Hollywoodun şımarık bir Güneyli dilber hakkındaki ikinci ünlü filmi, Bette Davise bu zor rolde yeteneklerini sergilemesi için mükemmel bir fırsat tanıyan Jezebeldir. Davis, 1850lerin New Orleansında, sosyetede en çok rağbet gören ve bu topluluğun sıkı görgü kurallarını pek kısıtlayıcı bulan genç Julie Mardsen rolünde. Preston Dillardla (Henry Fonda) nişanlanan Julie, saygıdeğer bir Güneyli olan, filmin en sempatik karakteri Buck Cantrellle (George Brent) ilişkisini de bitirmez. Preston kuzeye gitmek için New Orleanstan ayrılır ve geri döndüğünde başka bir kadınla evlenmiştir. Julie huysuzluğuyla Buckın öldürüleceği bir düelloya neden olur ve ailesi için bile istenmeyen bir kişi haline gelir. Ama sarıhumma salgını sırasında, hastalığa yakalanan Prestonla beraber hastaların karantinaya alındığı sefil adaya gidip kendini kahramanca feda ederek, yaptıklarının kefaretini öder.
William Wyler, bol bütçesi ve kılı kırk yaran sanat tasarımıyla bu dönemi karmaşık bir biçimde yeniden kurar. Karakter çözümlemesine Rüzgar Gibi Geçtidekine (1939) kıyasla çok daha fazla ağırlık veren Jezebel, ayrıca orada öne çıkan "büyük çiftlik miti"nden de uzak duruyor. Jezebelin New Orleansı, dans eden zencilerin olmadığı, onuru kıskançlık olarak algılayan çiftçiler tarafından yönetilen yozlaşmış bir yerdir. Alıntı
layan:sadibeydogan