173 entry daha
  • belki de şimdiye kadar izlediğim en gerçek, en samimi, en değerli ve güzel film.

    türkçe'ye hayallerin ötesinde gibi bir isimle çevrilmiş. andrzej jakimowski yönetmenliğindeki film aynı zamanda geçen sene varşova film festivali'nde en iyi yönetmen ve izleyici ödüllerini almış. en iyi yönetmen'i anlamış olmakla beraber en iyi izleyici gibi bir ödül daha önce duymadığımı belirtiyor ve üzerinde pek durmuyorum.

    film hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse:

    --------------------spoiler-----------------

    görme yetisi olmayan ian uzun yıllardır ekolokasyon yöntemi ile baston kullanmayı bırakmış ve hayatın içerisine girebilmeyi başarmıştır. sorunlarının dışarıdaki dünyayı hayal etmekle yok olacağına inanan ian, lizbon'da görme engelli insanlar için özel bir eğitim veren bir kliniğe eğitmen olarak atanır. ian buradaki öğrencilerine günlük olarak alışılmışın dışında eğitimler vermeye başlar.

    şahsi yorumlarıma gelirsek, öncelikle oyunculuklardan söz etmek istiyorum; ian karakterini oynayan edward hogg kelimenin tam manası ile hayranlık uyandırıyor. filmde ilk defa ismini duyduğumdan ötürü araştırana kadar gerçekten kör olduğunu düşünmüştüm. o derecede başarılı zira. aynı zamanda geliştirdiği yöntemler, hayata tutunma, hayatı duyumsama, yeteneklerini geliştirme ve tüm bunların ona kattığı karizma ile beraber çekici dış görünüşünü de düşündüğümüzde, karakteri bir elbise gibi hiçbir potluk olmadan giydiğini görüyoruz. filmin kadın başrolü olan alexandra maria lara ise en az edward hogg kadar başarılı. oynadığı karakterin içe kapanık, ürkek, ama aynı zamanda dişi ve meraklı ruh halini size çok güzel yansıtıyor.

    filmin hikayesine geldiğimizde ise; körlüğü kendisi için daha da çekilmez kılmaktan ziyade onunla yaşamayı öğrenmeye ve bu anlamda kendisini geliştirmeye çalışan ian'ın, atandığı klinikte bu yöntemleri kendisi gibi kör olan diğer çocuklara öğretmeye çalışırken yaşadıklarını izliyoruz. filmdeki üstü kapalı göndermeler efsanevi. klinik bir manastır içerisinde ve onun yardımıyla ayakta kalan bir yapı. başhekim ise benim fikrimde devleti temsil ediyor. ian ekolokasyon yöntemi ile bastonsuz yürüyerek ve istediği her nesneyi duyumsayarak yaşayabildiği için ilk önce manastır rahibi ve başhekim tarafından yalancılıkla suçlanıyor. daha sonra çocukların birkaçı ile yaşadığı kazalar neticesinde ise tehlikeli bulunuyor. baston kullanmanın bir kör için vazgeçilemez olduğu ve bu sebeple baston kullanması gerektiği sürekli kendisine dikte ediliyor. yani aslında din-devlet bileşiminin farklı olan şeylere karşı takındığı tavra göndermeler var. hatta ilk etapta hem kendi sağlığı hem de eğitim verdiği çocukların sağlığını göz önünde bulundurması gerektiğini belirterek baston kullanması gerektiğini söyleyen başhekim, son raddede işi klinikte kalmak istiyorsa baston kullanmasını zorunlu kılmaya kadar getiriyor. bu da alışılagelmişin dışında tavır ve davranış sergileyen hatta bunlardan fayda sağlayan kişilere karşı genel bakışı özetliyor. başhekim ve ian arasında geçen iki sahne var ki, insanın içini acıtıyor resmen. iki sahnede de güçlü, sağlıklı, olması gerektiği gibi olmanın özgüveni ile ian'ın karşısında olan başhekim'e karşı ian'ın takındığı naif tavrı ve o görmeyen gözlerindeki anlamı ve yaşları görmek gerek.

    velhasıl filmi izlerken görebildiğiniz ve herhangi bir sağlık sorununuz olmadığı için mutlu olacak, göremeyen, dünyanın güzelliklerinin gerçek anlamda farkında olamayan insanlar için üzüleceksiniz. fakat ian'ın hayalleri ile duyumsadığı kendi dünyasının belki de bizim dünyamızdan çok daha güzel olduğunun farkına varıp, sonrasında biraz da olsa rahatlayacaksınız.

    --------------------spoiler-----------------

    film tüm görüntüleri, oyuncuları, sıcaklığı, müzikleri... kısaca her şeyiyle çok çok güzel. mutlaka izlenmesi gerekenlerden biri.
123 entry daha
hesabın var mı? giriş yap