• 1967 yapımı bir jean luc godard filmi.
  • jean-luc godard'in 1967 tarihli surrealist yol filmi. bir çiftin, trafik sikisikliklari, kazalar ve tuhaf karsilasmalarla dolu yolculugunu konu alan kan revan içinde bir yapit.

    dönemin fransiz burjuvazisine yogun bir saldiri içeriyor, ki bu filmden bi süre sonra fransa'da ögrenci ayaklanmalari ve meshur 1968 grevi patlak verecektir. bir sahnede traktörün önüne çikan son model cabriosunda feci sekilde ezilerek ölen sevgilisi için traktörün sürücüsüne avaz avaz bagiran genç kiz, "geçis hakki onundu, çünkü o zengindi" der mesela. baska bir sahnede de arabalar çarpismis, üstüste yanmakta olan insan cesetleri arasinda sürünerek çikan bir kadin kurtulmus ama "hermes çantam içerde kaldi! çantam! çantam!" diye haykirmaktadir.

    ayrica o dönem revaçta olan yol filmlerine de godard'in aykiri bir bakis ve elestirisi vardir burada. yolda geçen filmlerin ortak özelligi olan genis ve alabildigine açik otoban yerine, daracik ve hincahinç dolu bir yol, yol kenarlarinda da devrilmis yanmakta olan arabalar görürüz.

    nouvelle vague'in bu devrimci filminin basrollerinde ise mireille darc, jean yanne, jean-pierre léaud, jean-pierre kalfon oynuyorlar.

    hersey bir yana dönemin arabalarini hatirlamak için bile izlenebilir, dvdsi bulunup arsivlenebilir. demistim ama dvd'si nedense fransa'da satilmiyor, ingiltere'den bulabilirsiniz.
  • jean luc godard guzellemesi, yozlasmanin seyirciye kabul ettirilmesi, dakikalarca calan kornalara duyarsizlasmanin saglanmasi. dakikalar boyunca bekleyen arabalari ve calan kornalari goruruz, alisiriz. arabalarin insan hayatindaki onemini, elektronik sistemlerin cokusu ile bir ulkenin cokusunun esdeger olusu, burjvazinin lumpenligi her ne kadar didaktik denebilecek bir dille aktariliyor olsa da yine de ortaya cok guzel bir film cikmistir. godard "ne isterseniz dileyin" diyen birisinden gercek sarisin olmayi dileyen bir burjuvaziyi ve sinif catismasini ustaca ele almis.
  • film festivali bağlamında izleyip de -benim aksime- ortasında çıkabilenleri takdir ettiğim godard filmi. başı -özellikle trafik ve kornalar ve burjuvazi eleştirileri- özellikle çekildiği dönem şartları içerisinde değerlendirilirse hoş olmakla beraber ortasından sonrasını izlemenin lüzumsuz olduğunu bana düşündürtmüş bir film. ne yazıkki huy gereği her filmin sonuna kadar bekliyorum ve garip bir acı çektirdim bu filmle de kendime, gına geldi. gerçekten de beğeni çok öznel bir şey. hele bir domuzun yarılması, ölü tavuğun çırpınması tarzı sahneleri ve uzun tiradlarıyla sıkıntı bastırdı bu film.
    böyle anlayamadığım(!) benim gibileri aşan feci sanatsal (!) filmler şahsımda hollywood filmi sempatisi yaratıyor en kötü hollywood filminde bile en kötüsü bazen iyi bir soundtrack çıkabiliyor. -insanın hayatında da en azından iyi bir film müziği olmalı-
    ilginç olan bir diğer nokta ise filmin sabah 10 seansını tamamen doldurmuş olmasıydı. çıkışındaki ağır sessizlik ise tam da entel kaygılar içerisindeki insan profiline yakışıyordu. ne beğendim diyebilenler ne beğenmedim diyebilenler, öylece dağıldılar... benim gözlerim yanımda oturup da filmin ortasında çıkan çocuğu aradı "helal olsun" demek için ama, sanattan anlamamakla suçlanacak olsa da çoktan en azından daha akılcı bir karar verdiği kesindi, her neredeyse.
  • film festivalinde dystopia kapsamında gösterilmiş olan ve üstadın diğer bir başyapıtı pierrot le fou'dan da aşina olduğumuz kolaj tekniğinin anlatılmak istenen sistem eleştrisiyle ustaca harmanlandığı, sürrealizmin yine tavana vurmuş olduğu, godard'ın bu konuda çağdaşlarıyla kıyaslandığı vakit gerçekten ayrı bir yere sahip olduğunu suratımıza tokat gibi vuran bir film.

    --- spoiler ---
    filmin sonunda bir sinemanın sonu mesajı vardır ki, bitirir olayı..
    --- spoiler ---
  • moda olduğu için festivale bilet alıp ota boka gülmeye meraklı festival izleyicilerinin böğründe düğümlenen film. heves etmek güzel bi şey tabii ama adam o 5-10 dakikalık, fonda sürekli korna seslerinin olduğu trafik sıkışıklığı sahnesinde neler neler anlatırken "ay bu ne yaa?" demek de saçmalıktır, hemzeminliktir... tabii bu arkadaşlara ne brecht'den bahsetmenin faydası vardır ne de başka bi şeyden.
  • jean luc godard'ın 67 yapımı sarsıcı filmi. üstad filme konu olan fransız toplumu ile ilgili şöyle buyurmuştur: "insanlar hoşlanmadıkları işlerde tüm hafta boyunca çalışıyorlar, inanmadıkları şeyleri satıyorlar,peki ne için?araba alıp haftasonu bir kaçamak yapmak için.ancak bulabildikleri tek şey trafiğe boğulmuş yollar". bir haftasonu yolculuğuna çıkan burjuva çiftin başından geçenleri anlatan bu yapım batı uygarlığına şahane bir ayar çekmiştir. biçimi de en az içeriği kadar devrimcidir. tüm anlatım kalıplarının alt üst edildiği filmde kah takip etmesi zor girift metaforlar kullanılmıştır, kah basbayağı bildiri okunmuştur.(bildiri okunurken zenci kardeşimizin ekmek yiyişi olaya ayrı bir hava katmaktadır)10 dakikalık trafik sahneleri, sürreel atmosfer,yolunu kaybetmiş tarihi şahsiyetler, cömertçe saçılan kan ve dehşet, bir inip bir çıkan tempo,uçuk diyaloglar...saint just, dumas,carroll tekrar okunduktan sonra bir daha,bir daha izlenilesi, feyz alınası, ders çıkarılası film.
  • üsttekilerden bir güzel kopya çekip jean luc godard'ın bildiri filmi deyivereyim siz sağ ben selamet. ancak bugün genç dimağların katkıda bulunduğu bir serginin lokal ütopya bölümünü gezerken aklıma takılan, kendisiyle ayrıca hem fikir birliğine vardığımız 'burjuvazinin gizli çekiciliği' yani bir takım hayvanların anüsüne sokulacak davranış şekilleri konusu hem de son derece ayrı düştüğümüz bir sekansını iletmek isterim. bir traktör tarafından çiğnenen iki yakışıklı gencin kız olanı ağzı dolusu köylüyü suçlarken şu lafları sarf ediyor: "siz sevişemezsiniz ama biz yapıyoruz, o yüzden bizi kabul edemezsiniz." bir saniye. bu durumda jarvis cocker'ın "and we dance and drink and screw, 'cause there is nothing else to do" *sözleri aklımıza geliyor. asıl sevişenler 'sıradan insanlar' değil mi? renoir* da bir hafta sonu bu filme benzer bir şekilde av partisini yapıp * oyununun kurallarından sapan kafirleri nelerin beklediğini bildirmişti. demek ki neymiş? burjuvazi haftasonu belli eder kendini. biz ise haftasonları evde oturup film izliyoruz. yazık.
  • fena derecede sıkıldığım bir godard filmi...
  • fransizcada hafta sonu, "le week-end". (ara: dall*)
hesabın var mı? giriş yap