Boyalı Kuş

Aklımda buğulu cama küçük parmaklarıyla adını yazan, küskün nasıl tepki vereceğini sorgulayacağını bilemeyen sessiz " O " çocuk.. İnsan bu dünyaya küsmek istiyor.. Bende O çocuk gibi sessizleşiyorum..
" Her zamankinden daha uzun bir süre uyuyacağım. Buna sonsuzluk deyin. "
" Asıl adıJosef Lewinkopfolan ve korkunç günlerin geleceğini öngören babasının soyadlarını değiştirmesi sonucunda yeni bir kimliğe bürünen Kosinski, adı olmayan roman kahramanımız gibi, altı yaşındayken evinden ayrılır.Nazi işgalindeki köylerde ırgatlık, hayvan bakıcılığı ve çiftçilik yapar. Henüz küçük bir çocukken hayatın zorluklarıyla iç içe bir yaşam sürer. Dokuz yaşındayken sesini kaybeder ve beş yıl boyunca hiç konuşamaz.Kosinski’nin bu yaşanmışlıklarının hepsi Boyalı Kuş’da da mevcuttur. Bu nedenle de otobiyografi gözüyle bakılır romana.Kurguyla kendi çocukluğunda yaşadıklarını harmanlayıp, "şiddetin şiiri" olarak tanımlanan Boyalı Kuş yüzünden birçok sıkıntıya maruz kalır Kosinski. Kitap ülkesinde yasaklanır, Polonyalıları kötülediği söylenerek evi basılır, ailesine tehditler savrulur, vatan haini ilan edilir. "

’The Painted Bird’, Jerzy Kosinski’nin aynı adlı romanından uyarlanmış. Savaş sırasında ailesinden ayrı kalan bir çocuğun, oradan oraya savrulurken hayatına giren insanlarla nasıl değiştiğine şahitlik ediyoruz. Film savaşın acımasızlığını ve farklı olanın ötekileştirilmesini bir çocuğun bakışından olabilecek en sert şekilde yüzümüze vuruyor. The Painted Bird, üç saate yakın süresine ve diyalogların çok az olmasına rağmen oldukça akıcı ve görsel anlamda doyurucu bir film. Filmin sinematografisi zaman zaman Bela Tarr filmlerini anımsatırken, Andrei Tarkovsky etkilerini görmekte mümkün. Özellikle Tarkovsky’nin İvan’ın çocukluğu filmi konu olarak yakın olması ile kendisini hatırlattı. Benzer bir konuya sahip olan Elem Klimov’un, ’Come and See 1985’ isimli filminin o zaman ki çocuk oyuncusu olan Aleksey Kravchenko’yu The Painted Bird’ te çocuğa yardım eden subay rolünde görmek ise filmlerde karşılaşmayı çok sevdiğim detaylardan biriydi. Yine filmi izledikten sonra Steven Spielberg’in, hikaye olarak oldukça benzeyen ve Christian Bale’in başrolde çocuk oyuncu olarak yer aldığı Güneş imparatorluğu filminin de romandan faydalanmış olduğunu düşünüyorum. Son olarak Jerzy Kosinski’nin bir başka romanı olan ’Being There’in, başrolünde Peter Sellers’ın olduğu aynı isimli uyarlamanın en sevdiğim filmlerden biri olduğunu ekleyeyim.