Sabır Taşı

(2012)

The Patience Stone a.k.a Syngué sabour, pierre de patience

Film 1 Saat 42 Dk. Dram, Savaş Afganistan, Fransa

7.2

29 OY
PUAN VER
5

Imdb: 7.1 (5.480 OY)

KONUSU
Yazar ve yönetmen Atiq Rahimi, ödüllü filmiYeryüzü ve Küllerden sekiz yıl sonra yeniden sinemaya dönüyor. Afganistanın Oscar adayı olan film, yönetmenin çok satan romanından uyarlanmış. Afganistanda ya da savaşla yerle bir olmuş herhangi bir ülkede herhangi bir yerdeyiz... Otuzlarında güzel bir kadı ... Devamı
Yazar ve yönetmen Atiq Rahimi, ödüllü filmiYeryüzü ve Küllerden sekiz yıl sonra yeniden sinemaya dönüyor. Afganistanın Oscar adayı olan film, yönetmenin çok satan romanından uyarlanmış. Afganistanda ya da savaşla yerle bir olmuş herhangi bir ülkede herhangi bir yerdeyiz... Otuzlarında güzel bir kadın, yıkık dökük bir odada felçli kocasına bakmaktadır. Bir gün suskun kocasına tek yönlü bir itirafta bulunmaya başlar; çocukluğunu, sıkıntılarını, hayal kırıklıklarını, yalnızlığını, hayallerini, isteklerini anlatır. Kocası sessizce onu dinlerken bilmeden kadının "sabır taşı" olur, onu mutsuzluktan, acıdan, eziyetten koruyan... Fakat kadın asıl benliğini, daha sonra tanışacağı genç bir askerde bulacaktır. Rahimi,Sabır Taşını 2005te 25 yaşındayken kocası tarafından öldürülen Afgan kadın şair Nadya Encuman anısına yazmış: "Afgan kadınları hakkında hep aynı söylemleri duymaktan bıkmıştım, ezilen, kurban olan kadınlar. Oysa Afganistana gittiğimde son derece dirayetli kadınlarla tanıştım."

YORUM YAZ

SPOILER

YENİ YORUMLAR

Tüm Yorumlar
E

@elikulaginda

7 yıl önce

kitabı kadar etkileyici miydi, belki. yazarın kitabı senaryolaştırıp bir de üstüne filmin yönetmenliğini yapmasından olsa gerek. yazar kitabı yazarken ne hayal ettiyse bizzat o karşılıyor filmde izleyeni. kitabı okurken insanın nutkunun tutulduğu noktalar filmi izlerken boğazda kalan bir yumruya evriliyor. salt greçek var insanın karşısında. yaşanabilme olasılığı olan olaylar silselesinin içinde insan bu kadar da olamazlarla getiriyor filmin sonunu. bir kadının cinsel kimliğini ilk defa kabullenişi belki de. çünkü o kadar belli oluyor ki kadının o ana kadar, yaşananları dile getirene kadar, yaptıklarını, olanları kendisinin dahi kabul edemediği. hatta anlatmaya başladığı kadınla sabır taşını çatlatan kadının aynı olmadığı. bir ailenin hiç olmadığı, aile yapısının oluşamadığı, muhafazakarlığın bir ailenin oluşmasına dahi izin vermediği belki, radikal islamın aile yapısının içinde nasıl yer bulduğu. savaşın sadece evleri sokakları yıkmakl
... Devamı
kitabı kadar etkileyici miydi, belki. yazarın kitabı senaryolaştırıp bir de üstüne filmin yönetmenliğini yapmasından olsa gerek. yazar kitabı yazarken ne hayal ettiyse bizzat o karşılıyor filmde izleyeni. kitabı okurken insanın nutkunun tutulduğu noktalar filmi izlerken boğazda kalan bir yumruya evriliyor. salt greçek var insanın karşısında. yaşanabilme olasılığı olan olaylar silselesinin içinde insan bu kadar da olamazlarla getiriyor filmin sonunu. bir kadının cinsel kimliğini ilk defa kabullenişi belki de. çünkü o kadar belli oluyor ki kadının o ana kadar, yaşananları dile getirene kadar, yaptıklarını, olanları kendisinin dahi kabul edemediği. hatta anlatmaya başladığı kadınla sabır taşını çatlatan kadının aynı olmadığı. bir ailenin hiç olmadığı, aile yapısının oluşamadığı, muhafazakarlığın bir ailenin oluşmasına dahi izin vermediği belki, radikal islamın aile yapısının içinde nasıl yer bulduğu. savaşın sadece evleri sokakları yıkmakla yetinmediği...
B

@bizanskizi

9 yıl önce

Film, savaşın etkisini; konuşulmayan, düşünülmeyen derinliklerini anlatırken, sözde dini yaşam düşüncesi altında kadının geldiği noktayı da vurgulamış. Tekrar tekrar izleyeceğim ve monlogları hiç usanmadan tekrarlayarak dinleyebileceğim bir film olmuş. Öyle ki, filmde hiç bir diyalog boşuna oluşmamış.

Alıntı:@shutterbugiconium'un İşte sizin amentünüz ! adlı filmfecir yazısından.

"Anlattıkça rahatlayan bir eş... "Gırtlağımdan çıkan ses, binlerce yılın sesi" diyerek... "Artık ben senin bedenine sahibim, sen de denim sırlarıma diyerek" kocasından intikam alırcasına itiraflarda bulunurken kadının ağzından ne kadar toplumsal, dinsel, geleneksel tabu varsa yerle bir eden bir yazar, senarist."
F

@film_kadini

9 yıl önce

8 / 10

Durağan ama kendini izleten bir dram. Etkisi altında bırakıyor.
G

@goncafem

10 yıl önce

8.9 / 10

iktidar olamamış, hala kadın kalabilmiş olanların filmi..

golishifteh farahani yine çok iyi, sizi olayın içine çekebiliyor

yönetmen andrew dosunmu nun, mother of george filmini hatırlattı bazı sahneleri, sonuçta gelenekler, feodalizim ve kabile anlayışı, dünyanın neresinde olursa olsun devam ediyor..

izledim ve başucuma aldım
S

@shutterbugiconi

10 yıl önce

7 / 10

İşte sizin amentünüz! [Sabır Taşı-Atiq Rahimi]

Günlerden bir gün bir film sitesinde gezinirken Sabır Taşı filminin afişinde Golşifte Farahani'yi görmeseydim muhtemelen Atiq Rahimi'nin kitabını merak edip de alıp okumazdım. O fotoğrafta Farahani'nin o kadar güzel görünmesi Afgan kadınlarının geleneksel örtüsü çadarinin onu çekiciliğinden hiçbir şey götürmediğini görünce, dedim ki şu kitaba bir bakayım. Farahani'nin bir El Kaide üyesiyle aşk yaşayan hemşireyi canlandırdığı Body of Lies (Yalanların Gövdesi) filminin bir sahnesinde başı açık olduğu için İran yönetimi tarafından zamanında sert biçimde eleştirildiğini (hatta o film sonrasnda yurtdışına çıkmasınını yasaklanadığı iddia edilmişti) ve Golşifte'nin şu anda Fransa'da yaşadığını biliyorsanız, aslında kitabın ve filmin neler anlattığını tahmin etmeniz zor değil ama gene de afişten etkilenip kitabı okuma listeme alıverdim işte...

Afganistan'd
... Devamı
İşte sizin amentünüz! [Sabır Taşı-Atiq Rahimi]

Günlerden bir gün bir film sitesinde gezinirken Sabır Taşı filminin afişinde Golşifte Farahani'yi görmeseydim muhtemelen Atiq Rahimi'nin kitabını merak edip de alıp okumazdım. O fotoğrafta Farahani'nin o kadar güzel görünmesi Afgan kadınlarının geleneksel örtüsü çadarinin onu çekiciliğinden hiçbir şey götürmediğini görünce, dedim ki şu kitaba bir bakayım. Farahani'nin bir El Kaide üyesiyle aşk yaşayan hemşireyi canlandırdığı Body of Lies (Yalanların Gövdesi) filminin bir sahnesinde başı açık olduğu için İran yönetimi tarafından zamanında sert biçimde eleştirildiğini (hatta o film sonrasnda yurtdışına çıkmasınını yasaklanadığı iddia edilmişti) ve Golşifte'nin şu anda Fransa'da yaşadığını biliyorsanız, aslında kitabın ve filmin neler anlattığını tahmin etmeniz zor değil ama gene de afişten etkilenip kitabı okuma listeme alıverdim işte...

Afganistan'da ya da başka bir yerlerde diye başlayan hikaye aslında kitapta yaşananların bu coğrafyanın kadınlarının ortak kaderi olduğunu ima ederek başlıyor. Yere serilmiş bir döşeğin üzerinde teni solmuş,bir deri bir kemik kalmış bir adam... Sağ dirseğinin çukuruna yerleştirilmiş bir kateter ve başının üzerinde duvara asılmış plastik bir serumdan ağzına verilen şekerli suyla hayata bağlıymış gibi görünen bitkisel hayattaki bir koca.... Yatağının ucunda 16 gündür onunla nefes alıp verip her gün Allah'ın bir adını tekrar edip ona hayat vermeye çalışırken bugüne kadar konuşmadıklarını anlatan bir zevce... Anlattıkça rahatlayan bir eş... "Gırtlağımdan çıkan ses, binlerce yılın sesi" diyerek... "Artık ben senin bedenine sahibim, sen de denim sırlarıma diyerek" kocasından intikam alırcasına itiraflarda bulunurken kadının ağzından ne kadar toplumsal, dinsel, geleneksel tabu varsa yerle bir eden bir yazar, senarist.

10 yıllık evliliklerinde kocasıyla aslında sadece 3 yıl yaşamış kadının ağzından dökülenler aslında her şeyi özetliyor gibi. Savaşın artık bir amacının kalmadığı kimin neye karşı olduğu, kimin kimin tarafında olduğunun son derece muğlaklaştığı bir ülkede kadın kocasına "O boktan kalaşnikofunu omzuna astığında bir an için bizi düşündün mü? O. çocuğu..." diyerek kanını satanlardan kahraman devşiren bir toplumun yüzüne tokadı çakıyor.

Kocasına ilk kez birlikte oldukları geceyi anlatırken bakire olmasına rağmen belki kan gelmez diye dehşete kapıldığından kocasına adet günü olduğunu söylemeyerek ona adet kanını nasıl da bekaret kanı diye yutturduğunu anlatırken şöyle diyor: " ...Kirli kanı bekaret kanı olarak yutturmak dahiyane bir fikir, öyle değil mi? Siz erkeklerde gururun kana neden bu kadar bağlı olduğunu hiç anlayamamışımdır..."Kadınlara bedenleri üzerinden tahakküm eden, "benim bacılarım" diyerek herkesi aynı kalıba sokup sahiplenen bir toplumda yaşayan bizler için pek yabancı şeyler değil aslında, öyle değil mi?

Tıpkı Hint filmlerindeki gibi kocasının dudaklarına ilk kez bir öpücük kondurmaya kalktığında kocasının onu nasıl da ittiğini anımsarken "Evet korkmuştun, çünkü bir kızın nasıl öpüleceğini bilmiyordun.." diyerek erkek egemen bir dünyada kadının cinsel kimliğinin neden böylesine hiçe sayıldığının aslında erkeklerin korkularının derinliklerinde saklı olduğunu söylüyor.

Muhtemelen savaşta kocasının tarafında yer almış silahlı erkekler evini bastığında onlardan kurtulmanın bir başka çıkar yolunu göremeyerek onlara "Sizin kanınızı sattığınız gibi, ben de etimi satıyorum." diyor. Durumu bitkisel hayattaki kocasına izah ederken söyledikleri ise daha da düşündürücü..

"Ona bunları söylemeye mecburdum, yoksa bana tecavüz ederdi.? Alaycı bir gülümseyişe devam ediyor: Onun gibi erkekler için bir orospuyu becermek, onun ırzına geçmek bir marifet sayılmaz. İçindeki pisliği daha önce yüzlerce kez kullanılmış bir deliğe boşaltmak erkeksi bir gurur kazandırmaz. Öyle değil mi, seng-i sabur'um. Bunu biliyor olmalısın. Onun gibi erkekler orospulardan korkarlar. Neden biliyor musun? Sana anlatacağım seng-i sabur'um: Bir orospuyu becerirken, onun bedenine hakim olamazsınız. Ortada bir alışveriş vardır. Siz ona para verirsiniz, o da size haz. Ve sana şunu da söyleyebilirim ki, çoğunlukla orospu size hakim olur. Aslında o sizi becerir... Sakinleşiyor. Dingin bir sesle devam ediyor: "Yani bir orospuyu becermek ırza geçmek değildir. Ama bir kızın bekaretini bozmak, bir kadının onurunu lekelemek! İşte sizin amentünüz!?" diyerek içindeki tüm bastırılmışlığı tüm kadınlar adına onu sessizce dinlemekten başka çaresi olmayan, boynunda bir kurşunla yaşayan eskinin kahramanı şimdinin umursanmazı kocasının suratına tükürüyor.

Kocasını bedeninin dilini değil sadece ruhunu dinlemekle suçlarken örtünmeyle ilgili söyledikleri yine çok can alıcı.

Onurun bir parça etten başka bir şey değil. Bu sözcüğü sen kendin kullanırdın. Örtünmemi istediğinde, Etini sakla! diye bağırırdın. Gerçekten de, o boktan kamışını daldırdığın bir et parçasından başka bir şey değildim! Amacın sadece onu parçalamak, kanatmaktı!?"

Bir kadının kocasına konuşurken aslında kendi kendine konuşup kendini rahatlatması, neredeyse dört duvar bir mekanda geçen bu öykünün haliyle filme çekilmesi de kolay değil. Kadının monologları bana Lal Gece filmini anımsattı doğrusu. Kitapta cinsellikle ilgili sözlerin, imaların ve betimlemelerin oldukça güçlü olduğu bir gerçek.. İranlı oyuncu Farahani filmi neredeyse tek başına taşıyor ama kitabı yazarken cüretkar davranan Rahimi'nin filminin o kadar cüretkar olduğunu söyleyemem. Hem diyalogların hem de sahnelerim oldukça törpülendiği açık. Kitabını hemen okuduktan sonra izlediğim filmin beni zaman zaman sıktığını söylemeliyim. Uzun zamandır içine attıklarını bazen bir tirat havasında bir çırpıda, bazen de kesik kesik anlatan kadını imgelem gücünüzle tasavvur etmeniz daha kolay belki. Belki sadece, muhteşem bir aktrisin fevkalade oyunculuğu böylesine bir kitabı uyarlamak için yeterli değil ya da belki de ya kitabı okumadan filmini seyretmek, ya da kitap okunacaksa filmini kitabı okuduktan belli bir süre sonra izlemek gerek. Muhtemelen Farahani'nin performansı dışında filmin kalıcı olan bir tarafı da olmayacak benim için.

Bununla beraber Sabır Taşı gibi kitapları okurken şunu da unutmamız lazım diye düşünüyorum. Halit Hüseyni ve Atiq Rahimi gibi yazarların bu kadar popüler olmasının nedeni elbette Batı dillerinde yazmaları ve Batılıların hoşuna gidecek şeyler yazmaları. Sözgelimi bu yazarlar sadece Farsça yazsalar bu kadar dile çevrilir miydi? Kültürel olarak bize yakın coğrafyadaki yazarların bile dilimize çevrilmesi için Batı dillerinde bir kitap çıkarmalarını beklemiyor mu yayıncılarımız? İslam dünyasında kadınların yaşadığı dramı yadsımıyorum elbette ama bir genelleme peşinde olduğumuza inanıyorum. Örneğin geçenlerde ODATV'de bir haber vardı. Haberde çarşaf giyen 10 yaşındaki bir çocuğun "Yaşıtlarına ne önerirsin?" sorusuna "Sünnet olarak kapanmalarını öneririm. Hafız olmalarını ve iyi bir kul olmalarını öneririm" yanıtını verdiği ifade ediliyordu. Aslında bu haber niteliği taşıyan bir yanıt değil. Haberin sayfasına ziyaretçi çekmek ve sitenin tıklanma sayısını artırmak gibi yan amaçlarının olduğu açık ama daha vahim olanı habere yorum yapanlar arasında "Elhamdülilah Hıristiyanım. Hamdolsun ki Müslüman değilim. Bu örümcek kafalıları gördükçe İslam adını duymak bile istemiyorum." diye yanıt yazanlara karşılık yobazlığın tek bir dine has olmadığı belirtenler ve onlara karşılık aynı Hristiyanın "Hristiyanlar yanlış yapmış olabilir, Hıristiyanlık yanlış yapmaz.." gibi sığ yorumlar yapılması.

Yakın zamanda Balkanlarda meydana gelen sel felaketinden Eurovision'u kazanan Conchita Wurst'u sorumlu tutan Hristiyanlar ile başı açık Müslümanları günahkar ilan Müslümanlar arasında fark yok. Muhafazakarların aklına bu insanların böyle yaşamayı daha doğru bulduğu böyle daha mutlu oldukları hiç gelmez. Tıpkı Halit Hüseyni ve Atiq Rahimi gibi yazarların terk ettikleri topraklar hakkında yazarken herkesin toplumsal, örgütlü bir dinsel baskı altında yaşadığını düşünmesi gibi. Söz gelimi 10 yaşındaki bir çocuğun çarşafa girmesini gayet ilkel buluruz ama o çocuğun böyle mutlu olabileceği aklımıza gelmez. Yazdıklarıyla milyonları özgürleştireceğini zannedenlerin, savaşın anlamsızlığını, erkek egemenliğinin acımasızlığını çok güzel kaleme alanların tam da esef duyduğu şeylerin olduğu topraklardan niye kaçtığı aklımıza gelmez. Farsça gibi dillerde yazarken dilimize çevrilmeyen yazarların aynı zamanda aslında başat birkaç dilden başka dile de çevrilmediği, sırf bu yüzden de ödül almadıkları aklımıza gelmez. Ezilen kadınlar, namus cinayetleri, kimliği hiçe sayılan insanlar hakkında okuma yaparken okuduğumuz yazarın yeni bir şey söyleyip söylemediği aklımıza gelmez. Ya da yeni bir şeyler söylüyorsa satır aralarında "kendi çözüm önerisi neymiş acaba?" diye sormayı düşünmeyiz. Savaşa ve ezilmişliğe bir kadının gözünden bakarken dini boyutları yanında meselenin etnik, kültürel, siyasi ve ahlaki boyutlarını da sorgulamak aklımıza pek gelmez.

Kitaba dönecek olursak, Atiq Rahimi'nin yazdıklarında bilmediğimiz bir şey var mı? Topraklarımızda sayısız kadının erkek terörüne kurban gittiği bir zamanda, ensest tecavüzlerin namus cinayeti diye yutturulduğu bir vakitte Atiq Rahimi en azından bizim için yeni bir şey söylüyor mu? Ha "ne kadar çok söylersek o kadar iyi" diyorsak o başka elbette..

Kitap hakkında şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bir kadının monologlarından oluşan bir kitabın bazen okuru- en azından kendi adıma -yoracak nitelikte niye bu kadar betimlemelerle dolu olduğunu anlamış değilim( arı ve mavi gökyüzü, kilimin solmuş çizgileri, yeşil perde, siyah beyaz resim, soluk tonlarla renklendirilmiş, kırlaşmış sakal solgun ten, renksiz sıvı gibi alabildiğine detay). Betimlemeler yazar için bu kadar önemliyse neden anlatının sonunu bu kadar aceleye getirmiş olabilir? Mesele ilham eksikliği ise betimlemeler neden bu kadar detaylı? Aynı detayların filmin dekoruna ayrı bir hava kattığı kesin ama nihayetinde bu öykü bir romancık olması için mi yazıldı, yoksa senaryo mu?

Kaldı ki, yüz sayfada bu kadar betimleme yapılırken bir kadınının çırpınışıyla bu kadar düşündüren bir kitabın gene de sorması gereken başka soruları sorduğuna inanıyorum. "Özgürlüğün iktidar mücadelesine döndüğü bir ülkede ülkeye özgürlük getireceğim diyenler gerçekten kimdi ve ne kadar samimiydiler?", "Savaşlarla parçalanmış bir ülkede suç sadece kendini kahraman gibi gören, bedenini değil ruhunu dinleyenlerde miydi?", ?Kendine düşman olarak bellediklerine karşı bir zamanlar kullandığı mücahitlerden terörist kotaranlar kimdi?" "Ahlakı bir kadının bacak arasına sıkıştırmış gözü dönmüşler nasıl oldu da bu kadar güçlendi?" ?Bugün masa başından parçalanmış bir ülkenin mazlumları hakkında ahkam kesenler neden ilk fırsatta o topraklardan topuklamıştır acaba?" Sözüm ona özgürlükleri hiçe sayanları lanetleyenlerin, lanetlediklerini iktidara taşıyanların ta kendileri olduğu doğru değil midir?"

Dipnot: 1. Yazarın romanda zamanı ölçmek için kullandığı nefes ve tespih çekiminin yanlış hesaplamaları konusunda çevirmen notlarıyla bizi uyarıyor. Acaba Rahimi yaşadığı kültüre yabancılaştığı için mi gerçekten tespih çekimini yanış hesapladı yoksa kadının ruh halini yansıtmak için mi? Ben bu hatayı yaptığının farkında olduğuna inananlardan değilim. 2. Kitabın 28. Sayfasında "babasının ağzına doğru eğilip tüpe dokunuyor. Şu nesneyi çıkar ve konuş." diye bir bölüm var. Burada çevirinin hatalı olduğunu söyleyenler var. Küçük bir çocuk "Çıkar şunu" dese daha iyi olmaz mıydı diyenlere katılmamak elde değil. Orijinal metinde Enleve ce truc ! et parle ! diye geçen bölümün İngilizce çevirisi "Take out this thing. Talk!?" diye geçiyor. Sanırım dalgınlıkla kelime kelime çeviri yapılmış.

@poormf

10 yıl önce

8.6 / 10

Savaşı değil savaş sırasında geri bıraktırılmış bir ülkede; bastırılmış tutkuları, dinsel kıskaçları, kapalı toplumu cinsel eksende anlatılırken, isim zikredilmekten kaçınılarak kadın sorununun evrensel boyutuna da vurgu yapılıyor. Ele alınan toplumsal yapıya dışarıdan bakıldığında dümdüz yaşamları olduğu düşünülen insanların aslında çocuk gelinler, bakirelik algısı, tecavüz, ensest ve sadizmle iç içe yaşamları iki yüzlü ahlak anlayışıyla birlikte çarpıcı biçimde gözler önüne seriliyor.

Kadrosu tek kişiden oluşmasa da tamamı monoloğa dayalı filmin teatral yapısında Golshifteh Farahani’nin oyunu özellikle yaşamdan beklentilerini anlattığı bölümde (1:29 - 1:32) şiirselleşirken bu rol için fallokratik bir düzende yetişmiş olmasının avantajını başarıyla kullanıyor.

Bakireye tecavüz etmeyi erdem sayıp, fahişeye dokunmaktan kaçınanların ahlak anlayışına karşı, kadının anlattıkları "sevişmeyi değil, savaşmayı bilen" toplumla birlikte seneler
... Devamı
Savaşı değil savaş sırasında geri bıraktırılmış bir ülkede; bastırılmış tutkuları, dinsel kıskaçları, kapalı toplumu cinsel eksende anlatılırken, isim zikredilmekten kaçınılarak kadın sorununun evrensel boyutuna da vurgu yapılıyor. Ele alınan toplumsal yapıya dışarıdan bakıldığında dümdüz yaşamları olduğu düşünülen insanların aslında çocuk gelinler, bakirelik algısı, tecavüz, ensest ve sadizmle iç içe yaşamları iki yüzlü ahlak anlayışıyla birlikte çarpıcı biçimde gözler önüne seriliyor.

Kadrosu tek kişiden oluşmasa da tamamı monoloğa dayalı filmin teatral yapısında Golshifteh Farahani’nin oyunu özellikle yaşamdan beklentilerini anlattığı bölümde (1:29 - 1:32) şiirselleşirken bu rol için fallokratik bir düzende yetişmiş olmasının avantajını başarıyla kullanıyor.

Bakireye tecavüz etmeyi erdem sayıp, fahişeye dokunmaktan kaçınanların ahlak anlayışına karşı, kadının anlattıkları "sevişmeyi değil, savaşmayı bilen" toplumla birlikte senelerce süren ezikliğin, sosyal ve dini baskılardan kurtuluş çığlığıdır bir yandan.

Olayın geçtiği ülke özelinde değerlendirilirse; Sovyetler, soğuk savaş döneminde güya yönetimdeki solcuhükumetindavetiyle 1979 sonunda Afganistan’ı işgal eder, ancak Sovyetler’in Afganistan’da uğradığı yenilgi, ekonomi ve prestij kaybıyla birlikte kendi sonunun da hazırlayıcısı olur. Dokuz yıllık bu işgalden sonra ülke 2001 de bu kez ABD emperyalizminin işgaline uğrar. Ancak onbir yıl süren bu işgalin sonucunda güçlenerek çıkan radikal islamcı gruplar olmuştur.

Feodal ve kabile hayatına dayanan bir sosyal yapıya sahip bir ülkede, halka rağmen halk için yapıldığı söylenen zamansız hareketlerin acılarını yine o halk çekmekte radikal islamcı anlayış yönetimi altında kadın katmerli bir şekilde ezilmektedir... 85/100
SPOILER

Sabır Taşı filmine Benzer Film ekliyorsun.

Arama Sonuçları

Sabır Taşı filmini Kategorize ediyorsun.

Bu filmi aşağıdaki seçenekleri işaretleyerek kategorize edebilirsin.

Arama Sonuçları

Sabır Taşı filmine Konu ekliyorsun.

Arama Sonuçları

FİLM İLE İLGİLİ İSTATİSTİKLER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL