleniyor. Dünyanın doğa düzenine, binalar iler getirilen düzensizliğin ana mimarları olan inşaat malzemeleri.
dördüncü eser ise etramızda oluşan her sesin ana kaynağı olan elektrik üzerine. Yani dünayaya elektirk veren ana fiş çekildiğinde ortaya çıkan sessiziğin hayatın asıl müziği olduğuna yönelik bir vurgu var. Evinizde şalterleri indirdiğinizde , ev hayatınızdan çıkacak sesleri düşünürsek; televizyon,buzdolabı,bilgisayar fanı vs vs, ama bunlar olmaz ise o zaman kendimiz ile baş başa kalıyoruz.
İşte bu noktada bazılarımızın eleştiri kaynağı olan arayada aşk serpiştirilmiş hiçde gerek yok dediği noktaya geliyoruz.. Etrafımızda insan faktörü dışında tüm unsurları çıkardığımızda birbirimiz ile baş başa kalıyoruz. Fight Club yakıştıırılması yapılan o sahnedeki ışıkların bir açılığp kapanması dünyanın atan kalbi gibi, orada tüm yalınlığı ile olan öpüşmede bu hayata atılan bir öpücük.
Fimin ara sahnelerinde , sokaktan toplatılan müzisyenlerin her biri farklı milletlerden, şehrin ışıklarının açılıp kapandığı esnada sakallı bir taksicikis anırım oda Norveç li olmadığı kesin yine faklı bir uyruktan. Mesaj tüm dünya insanlarına. Herbirimiz hayatın bu armonisine katkıda bulunan bir ses iz. ;Bu sese hayat verecek bu akışı değiştirecek argümanlarda yine bizleriz. Bunun adı bazen SESSİZLİK olsa bile.
Filmin suaresinden uzun bir süre sonra yazmak durumunda kaldım ve birazda acele ile oldu. Uzunluğu ve acelesi ile umarım aynı şeyleri tekrarlamış gibi olmamışımdır. Burada anlattıklarımın hepsi filmi 3. kez seyretmem ile birlikte benim gördüklerim benim hissettiklerim. Umarım içlerinde bazıları filmi seyreden sizler için sonradan da olsa bir bakış açısı kazandırabilmiştir. Sabırla okuyan tüm dostlara teşekkürler.
PERDENİZ AÇIK OLSUN