1 Ağustos 2013 Perşembe

LOST HIGHWAY ÜZERİNE

"Olup biteni kendimce hatırlamayı severim. nasıl olduğunun önemi yok."





İşte bugün, bu filminden dolayı David Lynch binlerce insandan küfür yiyorsa bunun sebebi aynı zamanda filmin özü de olan yukarıdaki replikteki yaklaşımındandır herhalde.

Şaka bir yana Lost Highway, "gerçek" kavramını, bir kişinin (hem de çok büyük psikolojik problemleri olan birinin) zihninin sınırlı ve çarpıtılmış yansımalarıyla peliküle başarıyla aktaran devrim niteliğinde bir başyapıt.


En sağlıklı insan kafasının bile "hakikat" algısını tamamen yakalayabilmesinin imkansızlığını da göz önünde bulundurulursa, filmde olanları izleyerek "filmin gerçeğini çözebilmek" diye bir şey söz konusu olamıyor. ancak maksimum çabayla bu sır yumağını biraz olsun kavramaya çalışabiliyor insan.

Mulholland Dr. filminde çok daha fazla ipucu veren Lynch'in (https://eksisozluk.com/entry/29936593) bu filmle ilgili sorulan onlarca soruyu ısrarla "ne anlıyosan odur arkadaşım" yaklaşımıyla cevapsız bırakması da filmin gizeminin çözülmesini zorlaştırıyor. (Yazının bundan sonrası SÜRPRİZBOZAN içerir.) (Filmi izleyen ama biraz mesai gerektiren bu yazıyı okumak istemeyen arkadaşlar için özet geçtiğim kısım yazının sonunda yer almaktadır.)

--- Sürprizbozan (Spoiler) uyarısı --- !!

Ama David Lynch bir ipucu vermiş yine de... Bir röportajında Lost Highway'in "Psyhcogenic Fugue" derdiyle muzdarip birinin hikayesi olduğunu vurgulamış. Tabi vaktiyle film vesilesiyle biraz araştırmıştım "psychogenic fugue" şimdilerde "dissociative fugue" denen hastalığın eski adıymış. Genellikle şiddetli bir travma sonrası hasta kısa süreli olarak, kendisini, kendi kimliğinin dışında bambaşka -ve genellikle daha iyi niteliklerde- birisi sanırmış. Bu yeni kişilik dışarıdan bakıldığında bir akıl hastası olduğunun anlaşılmayacağı ölçüde kendi içinde tutarlı olabilirmiş. Allah vermesin... Bu rahatsızlık filmin genel gidişatına biraz ışık tutuyor. Temel olarak görünen o ki Fred Madison, psikojenik füg rahatsızlığıyla Pete Dayton'a dönüşmüş olarak buluyor kendini. Sahne sahne bakacak olursak:

David Bowie şarkısı "I'm Deranged" ile otobanımızın ilk durağına geliyoruz. Fred Madison steril ve insanlardan uzak yaşayan birisi. başarılı bir caz müzisyeni. Bu, gerçekte var olan bir karakter ama biz gerçeği değil onun beynini izlediğimiz için gerçek-dışı öğelerle harmanlanmış bir hikaye izliyoruz. dehşet içinde bir Fred ile otururken birden zil çalıyor. Aşağıdan gelen ses "Dick Laurent is dead" diyor. bu Fred'in hasta beyninin ona acı gerçekleri göstermesi adına gönderdiği ilk sinyal... Ama kendisi henüz şiddetli bir "kabullenmeme" aşamasında... Kapının önüne bakıyor kimse yok.



Sonra Renee'yi tanıyoruz. İlişkileri bir acayip... Ses tonları konuşma şekilleri hep soru işaretleriyle dolu. İlk kaset geliyor postadan. bu, kapı otomatiği hadisesinden sonraki ikinci uyarıcı... Zaten filmdeki bir çok öğe, Fred'in halini kabullenmesi için küçük uyarılardan oluşuyor.



Fred, performans için bir kulübe gidiyor. Giderken eşi evde kalıp kitap okuyacağını beyan ediyor. Fred duruma önce sorun yokmuş gibi yaklaşıyor. Mola verdiği bir zaman diliminde karısını telefonla arıyor. Cevap yok... Renee'nin uyumuş olabileceği en kuvvetli ihtimal olsa da bu cevapsız arama Fred'in kafada olumsuz soru işaretlerine evriliveriyor.


Üçüncü uyarı geliyor... Bir kaset daha... Görüntüler yavaş yavaş evin içine giriyor. Ama devamı hâlâ yok. o gece zaten aklına karpuz kabuğu düşmüş Fred'in hatırına, bir saksafon performansı sırasında kendisine gergin bakışlar fırlatarak kulüpten birlikte çıkan Renee ve Andy hatırası geliyor. Sonra bu şüpheyi bir kenara bırakıp eşi ile ilişkiye giriyor. Ancak ne yazık ki yatakta saksafondaki başarısını gösteremiyor ve bir de zaten arzusuz, isteksiz eşi onu "sorun değil" diyerek pış pışlıyor. Karakterimiz son derece güçlü bir aşağılanma hissine gark oluyor. (Buradaki bakışı Bill Pullman'ın oyunculuğunun zirveye çıktığı an bence.) Zaten en güçlü tetikleyicisinin kıskançlık duygusu olduğu içindeki cani gerçekliği temsil ettiğini düşündüğüm "Mystery Man" i de ilk defa o olaydan sonra görüyor.


Sonraki gün bir mesaj, yani bir kaset daha geliyor. Artık yatak odalarına kadar giren kötülük üzerine polis çağırıyorlar. David Lynch filmlerinde polisler olayı çözmezler. Sadece filmin yorucu kişiselliğinin içinde küçük bir teneffüs arası gibi, gözlemci statüsüyle genellikle sorgular ve giderler. Burada da böyle oluyor.


O akşam Renee'nin eski arkadaşı olan Andy'nin davetlisi olarak çiftimiz bir partiye katılıyor. Orada eşinin Andy ile samimiyeti üzerine iyice içten içe çıldıran Fred, Mystery Man ile yüz yüze geliyor. Dehşet verici telefon şovuna rağmen Fred onun "kendi evinde" olduğunu anlamlandırmak istemiyor. Andy ile konuştuklarında Andy onun Dick Laurent'ın bir arkadaşı olduğunu söylüyor. Mystery Man yani Fred'in kabullenmek istemediği çirkin gerçekliği, karısının ilişkisinin olduğunu düşündüğü ama henüz yüzleşmediğimiz Dick Laurent ile birebir bağlantılı çıkıyor. Belli ki Renee Fred'i Dick Laurent ile aldatıyor. Biz de Fred'in zihninden çıkıp hakikati göremediğimiz için öyle mi değil mi şimdilik bilemiyoruz.


O akşam kıyamet kopuyor. Arabada sigortaları tamamen atan Fred eve gidiyor ve karısını öldürüyor. Ama öldürmüş olduğunu kabullenmediğinden biz bunu ancak küçük işaretlerden anlayabiliyoruz. Mesela yine onun gözünden baktığımız için bize sunulmayan bir olayı, yani gece evde yaşanan boğuşmayı, bir anlığına gösteren bir aydınlanma oluyor ve dikkat edilirse o gece Fred ve Renee eve girdikten sonra birlikte görünmüyorlar. Renee, Fred'e sesleniyor ama çoktan arka odada karanlıkta kaybolmuş Fred'e ulaşamıyor. Bir de her gece siyah olan nevresim takımı Fred'in cinayet mahallindeki saniyelik zihin kaydında da olduğu gibi beyaz. Yani Fred Renee'yi o gece öldürüyor.


Ertesi sabah bir video kaset daha. Fred, Renee'yi kasedi birlikte izlemek için çağırıyor ama artık olmayan karısına ulaşamıyor tabii ki. Mystery Man'in kendisine hediyesi olan bu videokasette açıkça kendisini kanlar içinde vahşice öldürülmüş Renee'nin yanında üstü başı kan revan içinde görüyor.


Şimşekler çakıyor ve gerçekliğe dönüyor. Hapiste uyanıyor tabii. Kabullenmek istemiyor ama elleri kolları bağlı. Orada hem karısını öldürmenin ağırlığı hem de idam mahkûmu olmanın klostrofobisiyle bir psikojenik füg geçiriyor ve zihninde Pete Dayton olarak uyanıyor.



 
Psikojenik füg olayı kişinin genellikle kendini daha iyi niteliklerde zannetmesine sebep oluyor demiştik. Fred Madison'ın gerçeklikten kaçışı olan Pete Dayton da cinsel güçlülüğü, dünyaya karşı vurdumduymazlığı, ve sosyal çevresi ile tam da Fred'in eksiklerini tamamlıyor. Kız arkadaşı ile de ilişkileri sağlam. Ama o, bu yolculuğunda da aşık olduğu kadını arıyor ve yılanın başı Mr. Eddy ile birlikte harikalar diyarından Alice çıkıveriyor ortaya.








Tabii ki Pete, Renee'nin aynısının sarışını olan Alice'den gözlerini alamıyor ve ilişkileri kısa bir süre içinde başlıyor. Evet Fred, karısını elinden alan Dick Laurent'in elinden, Pete olarak karısını geri alıyor. Tabi bir David Lynch filminde kolay kolay her şey çok güzel gidemez. Kısa bir süre sonra hayal dünyasında sallantılar oluyor ve Pete, baskın karakter Mr. Eddy'den tehditler almaya başlıyor. Rüyada kaçışa devam etmek isteyen Pete de Alice ile tası tarağı toplayıp kaçma planına girişiyor.



Pete son defa ailesinin yanına geldiğinde ailesi ona bir gizemi açıklamak istiyor. Pür dikkat gerçeği merak eden biz izleyiciler ağızlarının içine bakarken birden telefon çalıyor. Henüz hazır değiliz bu rüyadan çıkmaya. Telefonda Mr. Eddy'den mafyavari bir tehdit yedikten sonra yine Mystery Man'in sesini duyuyor. Mystery Man: "Doğuda... uzak doğuda... birisi ölüme mahkum edildiğinde... onları kaçamayacakları bir yere gönderirler... bir celladın ne zaman arkalarından gelip de başlarının arkasına bir kurşun sıkacağını bilmezler..." diyerek Pete'in sallanmaya başlayan parıltılı dünyasının -yani Fred'in sallanmaya başlayan parıltılı rüyasının- sona ereceğinin küçük bir sinyalini veriyor. Yine de kaçamayacağını kabullenmek istemeyen Pete, Alice ile kendisini soyup kaçma planı yaptıkları Andy'nin evinde buluşuyor.




Kafasında dönüp duran gerçeklik olan Alice'in dev pornografik görüntülerinin yansıması arkada devam ederken işleri kontrole gayret ediyor ve çok kısa bir süre içerisinde Andy'yi öldürüyor. "Onu öldürdük" diyen Pete'e artık uyanması için bir bomba da Alice'den geliyor "Hayır! Onu sen öldürdün"



Bu sarsıcı etki onu bulunduğu gerçeklikten uzaklaştırıyor ve asıl gerçeğe yakınsıyoruz. Önce bir fotoğrafta Alice ile Renee'yi birlikte görüyor. Artık Renee gerçeği rüyamızın içine sızmış oluyor. Sonra Fred'in gerçekleri gizlediği 26 numaralı odanın da bulunduğu bir otelde buluyor kendini.




O odada Renee'yi başka biriyle ilişkiye girerken görüyor. Renee ona "Hiç benimle konuştun mu? Nedenini sordun mu?" diyor. Bence bu sahne tam anlamıyla rüya-hayal imgeleriyle dolu ve Pete'in gerçekte var olmayan bir karakter olduğunun da en önemli ıspatı. Bir de bu kilit sahne Fred ile eşinin ilişkilerini ve karısının onu aldatma sebebini de biraz özetliyor. Fred hiçbir şekilde Renee ile oturup konuşmuyor, ortada bir sorun olduğunu kabul etmiyor ve kendi steril dünyasına hapsetmeye çalıştığı eşi de duygusallıktan uzak, soğuk biri oluveriyor. Sonra da Renee bu baskıcı dünyadan "aldatma" formunda kaçıyor bir şekilde.


Fred'in (şimdilik hâlâ Pete'in) kaçış çabasının son noktasına, düğümün çözüleceği kabinin bulunduğu çöle geliyorlar. Burada çift ateşli bir ilişki yaşıyor ve tam Pete aşkının zirvelerindeyken Alice onu bırakıyor ve Pete'i bitiren (hem mecazi hem gerçek anlamda bitiren) o cümleyi kuruyor. "Bana asla sahip olamayacaksın".



Burada en şiddetli sarsıntıyı yiyen arkadaşımız artık onu gerçeklerle tanıştırmak isteyen Mystery Man'imizle son defa görüşüyor ve ona sorular soruyor. Mystery Man cevaben "Alice diye birisi yok arkadaşım o Renee" diyor ve ilave ediyor "Asıl sen kimsin?"


Fred son defa kaçma çabasındayken artık Mystery Man onu yakalıyor ve kayıp otobanımıza giriyoruz.

Fred için son aşama Lost Highway oteli ile başlayan kabulleniş aşaması oluyor. Tabi kabulleniş aşaması olduğundan bundan sonra cereyan eden aksiyonun (Mystery Man'in Fred'den farklı bir kişiymiş gibi gösterilmesi dışında) "hakikat"e en yakın olaylar olduğunu düşünüyorum.


Fred önce 26 numaralı odada Dick Laurent ile Renee'yi ilişkiye girerken görüyor. Renee'nin çıkmasını bekliyor ve Dick Laurent'i alaşağı edip, bagaja atıp, çölün yolunu tutuyor. Bagajı açtığında Dick Laurent kendisine saldırsa da kısa süre içinde Fred onu etkisiz hale getiriyor. Sonra Mystery Man ile birlikte bir el TV'si aracılığıyla ona suçunu gösteriyorlar ve onu öldürüyorlar.








Onu öldüren Mystery Man olsa da Fred artık içindeki çirkin gerçekliği kabulleniyor ve hiçbir şekilde gerçeklerden kaçamayacağını yani onu kendinin öldürdüğünü biliyor ve muhtemelen döngüyü başlatmak için gereken talimatı veren mystery man'in söylediğini yapıp kendi evinin megafonuna "Dick Laurent is dead" demek üzere ayrılıyor.



Son sahne daha bir anlaşılır gibi. Fred bir otobanda akşam üzeri gibi polislerden kaçıyor. sonra otobanda birden gece oluveriyor. buradaki ani gündüz-gece değişiminin muhtemelen fred'in kafaya elektrikli sandalyenin o meşhur kafa aparatı takılmasından diye düşünüyorum. sonra da fred direksiyon başında titremeye başlıyor. yani elektrik veriliyor ve sonunda ölümü ile dinginleşerek film bitiyor.


Ekstra hususlar:

Mystery Man: Bu arkadaşımızı Fred'in şeytani alt kimliği olarak tanımlamak yanlış olmaz. Temelde kıskançlık olarak da tanımlanabilir. Çünkü iki cinayeti de kıskançlığı nedeniyle işliyor. İçinde bulunduğu kaotik ruh dünyası onun bu gerçeği en derine gömmesini sağlamış. Ama o gerçeklik de çok güçlü olduğu için bastırılması imkansız. Dışarı çıkmak ve Fred'in yalan dünyasını gerçeğe evirerek onun kurtuluşunu sağlamak istiyor. Bunu yaparken de Fred'in zihnindeki onun tamamen silmek istediği resimleri çeşitli iletişim araçları kullanarak (telefon, video kasetler, el televizyonu) ona ıspatlıyor ve yavaş yavaş ona gerçeği anlatıyor.

Andy: Andy, Renee'nin Dick Laurent ile tanışmasına vesile olan artist. Senaryonun makaslanan kısımlarında onun Fred'in mahkumiyetini TV'den öğrenmesi hadisesi var. Yani Fred ölüme mahkûmken o hala sağ. Tabi Fred kendisine gıcık olduğu için hayalinde onu da öldürüyor.

I'm deranged: David Bowie'nin "kafayı sıyırdım" anlamına gelen ve ismi filmi özetleyen harika şarkısı filmin ruhuna o kadar uymuş ki...



ÖZET: "filmi izledim ama yazdığın tuğla gibi anlamsızlığı okumayacağım" diyenlere kısaca özetleyelim.

Başarılı bir caz müzisyeni olan ancak yatakta pek performans gösteremeyen Fred Madison kıskançlıktan mütevellit karısını ve karısının birlikte olduğu dominant karakter Dick Laurent'ı öldürür. Bunu kabullenmek istemese de adalet sistemi onu idama mahkûm eder ve olayları kabullenmek istemez ve psikojenik füg denen kendi kimliğinden kaçış rahatsızlığına gark olur. Yeni kimliği Pete Dayton ile eşini farklı bir kimlikle de olsa aldattığı adamdan geri alır. Ancak gerçekler peşini bırakmaz ve kurduğu muazzam dünya yavaş yavaş yıkılır. Sonunda karısının kendisini aldattığını, bu nedenle önce Dick Laurent'ı sonra da karısını öldürdüğünü kabullenir ancak yine de elektrikli sandalyede kavrulana kadar kayıp otobanında kaçmaya devam eder.

1 yorum:

  1. Petenin Andyi öldürdüğü gün o evdeki çerçeveli fotografta 4 kişi varken ( Renee, Alice, Dick ve Andy) ama film sonunda dedektifler.aynı fooğrafta Alice haric kalan 3 kisiyi gorüyorlar. Bu da daha once Petenin gördüğü resmin hayal ürünü oldugunun ispatı.

    YanıtlaSil