• soderbergh'in 90 gün içinde çekmeyi planladığı che guevara biyografisi ikilemesinin küba devrimini anlatacak olanı.
  • guerrilla'da olduğu gibi müziklerinin, alberto iglesias elinden çıkma film.
  • benicio del toro nun basrolunde oldugu che`yi anlatan film. filmin slogani soyledir: the revolution made him a legend.
  • benicio del toro ve demian bichir o kadar yerinde secimler olmus ki, che ile fidel'i klonlasalar bu kadar olurmus. del toro tamam da, henuz hic izlemedigim demian bichir nasil oynar, ne is yapar, en ufak bir fikrim yok. ote yandan film che part two ile 24 ocak'ta, abd'de, ilginc bir sekilde ayni anda gosterime giriyor. bilumum ulkede de girmisligi ve girecegi var. yalniz bu ulkeler arasinda turkiye sanirim yok. halbuki turkiye'de de girse, bir kisim tarihcimiz isyan etse, steven soderbergh'e dava filan acsa ne guzel olurdu.
  • film, kesinlikle che'yi yerden yere vurmuyor, hatta che'yi mitleştirmeden iyi bir insan olarak gösteriyor. devrimin neden yapıldığını ve küba'nın o anki durumunu da çok fazla olmasada istatistiksel rakamlarla vererek geçiştiriyor. filmi izlemeden devrim hakkında objektif bir insan olsanızda, film sonunda düşüncelerinizin, devrimciler tarafında toplanması daha olası hatta. dolayısıyla amerikan yanlısı bir film değil. zaten öyle bir film olsaydı, inanın çok daha dikkat çeker ve ödül listeleri içinde yer alırdı. zaten film sonunda da, filmin che'ye ait devrim günlükleri isimli esere sadık kalınarak çekildiği belirtilmekte.

    şimdi gelelim filme. birincisi konu kopuk kopuk anlatılıyor. başlangıçta bir o tarihe, bir bu tarihe gittiğiniz için bi bok anlamıyorsunuz. hele de, tam tarihleri bilmeyen benim gibi biri iseniz, biraz mallaşıyorsunuz. film belgesel mantıklı olduğu için, dramatik bir kurgu beklememek lazım. son dönemlerde, yüceltmeden gerçekleri anlatan bir kısmi biyografi filmi daha izlemek isterseniz bence uygundur. sonuçta kısa bir dönemi anlatıyor. zaten commandante'nin 30 yaşında bu tarz hareketlerin içinde olduğunu düşünürsek çok uzun yıllar yok elimizde. film, hemen hemen motorcycle diaries'in bittiği yerden başlıyor.

    ayrıca tam kurgu yok desekte, o benim konu hakkında ki cahilliğimden kaynaklanıyor olabilir ve zaman ilerledikçe elbette bir yere varıyorsunuz. demián bichir ve benicio del toro gayet başarılı. ayrıca tekrar ediyorum ernesto guevara filmde iyi bir insan. bence izlenebilir bir film.
  • efsane bir tarihi karakteri, başka yazarları geçtim, bolivya günlüğü, politik yazılar, gerilla savaşı, şiirleri vb. onlarca eser sahibinden bizzat tanımak yerine bir holivud yönetmeninden tanımaya kalkmak şüphesiz hayal kırıklıkları yaratacaktır ve uymayacaktır kafada yaratılan hayallerin hiçbirine.
    fakat bu film belgesel de değil, bir efsaneyi anlatma çabası da değil başka bir şey olmuş, benicio del toro olmuş.
    değil che'yi yahut devrimi karalamak, gerilla propaganda filmi olmuş.
  • adetim değil laf yetiştirmek ama meseleyi kişisel alıyor ve sorunun film okumaktan ziyade, silahli devrim mücadelesi olduğunu belirtmekte fayda görüyorum ve artırıyorum. kaynak filan da göstermiyorum ve kendimi bu konuda kaynak ilan ediyorum.

    che'nin bu film vasıtasıyla kötü bir kişi olarak gösterilmeye çalışıldığı düşünülüyor. ilahi çocuklar, bir filmle che gibi bir ikon ne yüceltilir ne de alçaltılır.

    che durmadan öksürürken gösterilmesi hoş görünmemiş. astım hastası bir insan, durmadan ordan oraya koşup duruyor, üstüne puro içiyor, ya ne olacaktı ? astım hastası mı değildi? yoksa gerilla-komutanı- mı değildi?

    che zaten film boyunca huysuzlanıp duruyor. tam bir baş belası. aklına eserse, gerillaya katılırken okuma yazma öğreneceğine söz vermiş bir çocuğun "zorla" okuma-yazma öğrenmesine vesile oluyor. okuma-yazma seferberliği ilan edilmedi dikkat edilirse, iktidara savaş ilan edildi. savaşmayı sadece silah kullanmak olarak görmeyen ve molada kitap okuyan bir insan var karşısında üstelik. ne yani? gerillalık yan gelip yatma yeri mi?

    bir de 15-16 yaşlarında çocukları örgüte dahil etmek istemeyişi var ki, cidden kınanası bir durum. gerçekten o yaşlarda örgüte girmiş, alınmış kimse var mıdır bilmiyorum ama eğer o çocukları dahil etseydi, "vayy çocuk katili işte, çocukları ölüme göndermek üzere örgüte alıyor" mu denilmeyecek miydi?
    basit hümanist ilkeler uyarınca değil, savaş ilkeleri uyarınca düşünüyor karşınızdaki.

    düşünün bir, ekipten ayrılmak isteyenlere hakeret edip aşağılıyormuş, bak sen. ya ne yapacaktı? onca zaman eğittiği, emek verdiği adamlar giderken "hayhayy ne demek, yolunuz açık olsun" diyecek hali yoktu, az bile demiş.
    üstüne örgütün adını kullanarak köy basan, para toplayan, kıza tecavüz eden adamları da öldürtüyor. heyhat devrimci adalet, ne yaparsın. üstelik adamlar hareketin adını kullanmışken.

    aleida march konusu var bir de, hani başta che'nin temkinli yaklaşıp sonra sağ kolu yaptığı sonra da evlendiği kadın. onu mu umursamamış?

    medyaya da artistik yapsın yani, el pençe divan mı duracaktı?

    bu eksende anlatılan bir savaş. filmde az bile anlatılmış.
    son son, elemanlardan biri "artık evlerimize gidebilir miyiz? devrim yaptığımıza göre?" diye soruyor,
    che de "hayır, şimdilik savaşı kazandık, devrim yeni başlıyor" diyor.
    buna da bir şey denmedi, ben diyeyim.
  • * ayakları yere basan bir che guevara portresi var karşımızda. idolleşmiş, kültleşmiş ve haleden kalkan ile çevrelenmiş bir tarihi kişiliğin (artık 'tarihi' sayılamaz aslında), yaşamı hangi koşullarda sırtladığını ve yaşamdan neyi/neleri koparmak istediğini öğrenebiliyoruz. steven soderbergh'in seçimleri belgeselci soğukluğu, kahraman methiyesi ve muhalif saldırganlığı gibi tümsekleri alt etmeyi başarıyor. che'nin, devrimin önüne çıkan bütün engelleri cezalandırabilen, sinirlenince küfreden bir komutan oluşu onun romantik devrimciliğini zedelemiyor. hatta bana kalırsa romantik devrimcileri tedbirsiz davranan duygusallar olarak senaryolaştırmak onlara yapılabilecek en büyük haksızlıktır: mavi gözlü dev'de aşırı hassas, zarif, acınası bir şaire dönüşen nazım hikmet bu duruma örnektir. soderbergh, che'ye sadık kalabilmek adına, che'yi 'nahoş' gelebilecek taraflarıyla da göstermekten çekinmiyor...

    * benicio del toro che'yi, che gibi görünme mecburiyetinde hissetmeden oynadığı için daha serinkanlı bir performans sergiliyor; oysa fidel castro'yu oynayan aktör demián bichir fazla abartıya kaçıyor ve castro'nun beden dili fena sırıtıyor...

    * film ima etmeyi doğrudan sunmaya tercih etmekte: yönetmen, fulgencio batista iktidarı ve kilise arasındaki dayanışmayı, komünistleri ele veren ve onların işkencede ölmelerine yol açan papaz ile anlatmak yerine kilise damındaki keskin nişancıların devrimcilere baya zorluk çıkarması ile anlatmayı uygun buluyor... kiliseye ulaşabilmek için bir sürü evin duvarlarının yıkılması da halkın kafasındaki önyargıları (devletin ideolojik aygıtları) yıkmanın güclüğünü ve devrimin kolay elde edilemediğini ifade ediyor...

    * devrimcilerle batista kuvvetleri arasındaki çatışmalar makul hesaplarla filmin içerisine dağıtılmış. küçük çapta çatışmaların hazırlık süreleri uzun tutulmuşken, devrimin kilit mücadelelerinden santa clara savaşı'nın tam ortasında buluyoruz kendimizi.
  • mutlak suretle seyredilmesi gereken film. küba devriminin gereklerini, yapılanları, amaçlarını ve hareketlerini oldukça sade bir biçimde betimlemeyi başarmışlar,tebrik etmek lazım. ayrıca beni fusil contra fusil gibi bir parça ile tanıştırdı, teşekkürleri borç biliyorum kendilerine.
  • beni ekrana baglayan seyin sadece kahramana ve kuba daki harekete olan ilgi oldugunu anladim bu filmi izlerken.

    her ne kadar degisik tarihlere ani gecisler, yakin plan cekimler, siyah beyaz goruntuler ile filme tutunma amaclansa da oyle bir duygu ya da alaka uyandirmiyor filmin yapisi. tatsiz, tuzsuz ama objektif bir belgesel havasinda geciyor film kanimca.

    kuba icinde gerilla hareketinin asamalari, bu asamalarda che nin konumu, fidel in ve diger komutanlarin durumlari... evet bunlarin hepsi vardi bu filmde ama insan biraz duygu istiyor. yani belgesel ve film arasindaki en bariz fark bu olsa gerek. ya da ne bileyim bu bir belgeseldir deselerdi de o beklentiyle izleseydik.

    halbuki oyle miydi ali? insanlari nasil pesine taktigini, nasil bir kahraman oldugunu hissettiriyordu bence film. milyonlara ilham kaynagi olmus bir sahsiyetin iyi ve kotu yanlari boyle bir yapimda daha vurgulu ve duygusal anlatilmasi gerekiyordu bence.

    --- spoiler ---

    filme de en on plana cikan konulardan biri birlesmis milletler gorusmelerinde che nin tutumu ve politikaci yaninin sergilenmesi. kendisine atilan laflara verdigi cevaplar ve uluslararasi baskilara ragmen salonda kopan alkislar.

    ve belki de tek duygu ani : patria o muerte!

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap