Altered Carbon

Aynı isimdeki kitabından uyarlanmış olan dizi. Oldukça iyi bir bütçe ayırılmış olduğunu izlediğinizde fark ediyorsunuz. Evet dizinin eleştirilebilecek noktaları var, bazı noktalarda basite kaçılması, sığ dialoglar, klişe senaryo ve karakterler falan.. ama diziye bir bütün olarak bakarsanız bunlarla diziyi komple yere gömmek son derece yanlış olur. İzlerken oldukça keyif aldım, kimi aksiyon sahnelerinde heyecanı oldukça güzel hissettim diyebilirim.

ileri bir tarihte artık zihinler bedenler arasında transfer edilebilir hle gelmiştir. Bir cinayet ile başlayan dizi, öldürülen karakterin, kendisini kim tarafından ve neden öldürüldüğü bulmak için gezegenler arası savaşçılar olan bir "elçi" tutması ile başlayan dizi beraberinde bir çok konuya değinmektedir. Böyle bir gelecek nasıl olur? o dönemdeki bir yapay zeka ne kadar ileri seviyede olur? (mesela hep korktuğumuzun aksine yapay zeka insanlığı ele geçirememiştir hatta hayatta kalmaya çalışmaktadır) çok zenginler bu durumu nasıl kullanabilir? uzun süre yaşayanların zevk anlayışları hangi seviyelere gelebilir? kadın bedeninde ölen birinin erkek bedeninde hayat bulması nasıl sonuçlar doğurabilir? gibi...
izlenmesi gereken bir dizi olduğu kanaatindeyim.

(Bu paragraf ikinci sezon izlendikten sonra eklenmiştir)
Malesef ikinci sezon hem hikayesi hem oyuncuları ile ilk sezondan altta kalmış. Böyle bir evrende işlenebilecek çok fazla konu varken, kadim varlıklara geçiş yapılmış. Ayrıca hemen her karakterin birini arıyor olması da cabası. Eski sevgili arayışı, kardeş arayışı, direnişçi lider arayışı vs... aksiyon sahneleri ilk sezonla aynı başarıda evet. Fakat bu sezon beklentimi yarı yarıya bile karşılamadı.

Netflix'ten güzel bir şey çıkmasının en önemli şartı Netflix'in yapımın içeriğine müdahale etmemesi. Bunu daha çok arkasında sağlam isimlerin olduğu durumlarda görüyoruz: Mindhunter, Annihilation, Okja gibi.
Ancak netflix yapım sürecine müdahil olmuşsa çok gözüme batıyor ve harcanan potansiyele sinirleniyorum.
Şu dizi HBO'nun elinde olsaydı şimdi tüm dünya konuşuyor olurdu. Ancak Altered Carbon'da bir çok netflix yapımı gibi harika bir orjinal hikayenin "salaklar için versiyon" una benziyor. Bir çok yerinde basitleştirmeyi ve sıradanlaştırmayı elinizle gösterebilirsiniz. Daha önce başarı sağlamış dizi ve filmlerin formüllerini kurguya yedirip ağzınızda klişe bir tat bırakıyor Altered Carbon.

Tüm bu klişeliğe rağmen Blade Runner sever , cyberpunk hastası birisi iseniz izlemenizi tavsiye ederim. Çünkü efekt ve görüntü yönetimi konusunda yüksek bütçeli bir hollywood yapımından aşağı kalır yanı yok dizinin.

Son olarak yapay zeka otel poe dizideki en harika şeydi.

Bence çok kötü bir dizi değildi, klişelere fazla takılmayan biriyseniz keyif alabilirsiniz.

House of Cards'ta Governor Conway'i karakter olarak pek sevmezdim, burada bir ısınma süreci yaşamam gerekti ama çabuk ısındım -başroldeki çocuk-.

Geçtiğimiz aylarda epey benzer konseptli bir anime izlemiştim, o yüzden bu diziyi görünce oldukça ilgimi çekti. Cyberpunk atmosferi, metafizik-bilim alaşımı bir bilinç aktarımı kurgusu, fütüristik ve distopik bir çevre zaten benim için yeterli cazibeyi oluşturuyor. Görsellik açısından da tasarım, atmosfer, çekimler olsun tatmin edici buldum.

Bence bir şey okurken, izlerken şunu unutmamak lazım; her eserin kendi anlatmak istediği bir hikaye vardır. Ele aldığı konsept her ne kadar ilgi çekici ve daha geniş perspektiften çok farklı yönleri anlatılabilecek bir konsept olursa olsun; eser sahibi bunu kullanırken daha farklı bir hikaye anlatmak istiyor olabilir. Bu açıdan kendi içinde bir tutarlılığa sahip olduğu sürece işlenmek için seçilmiş hikayeye takılmıyorum ben.

İzlediğim anime "Kaiba" idi. Temelde aynı konsept: Hafıza (kioku) çipleri var ve bedenden bedene aktarılabiliyorsun. Ama anlattığı hikaye -benzer noktaları mevcutsa da- genel bağlamda daha farklı: kimliğini, hafızasını ve bağlı olduğu kişiyi arayışta olan bir karakterin söz konusu teknolojinin farklı gezegenlerdeki farklı yansımalarından kesitler sunan yolculuğunu izliyorduk, daha duygusal ve çarpıcı idi şahsen. -Tavsiye ederim, özellikle ilk 7-8 bölümü ve OST'u harika bir animeydi.-

Diziye dönecek olursak; klişeler ağırlıklı olarak karakterler üzerinde yer alıyor. Karakterlerin fazla stereotip kalması göze batıyor; neredeyse her dizide karşılaştığımız Latin kadın polis karakteri, satılmış/yozlaşmış emniyet müdürü, klasik Rus kaçakçı, duyarsızlaşmış/ruhsuz jet-sosyete, komün halinde yaşayan gerilla direnişçi örgüt ve fikirlerine körü körüne bağlı 'idealist' bir lider. Bunun yanı sıra arka plan hikayesi iyi servis edilememiş -servis edilme şeklinden dolayı dönüşümünü rahatça sindiremediğimiz çiğ kalan ve sırıtan- bir antagonist karakterimiz var. Bunların yanında karikatürizeliği en az seviyede olan ve görece doğal duran tek karakter ironik bir şekilde aslında yapay zeka olan Poe karakteridir herhalde. Bir de Abboud belki. Karakterlerin stereotipliği uyarlandığı kitaptan da kaynaklanıyor da olabilir neticede -okumadım-; kast seçimi olarak da bilmiyorum belki çekici bulduğum içindir, Ortega'nın oyunculuğu gözüme batmadı. Bana daha çok Rei aşırı itici geldi. "Travmatik" Lizzie olabilir bir diğeri. Geri kalanlarda bir sıkıntı yaşadığımı hatırlamıyorum, Takeshi'yi oynayan da iyiydi bence, -maşallah- heykel gibi olmasının yanı sıra.

Hikaye de, arka planda baş karakterimizin geçmişini "flashback"ler ile yavaş yavaş dokurken, ön planda bir gizemi Sherlock-vari bazı "twist" denemeleriyle çözmeye çalışıyor. Sonunda da birbirine bağlıyor. Genel olarak her şey bir şekilde bağlanıyor ve bir şeyler açıkta kalmıyor. Ama tutarsızlık olabilecek, gözüme çarpan bir nokta oldu 7. bölümde, onu "spoiler" ibaresi altında yazacağım alta. Bunun dışında bir de Johnny Cash şarkılarının "cover" yerine orijinalleri kullanılsaydı daha hoş olabilirdi, kullanılan versiyonları beğenmedim; özellikle "God's gonna cut you down" & "Ain't no graves" gibi zamansız şarkılar Johnny'nin sesiyle sahneleri daha güçlü kılabilirdi bence.

Aklıma takılan tutarsızlık da şu idi; 7. bölümün sonunda Takeshi kardeşi Rei ile konuşurken Quell ile beraber bindikleri mekikten nasıl sağ kurtulduğunu, Quell'e ne olduğunu soruyor. Rei hatırlamadığını söyleyince, Takeshi, hatırlamamasının sebebi olarak hafızasının daha önce yedeklenmiş olduğu anlamını çıkarıyor ve bunu yüzüne vuruyor. Rei de kabul ediyor. Bu esnada flashback'te Rei ile Quell'in patlamadan hemen önce bir diyaloğunu görüyoruz: Quell, Rei'e bunu neden yaptığını soruyor; Rei de "çünkü bana bir yaşam sundular" diyor. Normalde, patlamadan hemen önce gerçekleşen bu diyaloğu Rei'in daha önceden yedeklenmiş olması gerektiği düşünülürse hatırlamaması lazım. Ancak, Takeshi de Quell ile aynı soruyu, yani bunu neden yaptığını sorduğunda, Rei cevap olarak: "O(Quell) da bana bunu sormuştu, bana bir yaşam sunduklarını söyledim." diyor ve o anı hatırladığını gösteriyor.

Yani aradan geçen yüzyıllara rağmen, teknolojinin daha da gelişmiş haliyle bile en üst teknolojiyi kullanan en zengin kesimin otomatik yedekleme için en az bir dakika sabit durması gerekirken Rei'in mekikte patlamadan hemen saniyeler önce bu diyaloğun ardından yedeklenmiş olması pek makul bir açıklama olmaz. Öte yandan Rei, elinde Quell'in bilincini bulundurduğunu da iddia ediyor. Eğer iddiası Quell'i de yedeklemiş olduğu ise, yine aynı şekilde, Quell'in de bu anıya sahip olmadığı anlamına gelir yani O'ndan öğrenmiş olamaz. Tek kabul edilebilir açıklama Quell'in çipinin patlamadan zarar görmeden kurtulmuş olması ve Rei'in bunu bulmuş olması. Ancak bu da, yani patlamadan kurtulmuş olması, çok gerçekçi bir senaryo değil. O yüzden havada kaldığı söylenebilir. Belki ikinci sezon çekildiği takdirde ve Takeshi Quell'i bulmaya çalışırsa bu konu bir açıklığa kavuşabilir ama şu anki haliyle büyük bir eksi benim gözümde.

Sonuç olarak konsepti beğendiyseniz, Kaiba animesini de öneririm; klasik animelerden biraz daha farklı bir stili var ve biraz daha kaotik ama izlenmeye değer ve beğenirseniz çok beğeneceğiniz türden bir anime.