Film gerçek olaylara dayanıyor ibaresi vardı filmin en başında. Ben gidişat olarak daha olağan şeyler bekledim o yüzden. Final beni epey şaşırttı. Birz hollywood klişeleri bekledim daha doğrusu. Kaspar ile beraber bir kaç kişi daha Joseph'in yanında olacak, en sonunda o siyah saçlı gerizekalı çocuk ve arkadaşları pişman olup, bir şekilde kötü durumlara düşeceklerdi. Ama olmadı. Maalesef çok acı bir sonla bitti film. Böyle şeylerin liselerde yaşanıyor olabilmesi hayret verici. Lisedeki çocukların en büyük derdi aşk acısı falan olmalı. Bu nasıl sınıf? Bu nasıl okul? Öğrenciler zaten Allah'a emanet ama ya hocalara ne demeli? Ortada bir problemin olduğu belli ama nasıl görmezden geliniyor her şey. Kim defteri aldıysa ayağa kalksınmış. Bir de bu hoca en duyarlı olanı gibi gözüküyor. Ay sinirleniyorum yazdıkça. Neyse sonunda belalarını buldu hepsi neyseki. Gerçi ben böyle bitmesin Josephciğim süper başarılı bi' insan olsun (keza Kasparcığım da öyle) diğer gerizekalılar da sürüm sürüm sürünsün istedim.
İlkokuldan üniversiteye kadar hep Hababam Sınıfı tadında sınıflarım oldu. Hele lise hayatımı düşünüyorum -kız lisesinde okudum- ve bu filmdeki liseye bakıyorum ne kadar şanslı olduğumu fark ediyorum. Aileler çocuk değil canavar yetiştirmiş adeta. Hadi erkekler bi nebze de içlerinden bunları ispiyonlayacak bir kız nasıl çıkmaz yahu? (bu cümle lütfen cinsiyetçi algılanmasın, o niyetle yazılmadı) Bence asıl mesele ailelerin çocuk yetiştirmesinde. Sorunun en büyük kaynağı orada. Daha iyi aileler daha iyi toplumlar demek. Tabi yalnızca aileler değil öğretmenlere de büyük işler düşüyor. Ancak maalesef bu gözler bırak öğrencilerle ilgilenmeyi, öğrenciler üzerinden egolarını tatmin eden öğretmenler gördü. Tabi tüm öğretmenleri zan altında bırakmak olmaz iyileri yok mu elbette var. Her şey bir bütün aslında, bir döngü. Eğitim, aile, devlet vs. bunlar ne kadar kaliteliyse toplum da o kadar kaliteli oluyor.